İnsan ve Şiir
Şiir, saf ve hayran kalplerin sesidir. Doğanın bağrından kopup gelen, iç dünyamızın en güzel rengi, ışığın ve estetiğin sesidir. Bizi yaratılışın asıl ritmine götüren, iç dünyamızı çevrenin tozundan, dumanından, isinden ve kirinden, patırtı gürültüsünden uzaklaştıran, bizi yeniden varoluşun çılgın heyecanına götüren bir mucizedir. Onunla kendimize gelir, onunla acılarımızı sarar sarmalar, onunla yeniden soluk almaya başlarız. Hayat her şeye rağmen yürüyenlerindir. Bizi ayakta tutan, bize yaşama sevinci veren, gördüklerimize, çektiklerimize rağmen, hayatı yaşanılır hale getiren şiirdir.
Şiir, bizde uyuyan, bilinçaltında kalan duyguları uyandırır ve besler. Şiir bize hayatı, dünyayı ve insanları sevdirir. Bize mutlulukların en güzelini verir. Duygu ve düşüncelerimize çekidüzen verir. İç dünyamızda halledemediğimiz meseleleri çözer. Şiiri sevemeyenler, şiire yaklaşamayanlar insana da yabancı kalırlar. Kendilerine de yabancı kalırlar. Kendi kendileri olamaz, kendi varlıklarını ortaya koyamazlar. Şiir bizi bize tanıtır. İnsan düğümünü çözmeden bir yere varamayız. Ömür boyu huzur ve mutluluktan uzak yaşarız. Hayatta hiç kimse güzel şiirin sırrını ve formülünü bulamamıştır. Ama gerçek şiirlerde biz onu duyar, yaşar, tadarız.
Yunus’un şiirlerini tekrar tekrar duyarak, düşünerek okuyanlar, insan bilinmezini çözmeye doğru yaklaşmış olurlar. Biz, insanı şairlerden öğreniriz Onlar sezgileriyle bilinmeyen âlemlere ışık tutarlar. İnsanı sevmek demek, Tanrı’yı sevmek demektir. Hayatın rengi, ışığı, varoluşun amacı sevgidir. Sevgiden bakır altınlaşır. Cahit Sıtkı, “Sevmek, devam eden en güzel huyum” der. En büyük, en yüce insan, insanları en çok seven, onlara en çok yardımcı olandır. Hayatımız değişerek gelip geçmede, dış hayatımız azalarak akıp gitmede, buna karşılık içimizde bir dünya vücuda gelmektedir. Yunus, yüzyıllarca önce “Bir ben vardır bende, benden içeri” diyordu. Önemli olan sevgiyle, saygıyla, edep ve incelikle, hoşgörü ile o dünyayı geliştirmek, derinleştirmek ve zenginleştirmektir. Şiirin kaynağı insanın içindedir. İnsan içinde bulamadığı şiiri hiçbir yerde bulamaz. Duygularımızın ancak en sessiz anlarda cevap verebileceği sorulara biz dıştan cevap beklemeye kalkarsak, bu, gelişmemize kuvvetle engel olur. Kapı kapı dolaşma, muratlar sendedir. Kâinatta hiçbir şey kalmadı da sen varoldun. İnsan evrenin özü, gören gözüdür. Ancak şiirle dolu olduğumuz, şiiri yaşadığımız zamanlarda biz kendi öz varlığımızla, gerçek benliğimizle bir ve beraber oluruz. O zaman bütün evreni renk ve ışık içinde görürüz, iç çatışmalarımız biter, bütün hücrelerimiz sevgiyle dolar ve biz de Yunus gibi, “Sevdiğimi demez isem, sevgi derdi boğar beni” deriz. Bu fâni hayatta, acaba daha güzel, daha muhteşem ne olabilir? Ve bizler sevgimizi, mutluluğumuzu, huzurumuzu biraz da şairlere borçlu değil miyiz?
Çok değerli şair ve yazar R.M. Rilke şiirin yazılışını ne güzel anlatıyor:
“Ve mısralar yazdım. Ah, gençken yazılan mısraların kıymeti zaten nedir ki... Beklemeliydi ve bütün bir ömür boyu, mümkünse uzun bir ömür boyu, mânâ ve lezzet toplanmalıydı. Ve sonra, tamamen sonunda belki iyi on mısra yazılabilirdi. Çünkü mısralar, insanların dedikleri gibi, hisler değil, (his pek erken başlar) tecrübelerdir. Bir mısra için insan birçok şehirler görmelidir. İnsanları ve eşyayı görmeye ve tanımaya çalışmalıdır. Hayvanları tanımalı, kuşların nasıl uçtuğunu izlemelidir. Küçük çiçeklerin sabahları hangi kıpırdanışlarla açtığını bilmelidir.
İnsan, meçhul semtlerdeki yolları, beklenmedik tesâdüfleri ve uzun zamandır gelmekte olduğu görülen vedâları düşünebilmelidir. Hâlâ anlaşılamamış çocukluk günlerini, bizi sevindireceğini sanarak hazırladıkları (ama ancak bir başkasını sevindirebilecek) bir sürpriz yüzünden, anlamayıp incittiğimiz anne ve babayı, o kadar çok, derin ve müphem değişmelerle, acayip ve tuhaf başlayan çocukluk hastalıklarını, sessiz, kapanık odalarda geçen günleri ve deniz kıyısındaki sabahları, denizi, denizleri, üstümüzden esen ve bütün yıldızlarla uçan yolculuk gecelerini düşünebilmelidir. Bütün bunların hepsini düşünmek de yetmez. İnsanın birbirinden farklı birçok sevda gecelerine ait hatıraları olmalıdır. Doğuran kadınların haykırışlarına ait, içine kapanan, hafif, beyaz, uyuyan lohusalara ait hatıraları olmalıdır. Ama, hem de can çekişen kimselerin yanında oturmuş bulunmalıdır. Kesik kesik gürültü duyulan, pencereleri açık odada ölülerle durmuş olmalıdır. Ve insanların hatıraları olması da kâfi gelmez. Hatıralar çoksa onları unutabilmelidir. Ve insanın, hatıralar gelecek diye beklemekte büyük sabrı olmalıdır. Çünkü hatıralar da henüz o değildir. Hatıralar, ancak hücrelerimizde yerleştikleri, bakış ve hareketlerimizde okundukları, isimsizleştikleri ve artık bizden ayırt edilemedikleri zaman, işte ancak o vakit çok nadir bir saatte, bir mısranın ilk kelimesi hatıraların ortasından ve hatıralardan tecelli eder.
Benim mısralarım ise başka şekilde meydana geldiler, bunun için şiir değildirler.
Görmeyi öğreniyorum. Bilmiyorum neden, her şey içimde daha derinlere işliyor, her zamankinden daha derinlere. Bir iç dünyam varmış da bilmezmişim. Her şey şimdi oraya gidiyor. Orada ne olup bitiyor cahiliyim.
Bilmem söyledim mi? Görmeyi öğreniyorum. Evet, başlıyorum. Henüz beceremiyorum, ama vaktimden yararlanmak istiyorum.”
Rilke şiirin arka plânını, birkaç güzel mısra yazabilmek için nelere katlanmak gerektiğini ne güzel anlatıyor. Öldükten sonra, arkasında kalıcı mısralar bırakabilmek, ne güzel bir olaydır. Görebilmek, sevebilmek, düşünebilmek, duyabilmek ne güzel... Herkes, her sorunu, kendi hesabına yeniden düşünebilse... Yunus’un “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” mısraında anlatmak istediği gerçeği, hâli yaşayabilse... “Her dem taze doğarız, bizden kim usanası” diyebilse...
İnanıyorum ki büyük şair olabilmek için, büyük düşünür olmak gerekiyor. Bilinmeyene bir yolculuktur çünkü şiir. Şiir sonsuzla yüz yüze gelmektir, varoluşun gerçekleşmesidir. Şiir, sessizlikte ve yalnızlıkta, söylenilmeyeni söyleyebilmektir, şiir aşktır, söylenilemeyenin en güzel anlatımıdır. Şiir bitmez. Bittiği anda okurun ve dinleyenin kafasında, gönlünde, iç âleminde, devam eder. Şiir sessizliğin sesi, yalnızlığın dilidir. İnsan, elinin değdiği her şeyi şiire çevirebilmelidir. Zor olan, şiirin hayatını yaşamaktır. Yazmak sonra gelir hep. Ne mutlu, sevmek devam eden en güzel huyum, diyebilenlere...
|