subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt III                                                                           Sabri Tandoğan

 

Ahlâk Güzelliği

Çalışma masamın üzerindeki hat san’atının en güzel örnek­lerinden biri olan, Peygamber Efendimiz’in “Güzellerin güzeli, güzel ahlâktır” mealindeki hadis-i şerifini okumaya doyamam. Yıllardır beni ürpertir. Her okuyuşta ayrı bir heyecan duyarım. İçimin yıkandığını hissederim. İmânın kemâli güzel ahlâktır. İn­sanı insan yapan, insanı hazret-i insan durumuna getiren güzel ahlâkı değil midir? İnsanı o yüce makamdan çıkarıp, dünya ve âhiret musibetlerine uğratan da, içini kötü huylarla kirletmesin­den başka nedir? İlâhi ahlâkla güzelleşen bir insanla beraber olmak, onunla sohbet etmek, onu örnek almak bizi de mutlu eder, huzurlu eder, içimizi arıtır, tertemiz yapar. İnsan yaratılış bakımından kâinattaki varlıkların en güzeli, en şereflisidir. İn­sanoğlu bu kıymetini ancak, kulluğunun bilincine varmak ve onun gereklerini yapmakla koruyabilir. İnsan, ilâhi güzelliklerin toplamı halinde cihana geliyor. Hayat imtihanına tabi tutuluyor. İyiliğe de, kötülüğü de müsait bir hürriyet içinde kendini buluyor. Tıpkı bir pusula gibi insan. İradesinin ibresi iyilik ve kötülük ku­tuplarından hangisine dönerse, ona göre bir hüviyet ve kişilik kazanıyor. Âlemde akıllara sığmayan öyle ince bir düzen var ki, yapılan incir çekirdeği kadar bir iyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik karşılığını buluyor. Buradaki ince bir nüansa dikkatinizi çekerim. Bizler o iyiliğin ya da kötülüğün derhal karşılığını bul­masını istiyoruz. Acele ediyoruz. Onun için de hata ediyoruz. Oysa zaman kavramı bize göre farklı, Allah’a göre farklı. Her şeyin bir zamanı, kendine göre bir nizamı var. Çok ince iplikler halinde, binlerce, onbinlerce, bazen milyonlarca nedenden olu­şuyor minicik bir olay. Zekâmız, kültürümüz, deneyimlerimiz, on­ların izahına yetmeyince tesadüf deyip çıkıyoruz işin içinden. Evet bir tesadüf var. O da lügatlerdeki tesadüf kelimesi. İşte o kadar. Ne olur, şu çok bilmişliğimizi, akl-ı evvelliğimizi bıraksak da, edeple, hayâ ile, saygı ile başımızı öne eğip sabır, kanaat, teslimiyet elbisesini bir giyebilsek, olaylara hayretle, hayranlıkla, önyargılardan uzak bakabilsek, birçok sırlar ayan beyan gönlü­müze aşikâr olurdu. Fâni nimetler karşısında bâki lezzetleri unutmazdık. Ancak, nefsini temiz tutan kimseler mesut ve bah­tiyar olmaya, huzur içinde yaşamaya lâyık oluyorlar. Mü’minlerin imanca en üstünü, ahlâkça en güzel olanıdır.

Resûlullah Efendimiz, “Ben yüksek ahlâkı kemâle erdir­mek için gönderildim.” buyuruyor. Bu, üzerinde çok uzun za­man düşünülmesi gereken bir Peygamber sözüdür. Hayatta ku­ru iddialarla bir yere varılmaz. Yağlı yiyen köpek, tüyünden belli olur, diye bir söz vardır. Bugün insanlar başkalarının sözüne de­ğil işine, yaşantısına bakıyorlar. Yunus,“Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz” der. Asıl öğüt, sözle değil, fiil ile gösterilendir. Ancak fiili ile öğüt verene, yaşantısı ile örnek ola­na uyunuz. Kuru lâfa herkesin karnı tok.

          Onlar ki lâf ile verirler dünyaya nizamat

          Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde...


Kur’an-ı Kerim bize, mühürlü, kilitli, perdeli, kaba, kör, katı, hasta kalplerden bahsetmektedir. Mühürlü kalplerin, hakka ve hayra karşı kapıları kapanmış, insanî ve mânevî hayat ile ilgileri kesilmiştir. Kilitli kalpler, ya dünya nimetleri ile azgınlaşmış, şı­marmış ya da bir gönül kırarak hak nurundan mahrum kalmış­lardır. Pişmanlık duyup, tövbe edip, özür dileyip, burnu sürtül­medikçe o kilit açılmaz.

İşlenen günahlar, önyargılar, hayat ve insan hakkındaki yan­lış tespitler, kalbin perdeleridir.

Efendim, ben yalnız kazanacağım paraya bakarım, hiçbir şey beni ilgilendirmez, boşver gitsin diyenlerin, başına torba bağlayıp, yeminden başka şey düşünmeyenlerin kalpleri gittikçe kabalaşır.

Kalbin körlüğü, hilkat ve hayat tecellilerinden mahrumiyettir. Yunus, “Taş gönülden ne biter” der. Katılık, kalbin hastalık­larından biridir. Öyle katılaşır ki bazı kalpler, taş onların yanında yumuşak kalır. Böyle kalpler itaat bilmez, irşattan anlamaz, mer­hamet ve şefkâtin zerresinden habersizdir. Kalbin katılık has­talığı, Allah’ı hatırlamamak ve uzun bir zaman ilâhi hakikatlerle ünsiyetten mahrum kalmak neticesi gelir. Kalpler Hak nuruna dönmedikçe körelir. Kur’ân-ı Kerim okumak, ibâdet, zikir, Hak sohbeti, doğa güzellikleri kalbin en güzel gıdalarıdır. Dünya ahi­retin tarlasıdır. Ne ekersek, onu biçeceğiz. Kur’an-ı Kerim’le dai­mi bir ünsiyet ve beraberlik içinde olanlar, dünya hayatında da, ahiret hayatında da daimi kazançlı çıkarlar. Burada ne ekmişse herkes orada onu biçecektir. Herkes, yaşadığı gibi ölecek, öldü­ğü gibi kabirden kalkacak, kalktığı gibi Allah’ın huzuruna vara­caktır.

İnsanoğlu, çok defa kendi huyu dolayısıyla hasta oluyor, çok duygusuz bulunduğu için de, hastalığını hissetmiyor. Güzel ah­lâkın izinde ve isteğinde ol ki, güzel huylarla, gül yüzlülerle be­raber olasın. Adam hamamda kille yıkanıyormuş, bakmış ki kilden mis gibi gül kokusu geliyor. Sormuş; sen bir topraksın, nasıl oluyor da böyle mis gibi kokuyorsun. Evet demiş kil. Doğ­ru, ben alelâde bir topraktım ama yolum düştü, Hak nasip etti üç gün gül ile arkadaşlık yaptım. Kokum ordan geliyor.

Ahlâk-ı hamîde ve amel-i sâlihi âdet edinelim ki Allah’ın hu­zurunda mahcup olmayalım. Güzel ahlâk Allah’ın, Resûlünün ve bilcümle enbiya ve evliyanın sıfatıdır. Bir hadis-i şerifte “Güzel ahlâk yüce Allah’ın ahlâkıdır” buyruluyor. İslâmiyet, insanlık âlemine, tevhidden sonra, güzel ahlâklı olun, der. Kur’an-ı Ke­rim’de ResûluIlah Efendimiz için, “Habibim, sen muhakkak, pek büyük bir ahlâk üzerindesin” buyruluyor. Hiçbir dinde ah­lâk bu kadar mükemmel olarak ele alınmamış, üzerinde durul­mamıştır. “Sizden biriniz tam mü’min olamaz. Ta ki kendi nefsi için sevdiğini, diğer kardeşi için de sevmedikçe”, “Ha­kiki müslüman, insanların, elinden ve dilinden sâlim olduk­ları kimsedir” buyuran bir Peygamber, sade müslümanlar için değil, bütün insanlar için bir nur ve hidayet kaynağı olacak ve o nur kıyamete kadar devam edecektir.

İnsanlar ResûluIlah Efendimiz’i örnek ve rehber aldıkları za­man, çileler, ıstıraplar, zulümler bitecek, bütün kâinat iyilik ve güzelliğin, sevginin ve dostluğun pırıI pırıl parladığı bir cennet halini alacaktır. Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Bir günah işledin mi arkasından tövbe et, iyilikte bulun ki onu yok etsin. İnsanlara da, daima güzel ahlâk ile muamele et. Kâinatın Efen­disi’ne bir gün sordular; “Hangi kul Allah’a daha sevgilidir” diye. “Ahlâkı en güzel olandır.” buyurdular. İnsanları ekseri cennete koyan, Allah korkusu ve güzel ahlâktır. Ekseri cehen­neme sürükleyen de dil ve fuhuştur.

Dört şey sende varsa korkma, kazançların, kayıplarından daha fazladır. Doğru söz, emaneti muhafaza, güzel ahlâk, helâl lokma. Kim dört şeyi yapmadan, dört şeyi iddia ederse, o ya­lancılardan sayılır:

1. Cenneti sevdiğini söyler, fakat Allah’a itaat etmez.

2. Peygamberi sevdiğini söyler, O’nun güzel ahlâkına tâbi olmaz.

3. Cehennemden korktuğunu söyler, fakat günah işlemekten çekinmez.

4. Allah’ı sevdiğini söyler, fakat mâruz kaldığı musibetlerden dolayı sızlanır.

ResûluIlah Efendimiz, “Ben sizin içinize ancak sizin ahlâ­kınızı tamamlamak için gönderildim.” buyuruyor. İslâmiyetin amacı ahlâk güzelliğidir. Fahr-i Âlem Efendimiz, “Hud suresi benim saçımı sakalımı ağarttı.” Bu surenin hangi emri diye soranlara “Festekim kemâ ümirte/ Habibim dosdoğru isti­kamet üzere ol” diye açıklamışlardır. İnsan ömrü kendini ıslaha ancak kâfidir. Yapılacak iş kendi güzelliklerimizin devamına çalışmaktan başka ne olabilir? Biz güzel olduk mu, güzel olma­dık bir şey kalmaz.

Yüzyıllarca insanlar nefsi öldürmeye çalıştılar. Bir sonuca varamadılar. Kapatılan bir delikten daha büyüğü ortaya çıktı. Peygamberimiz “Nefsin senin binek hayvanındır. Onu ıslah et, terbiye et” diyerek insanlığa ne güzel bir çığır açtı... Önemli olan dengeyi, itidali muhafaza etmektir. Nefis ölmez. Şimdiye kadar da kimse nefsini öldüremedi. Önemli olan onu muhafaza etmek, müslüman etmek, en güzel kıvamı vermektir. En büyük insanlar, her alanda en güzel dengeyi kurabilenlerdir. İfrat ve tefrite gitmek kolaydır. Önemli olan, orta yolu, vasatı, dengeyi bulabilmektir. Duyguların yok edilmesi bize ne kazandırır ki?

Bazen çevremizde duyarız. Efendim, ben böyleyim, beni böyle kabul edin. Ne kadar yanlış bir düşünce. Yani, ben eşek geldim, eşek gideceğim demektir bunun mânâsı. Huylar da de­ğişir, kim ne derse desin. Hayvanların dahi huylarını eğitimle değiştirmek mümkün oluyor. Sirklerde gördüklerimiz insanı hay­retler içinde bırakıyor... O koca koca fillere, o aslanlara, kap­lanlara ne numaralar yaptırıyorlar. Hayvanlar bile terbiye edili­yorken, güzel huy üzere yaratılmış olan insan neden terbiye edilmesin? Peygamber Efendimiz, “ahlâkınızı güzelleştirin” derken, huyların da değişebileceğini, gayret ederse, çaba har­carsa, insanın her gün daha iyiye, daha güzele, daha doğruya gidebileceğine işaret buyuruyor.

İslâm’a göre, her doğan çocuk İslâm fıtratında yani İslâm ahlâkını benimseyebilecek vasıfta doğar. Yeter ki İslâmi ölçü­lere göre eğitilsin. İslâm'ın getirdiği ölçüler, bütün zamanlar ve bütün mekânlar için, yeryüzündeki bütün insanlar için en güzel, en uygun, en mutluluk verici olanıdır. Peygamber Efendimiz, bü­tün insanlığa sözleriyle, hareketleriyle her zaman için örnek ve rehber olacaktır. Peygamberimizi tanıyıp da onu sevmemek, ona gönül vermemek, ona hayran olmamak mümkün değildir. Hepimiz için, yeryüzündeki bütün insanlar için Peygamberimizin ahlâkı örnek olmalıdır. Rehber alınmalıdır. O yolda ne kadar yü­rüyebilirsek, kârımız o olacaktır. Karıncaya sormuşlar: Nereye gidiyorsun? Kâbe’ye demiş. Bu ayaklarla mı? Bu yürüyüşle mi? Evet demiş karınca, bu yürüyüşle, Kâbe’ye varamayacağımı ben de biliyorum. Ama önemli olan o yolda olmak. Gidebileceği kadar gidip, o yolda ölmek.

Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. İnsanların en fe­nası birine ayrı, diğerine de ayrı görünen iki yüzlü insanlardır. Çocuklarınıza hoş muamelede bulunun ve onları güzel terbiye edin. Bedene kolay ve hafif gelen ibadeti size bildireyim mi ? Susmak ve güzel ahlâk sahibi olmak. Bir kimse din kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamette onun ayıbını örter. Namaz, insan ile şirk ve küfür arasında bir perdedir. Namazı terketmek, bu perdeyi kaldırmaktır. Bize silâh çeken bizden değildir. Ya âlim, ya öğrenci, dinleyici ya da muhip ol. Beşincisi olma, helâk olursun. Hangi insan kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kusuru işlemeden ölmez. Cemaattan ayrılarak ölen kimse, cahiliyet za­manında ölmüş gibi olur. Size ziyaretçi gelirse ona ikram ediniz. Nikâhın hayırlısı, en kolay ve külfetsiz olanıdır. Sizin hayırlınız, kadınlarına ve kızlarına hayırlı olandır. Gelip geçenlere ezâ ve­recek şeyi yoldan uzaklaştırmak da sadakadır. Kul, mü’min kar­deşinin ihtiyacını gidermeye devam ettikçe, Allah da onun ihti­yacını giderir. Nerede olursan ol, Allah’tan kork ve kötülüğün peşinden hemen iyiliği yetiştir ki onu silip yok etsin. Kolay­laştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz. Kar­deşinin kötü günlerinde sevinç gösterme; yoksa Allah ona rah­met eder, seni de o derde uğratır. Sizin en hayırlınız, Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve sonra öğretendir. İnsan sevdiği ile bera­berdir. Gücün yettiği kadar kalbinde kimseye karşı kötü bir şey olmaksızın sabahlamaya, akşamlamaya çalış. Her iyi iş sada­kadır. İyilik, güzel huydur. Günah; vicdanı rahatsız eden, içinde sakladığın ve insanların duymasından hoşlanmadığın şeydir. Kuvvetli kimse demek, güreşte başkalarını yenen değil, ancak hiddet anında kendine hâkim olandır. Su buzu erittiği gibi, güzel ahlâk da günahları eritir. Bedene kolay ve hafif gelen ibadeti size bildireyim mi? Susmak ve güzel ahlâk sahibi olmaktır.

Allah, sizin kalıbınıza ve suretinize değil de, kalplerinize ba­kar. Güzel söz de sadakadır. Allah’a ve âhiret gününe iman eden ya hayır söylesin veya sükût etsin. Mazlumun beddua­sından sakının. Çünkü onun duasıyla Allah arasında bir perde yoktur. Dosdoğru ol, ahlâkın güzelleşsin. İçinde Allah zikredilen ev diri, içinde Allah zikrolunmayan ev ölü gibidir. Bir kimse, müslüman kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse, Allah da ona yardım eder. İki kişi gizli konuşurlarken sen aralarına girme. Fit­ne uykudadır. Uyandırmayınız. Bir kimse din kardeşini severse, sevdiğini o kimseye haber versin. Anne babanıza iyilik edin ve ihsanda bulunun ki, çocuklarınız da size itaat etsin ve saygı göstersin. Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği hor görme. Hiddetlendirilip de kızmayan, yumuşaklık gösterip sabreden kimse, Allah’ın sevgisine mazhar olur. Fuhuş bir şeyde bulunursa mutlaka onu çirkinleştirir. Hayâ da bir şeyde bulunursa onu mutlaka güzelleştirir. Halkın sende görmelerin­den hoşlanmadığın şeyi, kendi başına kaldığın zaman da yap­ma. “Allah’ım, yaradılışımı güzel yaptığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir”, buyuruyor yüce Resûl. Olgun, kâmil müslüman denince, akla en başta ahlâkı güzel insan gelir. Ahlâkı güzel insan, gittiği her yerde sevgi görür, saygı görür, içtenlikle karşı­lanır. Edeple uğurlanır... İnsana evrende yücelik kazandıran, Allah’a olan inancı ve aşkıdır. Zâriyât suresinin 56 ncı âyetinde belirtildiği gibi, insanın yaratılmasının hikmeti Allah’ı tanıyıp ona ibâdet ve kulluk etmektir. Kul olabilmek, kul olabilmenin incelik­lerini duyumsayabilmek en yüce makamdır. Korkmayan, ürper­meyen kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden Allah’a sığınmak ne güzeldir. Yarabbi nasip et, gittiğimiz her yere barış götürelim. Bölücü değil birleş­tirici olalım. Nefret olan yere sevgi, şüphe olan yere ümit, karan­lık olan yere ışık, dert olan yere sevinç götürelim. Kusurları gö­ren değil, kusurları örtenlerden; teselli arayanlardan değil, teselli edenlerden; anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenler­den; sevilmeyi isteyenlerden değil, sevenlerden olmamızı lütfey­le Yârabbi... Âmin...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]