subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt III                                                                           Sabri Tandoğan

 

Hoşgörü

Sevgi, saygı ve hoşgörü birbirini tamamlayan, bütünleyen, hayatı hayat yapan üç ana unsurdur. Bir sacayağı gibidir. Ama bana sorsanız, en önemlisi hangisi diye, hoşgörüdür derim. Ha­yatta kusursuz, noksansız, hatasız insan yoktur. Hepimizin, tek istisna olmadan hepimizin zayıf tarafları vardır. Ya tamamlana­cak eksik taraflarımız ya da törpülenmesi gereken sivriliklerimiz vardır. İşte o zaman hoşgörü imdada yetişir. Hoşgörü ile birbi­rimizi sevebilir, sayabiliriz. Kabul edebiliriz. Ne güzel söylemiş Yunus Emre, “Yaradılanı hoşgör, Yaradan’dan ötürü” diye. Tasavvufta bir söz vardır. Allah Allah’lığını kimseye vermez diye. Tam, kâmil, noksansız ve her şeyden münezzeh olmak, yalnız Allah’a mahsus bir sıfattır. Biz insanız, noksanız, kusur­luyuz. El açıp dualar ediyoruz. Kulluk edemedim, affına geldim diye. Birbirimizi ancak hoşgörü ile benimser kabul ederiz. Hatalı, kusurlu bir varlığı ancak “Yaradılanı hoşgör Yaradan’dan ötü­rü” diyerek sevebiliriz. Hoşgörünün olmadığı yerde sevgi de yoktur, saygı da. Yunus Emre “taş gönülden ne biter?” diye sorar. Tabii hiçbir şey... Önemli olan o taş gibi gönlü ipek gibi yumuşak bir hale getirmektir. İslâm’ın getirdiği nice güzelliklerle bu sağlanır. Bir zamanlar taş gibi olan o insan gönlü, sevginin, saygının, hoşgörünün çiçeklendiği bir mübarek mekân olur. Ben gider, sen kalır. Nefsin egemenliği yıkılır. Yerini aşk alır, ihlâs alır, şefkât, merhamet ve hizmet aşkı alır.

Hoşgörünün olmadığı yerde ot bile bitmez. Hoşgörüden uzaklık Hak’tan uzaklığın belgesidir. Sosyal hayatta en faydalı fazilet hoşgörüdür. Gerek şahsen, gerek toplum halinde huzur içinde yaşamak istiyorsak, mutluluğun güzelliğini tatmak istiyor­sak, hoşgörü kapısından geçmek zorundayız. Bize göre yara­tılmış, ne bir insan vardır ne bir toplum. Kiminle tanışırsanız her mekânda her zaman ayrı ve farklıdır. Hani bir söz vardır. Derler ki; boyuma göre boy buldum, huyuma göre huy bulamadım. Hoşgörü sahibi değilsek, ömrümüzün sonuna kadar çırpınırız; üzümün çöpü var, armudun sapı var diye... Zaman gelir göçer gideriz, sevmeden, sevilmeden, saymadan, sayılmadan, huzu­ru, mutluluğu ve güzelliği idrak edemeden. Bütün çevreye nef­sin, egonun gözlüğü ile bakınca sonuç hüsran olmaya mah­kûmdur. Şüphe yok ki, nefis kötülüğü emredicidir. Ancak ina­nanlar, inançlarına göre huzur ve sükûn içinde yaşayanlar, birbirlerine sabrı ve Hak’kı tavsiye edenler hüsrandan kurtula­bilirler. Nefis bataklığında yaşadıkça, nefis gönül ülkemizin sul­tanı olunca, bir gün dahi güzel gün göremeyiz. Ve bir an yaşı­yorum, bütün bir ömre bedel diyemeyiz. Seviyoruz, güzelliğimiz bu yüzden diyemeyiz. Sevmek, devam eden en güzel huyum diyemeyiz. Her yerde karşımıza çıkan aynıdır. Armudun sapı var, üzümün çöpü var. Bizim keyfimize göre bir insan, bir toplum yaratılmadığına göre, kimse şüphe etmesin, bu ıstırap ömür boyu devam eder. Ondan sonra arabesk saçmalamalar başlar. “Tanrım beni baştan yarat” diye, “ölürsem kabrime gelme, iste­mem” diye... Kardeşim sende o kafa olduktan sonra yeniden dünyaya gelsen ne olur? Aynı hayatı yeniden yaşayacak değil misin? Hep itiraz, hep şikâyet, hep teslimiyet yokluğu, hep şükürden, sabırdan, kanâatten, edepten, incelikten uzaklık, ya­şantının ana kuralları olmayacak mı? Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel söylemiş:

          Deme neden bu böyle

          Yerindedir o öyle

          Mevlâ görelim neyler

          Neylerse güzel eyler.


Sabredenlere, birbirlerine sabrı ve Hak’kı tavsiye edenlere huzurun, mutluluğun kapıları açılır. Yunus, “Kakımak” kelime­siyle bunu ne güzel anlatır. Kakımak, biliyorsunuz, her şeye iti­raz etmek, karşı gelmek, her zaman, her yerde, herkesle kav­gada olmak, mütemadiyen tartışmak...

          Kakımak olaydı ger

          Muhammed de kakırdı

          Vara yoğa kakırsın

          Sen derviş olamazsın...


Olan, olması gerekendi diye yola çıkmak ne güzeldir. Bizi huzura ve güzelliğe götüren merdivenin ilk basamağı hoş­görüdür. Hoşgörü ile geceler aydınlanır, kışlar bahara erer, dostluklar doğar, bakır altınlaşır, hoşgörü ile varoluşumuzun bi­lincine ulaşırız. Bütün sevgiler hoşgörü ile başlar, büyür, yücelir. Sevgi ve saygı, hoşgörü ile bize yaklaşır. Katılığın egemen ol­duğu gönüllerde ne sevgi vardır, ne saygı... Ne edep vardır, ne incelik. Hoşgörüden uzaklık, kendimize ve davamıza güvene­mediğimizin bir işaretidir. Hoşgörüde müsamaha ve tahammül etmek vardır. Önyargılı olmadan hareket etmek vardır. Hoşgörü kayıtsızlık ve adamsendecilik değildir. Uzun bir nefis tekâmü­lüne ihtiyaç gösteren güzel bir huydur. İnsanları hoşgörüden uzaklaştıran cehalet başta olmak üzere, menfaatlerine düş­künlük, düşünceden uzaklık, alışkanlıklar, korkular ve komp­lekslerdir. Nefsini bilen Rabbini bilir. Kendini tanı sözü, insanlık kültür tarihi kadar eskidir. Anlayışsızlık, insanda, kendisinin hiç­bir hata ve kusuru olmayacağı şeklinde bir inancın yerleşme­sinden ileri gelir ve her hata ve kusuru etrafındakilerde ara­masının neticesidir. Anlayışlı bir insan, bir fert olarak kendisinin de kusurları olacağını bilir ve başkalarının da kendisi gibi hataya düşebileceğini kabul eder ve başkalarında kendi kusurlarına benzeyen kusurlar gördüğü zaman bunları hoşgörü ile karşılar. İçinde sevgi ve anlayış bulunan bir dünya tek bir ailedir. Kâinatın Efendisi, “Nefsiniz için sevdiğiniz şeyi kardeşiniz için de sevmedikçe hiç biriniz gerçek mü’min olamazsınız.” buyurur.

          Gönül çalabın tahtı

          Çalap gönüle baktı

          İki cihan bedbahtı

          Kim gönül yıkar ise...
diyen Yunus ne kadar haklıdır.

Biz bu dünyaya şikâyet etmeye, başkalarının noksanlarını araştırmaya gelmedik. Sevmeye geldik, sevilmeye geldik. Aslı­mızı aramaya geldik. Özümüzü bulmaya geldik. Her an kendi kendisiyle kavgada olan insan bunlara nasıl zaman ve imkân bulabilir... Dar görüşlü, katı, hoşgörüden uzak insan kendini nasıl aşabilir? Resûlullah Efendimiz, “Kolaylaştırınız, güçleş­tirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” buyurmuyor mu? Yunus, aşk gelicek cümle eksikler biter, diyordu. Biz de el ele tutuşup hep beraber söyleyelim, ilân edelim...

          “Gelin tanış olalım

          İşi kolay kılalım

          Sevelim sevilelim

          Dünya kimseye kalmaz.”

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]