subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt II                                                                            Sabri Tandoğan

 

Bir Ben Vardır Bende, Benden İçeri

Edebiyat bir söz sanatı. Ham maddesi kelimeler. Ama büyük edebi eserlerde o kelimeleri aşan hem de çok aşan bir özellik var. Nedir o? Bence, insan gönlü. İnsanın, olanca arılığı, duru­luğu ile gönlünü koyduğu her şey büyüyor, yüceliyor, bir anlam, bir estetik, bir güzellik kazanıyor. Çağları aşıyor. Nice yüzyıllar sonra gönülleri tutuşturuyor. Kalpleri ışıtıyor, aydınlatıyor. Yol gösteriyor, mutlu ediyor, huzur veriyor. Hiç kimse şiir dünya­sında Yunus kadar insan ruhunun inceliklerine inemedi. Dünya edebiyatını didik didik edin. Yunus büyüklüğünde bir şaire rast­layamazsınız. Yunusu sevdim. Bütün varlığımla sevdim. Elim­den tutan oldu, yol gösterenim oldu. Müşküllerimi çözen oldu. Dost oldu, arkadaş oldu, kardeş oldu. İnsan gönlünün nice çetin sorunlarının, Onun bir iki mısraı ile aydınlandığını gördüm. Allah dostları Allah’ın seçtiği dostlardır. Ve Yunus o yüce, o güzel, o seçilmişlerin seçilmişi bir sultandır. Nice tahtlar devrildi, unutul­du gitti. Ama Yunus’un sultanlığı kıyâmete kadar devam ede­cek. O, manevî âlemin sırlarını, inceliklerini insanlara, inanılmaz bir edep, hayâ ve zarafetle fısıldadı. O, insanı insan edenin yine insan olduğunu biliyordu. İlâhi edepte olduğu için her an sec­dedeydi. Kendindeki ilâhi kıymeti biliyordu. Onun için, ete kemi­ğe büründüm, Yunus diye göründüm diyordu. Yunus, bütün şiir­lerinde insan kalbini arıtmaya, temizlemeye, yumuşatmaya ça­lıştı. Taş gönülden ne biter diyordu. Yunus’un sevdiği su ve gül­dü. O, temiz, güzel ve büyük bir insandı. Ancak o temiz, o güzel insanları bulanlar, onların hâliyle hallenenler kurtuluşa erebi­lirler. Yoksa onların edebiyatını yapan, lâfta kalanlar değil. Ha­yatta en büyük aldanış, insanın kendi kendini aldatışıdır. Önemli olan hâl sahibi olmaktır. Kâl sahibi değil. Görünmede hüner yok­tur. Görünmeyeni görmede hüner vardır. Duygusuzluk, ilgisizlik, burun kıvırmak, hâldeki sırları göremeyenlerin, edebin inceliğine ulaşamayanların kabalıkları ve çirkinlikleridir. Onlar, kulakları varken işitmeyenler, gözleri varken görmeyenler, kalpleri varken hissetmeyenlerdir.

Yunus denince sevgi gelir aklıma, yeryüzündeki bütün in­sanları, hayvanları, bitkileri, cemâdatı içine alan evrensel bir sevgi. Ancak tevhidi görüşe varanlar, böyle bir sevgiye ula­şabilirler. İnsan Allah’a yaklaştıkça sevgisi artar. Bakın çevre­mize asık çehreli, nursuz, pirsiz, saygısız, sevgisiz nice insanlar yaşıyor. Şeytan, Allah’tan uzaklığın sırrıdır. İnsan Allah’tan uzaklaştıkça şeytana yaklaşır. Sevgiden uzak, nefretle yaşamak ne acıdır. Nefret tuzlu su içmek gibidir. İçtikçe susuzluğu artar insanın. Bir çeşmeden akan su acı tatlı olmaya derken Yunus tevhidi ne güzel anlatır. Aslında cemâl ve celâl tecellileri bir­birlerini tamamlar. Her an bir sınavdayız. Sorular öyle de gelir, böyle de gelir. Önemli olan sınav bilinci içinde yaşamaktır. Ce­sedi ile dünyada, gönlü ile sonsuzlukta yaşayanlar ne güzel insanlardır. Gönlünde Allah aşkı olmayanlar gafillerdir. Kim olur­sa olsun netice değişmez. Gerçek mutluluğun anahtarı mihrap denilen oyukta asılıdır. Kafalarında Hak bilgisi olmayanlar cahil­lerdir. Gerçek mutluluğa erenler, gözün buğusundan gönlün kaynayışını sezenlerdir. Onlar hakiki bahar rüzgarı gibidirler. Gittikleri yere huzur, sükûn, güzellik götürürler. Allah her yerde­dir. Onsuz boş mekân yoktur. Bize şahdamarımızdan daha yakındır. Kâinatta her zerre harekettedir. Her şeyde devamlı, intizamlı, ahenkli bir kaynaşma vardır. Kâinattaki bu intizamlı kaynaşmanın ismi tesbihattır. Her şey Hak’kı tesbih ediyor. Bu Allah’ın eseridir. Hürmeten yavaş konuşmak gerekir. Allah, ya­vaş sesle konuşanları sever. Gürültünün, bağırarak konuşmanın beyni rahatsız ettiği ilmen ispat edilmiştir. Fazla gürültülü müziği uzun süre dinleyenlerde, beyin hücreleri birer birer ölmektedir. Hak her yerde hazır ve nâzır olduğuna göre fazla yüksek sesin, en azından İslâm edebine ve inceliğine saygısızlık olduğu or­tadadır. Kur’an-ı Kerim OKU diye, Mesnevî DİNLE diye başlıyor. Acaba hangi kitap KONUŞ diyor, konuş diye başlıyor. Günü­müzde kimse kimseyi dinlemek istemiyor. Sormak lâzım, kaç kişinin söylenecek bir sözü var? Bu nefsin azgınlığından, tekme atmasından başka nedir? Unutmayalım, çok konuşanların, yük­sek sesle bağıra bağıra konuşanların göğüsleri içindeki kalpleri hastadır. Allah şifâlar versin. Taze bir yumurta yanında kuvvetli çalan bir sirenden, yumurtanın beyazı otuz saniyede pişiyor. Düşünmek lâzım.

Radyoyu, televizyonu fazla açanlarda, bir süre sonra kulak rahatsızlıkları başlıyor. Bir Kutsi Hadiste, “Ben Kulumla birlik­te işitirim” buyruluyor. Allah, “yavaş sesle konuşanları” seviyor. Kur’an-ı Kerimde “Sesinizi nebinin sesinden fazla yükselt­meyin” emri var. Bu emirlerdeki sırları çözmeye çalışmak ge­rek...

Allah ile insan arasında bir gaflet perdesi vardır. Bu perde şu âyette bildirilmiştir. “Fezkirunî ezkirküm” (Beni anınız, ben de sizi anarım). Bu kapıdan girebilmek için Resûle uymak lâzım­dır. Bir ampul saniyede altmış defa yanıp söner. Biz onu de­vamlı yanıyor görüyoruz. Zikirde gayeye vasıl olursan onunla birlikte zikir halinde olduğunu anlarsın. Zikirde hedef Allah’tır.

Yunus, bir şiirinde “Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz” der. İnsanın ne olduğunu bizzat kendisi bilir. Önemli olan dış değil, içtir. Allah insanın gönlünde tecelli eder. Fazla, gereksiz, lüzumsuz söz bizi ondan uzaklaştırır. Gevezelik, ger­çeğin yerine kelimeleri koymaktan başka nedir? Hak yolunda yürüyen insan, içinden gelen ilâhi sesi dinlemek için susar. İn­san susunca, O konuşmaya başlar. Bundan dolayı sükût en derin konuşmadır. Susan insan, iç âleminde gizli bir şeyin var­lığını farkeder. Allah’a ulaşmak için, benliğin boşalması ve bu boşluğun yerini O’nun doldurması gerekir. Bunun için uzun bir nefis terbiyesine ihtiyaç vardır. Ancak arınmış, temizlenmiş, bembeyaz, pırıl pırıl olmuş bir gönülden çıkan sözlerin bir an­lamı vardır. Ancak bu sözler insanlar arasında barışı temin eder, yaralara merhem olur. Ancak böyle bir söz insanlara gün­lük hayatta unuttukları bir hakikati öğretir. İnsanlara dünyayı ce­hennem gibi gösteren varlıklarının mânâsını bilmeyişleridir. İn­sanlar gerçeği bilmedikleri için, gerçek diye birtakım yanlış yol­lara saptıkları için, yanılıyorlar; mutsuz, huzursuz, sıkıntılı ve bunalımlı oluyorlar. İlmin gayesi insanın kendisini ve yaradanını bilmesidir. İnsanın içinde onun maddî varlığını aşan başka bir varlık vardır.

İnsanoğlu, kendi içinde konuşan esrarlı varlığın sesini din­lemek suretiyle hakikate ulaşır. Ve o zaman her şey değişir, kendini, dünyayı ve insanları bambaşka bir gözle görür. Her zer­rede zikredenin, her sıfatta mevsuf olanın kim olduğunu anlar. Ve o zaman hayat, zevkle, ışıkla, şiirle dolar. Nereye bakarsan bak, Allah’ın vechi ordadır, sırrı zuhur eder.

Yunus, manevî yükseliş ve temizleniş için tevâzuu şart ko­şar. Kibri ve kibirli insanları sevmez. Kibirli insanların başlıca özelliği kendilerini aşırı beğenmeleridir. Hiç bir zaman, hiç bir yerde rahat değildir onlar. Daima huzursuzluk içindedirler. Ken­dilerini aşamazlar. Allah’a ulaşamazlar. Çünkü, içlerinde taşıdık­ları ulvî varlığı göremezler, kendi kendilerine yabancıdırlar, yal­nızlığa mahkûmlardır. Benliklerini aşamadıkları için dâima hu­zursuz olurlar. Kendi kendilerinin düşmanıdırlar. İnsanı huzura, mutluluğa, sevgiye, dostluğa götüren tevazudur. Mütevâzı insan kendini aşar. Başkalarına faydalı olur. Sevgiler, mutluluklar pay­laşıldıkça çoğalırlar.

Yunus cömert, hayırsever insanları sever. İnsanlar mala, pa­raya düştükçe, ihtirasları artar. Allah’tan uzaklaşırlar. Mutlu, hu­zurlu olamazlar. Bunca varlık var iken, gitmez gönül darlığı der Yunus. İnsan, hayatının derin mânâsını Allah’a yaklaşmakta bulur. En üstün değer O’dur. Hiçbir şey onun yerini tutamaz. Yunus’un mal, mülk hırsından sonra, önemle üzerinde durduğu gıybet, dedikodu ve gevezeliktir. Yunus konuşmaya çok önem verir. Ağızdan çıkan tek kelime bile insana büyük sorumluluklar yükler. Denize atılan taş gibi büyür... büyür... Bu cihan cehen­nemini sekiz uçmağ ide bir söz, der. Sözün bir gayesi oldu­ğuna inanır. Sözden büyük bir mucize bekler. Söz hayatın, va­roluşun anlamını belirtmeli, insanın dünyaya bakış tarzını, hatta yaşama üslûbunu değiştirmelidir.

          Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

          Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz


Gıybet insanın dikkatini kendine doğru değil de başkalarına çevirir. Kendi kötü taraflarını görüp ıslah edecek yerde, başka­larını kötüleyerek, insanın tekâmülüne engel olur. İyi kötü, güzel çirkin her şey insanın kendi içindedir. Bir başkasına şiddetle hü­cum edip, bazı yönlerini kötülüyorsak, o huylar bizde de var de­mektir. Yoksa bu kadar çileden çıkmazdık. Başkalarını kötüle­yen kendini unutur. Kendi kusurunu görmez, başkalarınınkini âleme yayar.

          Ko ayruklar sözünü sen seni güt

          Kınama kimseyi sen işit öğüt


Yunus, insanın hakikati kendisinde aramasını ister. Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu der. İnsan ilâhi ger­çeğe söz ile değil, içten duyma ve düşünme ile ulaşır. Önemli olan kâl değil, hâldir.

Diliyle ışk diyenler bilemez ışk nidüğünü, der Yunus. Sulara dalmadan inci bulunmaz. İlâhi aşkın ateşinde yanmadan insan olunmaz. Her yürüyen, konuşanı insan mı sanıyorsun? Dostun evi gönüllerdir. Gönüller yapmadan, bir gönle girmeden, sadece nüfus sayımında insan görülmek ne acıdır. Huzura ve mutluluğa giden tek yol vardır. Resûlullah’ın elinden öpmek, O’nu tek önder, tek rehber kabul etmek. O’nu herkesten, ana­mızdan, babamızdan daha çok sevmek. Böylece nefsimizden, kendimizden kurtulmak. İnsanın kendine dost olamayışı, kendi kendisiyle didişmesi ne acıdır. Kendini bilmek, görmek, bul­mak... Nefsini bilen Rabbini biliyor. Kendi kendisi ile dost olma­yana, kimseler dost olmaz. Kendini sevmeyen, kendine saygı duymayan insanlar kimseyi sevmez, kimseye dost olup saygı duyamazlar.

Nasıl tarlaya tohum atmadan mahsul beklemek akıllı bir in­sanın harcı değilse, başkalarına sevgi ve saygı duymadan, on­lardan sevgi ve saygı beklemek de, akıllı insanın işi değildir. Önce seveceğiz, sonra sevgi bekleyeceğiz. Önce sayacağız, sonra saygı bekleyeceğiz. Seven sevilir, sayan sayılır. Gayretle, aşkla içinizdeki ebediyet gülleri açılsın ve hiç solmasın diyor, hepinizi sevgi ile saygı ile selâmlıyorum...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]