subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt IV                                                                          Sabri Tandoğan

 

Hayat ve Edep

Çocukluğumun efsanevî kahramanlarından biri de Japon Amirali Taga idi. Gerek resmî, gerek özel sohbetlerde sık sık ismi anılır, kendisinden saygıyla, hayranlıkla bahsedilirdi. Taga, sadece bir amiral değil, duyan, düşünen, çok yönlü bir insandı...


Yıl 1905, Çuşima Deniz Savaşı yapılıyor. Bir tarafta Rus donanması, bir tarafta Japon donanması. İki taraf da var güçleri ile savaşı kazanmak için mücadele ediyorlar. Sonuçta galibiyet Japon amirali Taga’nın oluyor. Rus amirali esir ediliyor. Biraz sonra gelip amiralin huzuruna çıkarılacaktır. Biraz korku, biraz heyecan içinde, yüzü sapsarı neticeyi bekliyor. Acaba hakaret mi edilecek, alay konusu mu olacak, işkenceye maruz kalacak mı, derhal kurşuna mı dizilecek?.. Sorular kafasında birbiri ardı sıra çoğalıyor. Nihayet huzura geliyor. Taga, Rus amiralini görür görmez, derhal saygı ile ayağa kalkıyor, elini uzatıyor, “Hoş­geldiniz Sayın Amiralim” diyor. Aynen çok değerli bir misafiri karşılar gibi, son derece ince, edepli, nazik hareketlerle mağlup amirali oturtuyor. Hatırını soruyor, teselli ediyor. Üzülmeyin efendim diyor, siz de çok güzel savaştınız ama kader bize güldü. Acaba benden bir isteğiniz var mı? Rus amirali teşekkür ettikten sonra, yaralı olduğunu söylüyor. Acaba bana yardımcı olabilir misiniz diyor. Taga emir veriyor. Rus amirali hasta­haneye kaldırılıyor. Her gün diyor amiralin odası taze çiçeklerle donatılacak. Bana ne muamele yapılırsa, sayın amirale de aynı şekilde hareket edilecek. Amiral hastahaneye kaldırıldıktan son­ra, Taga her sabah onu ziyarete gidiyor ve kapısını büyük bir edep ve saygı ile açtıktan sonra, topuklarını birbirine çarparak selâm veriyor ve sayın amiralimin bugün bir emirleri olacak mı diyor.


Bir süre sonra Rus amirali iyileşiyor, büyük bir merasimle uğurlanıp, memleketine gönderiliyor. Orada görevinden azle­diliyor. Köşesine çekiliyor, anılarını yazıyor. Sonunda diyor ki, Amiral Taga beni iki kere yendi, önce savaşta, sonra insanlıkta. Hayatımda kimseden görmediğim ilgiyi, sevgi ve saygıyı Taga’dan gördüm...


Amiral Taga’nın bir sözünü daima hatırlarım. Taga, insan hayatında diyor, en çok dikkat edilmesi gereken bazı anlar vardır, bunlardan biri de zafer ânıdır. Ancak belli bir düzeye gelen olgun insanlar zafer anında coşkunluğa, taşkınlığa kapıl­madan, büyük bir edep ve ciddiyet içinde Allah’a şükrederler, galibiyet sonrası için de hayırlar dilerler...


Tarihte nice insanlar vardır ki, galibiyet sarhoşluğu içinde başarılarına gölge düşürmüşler, leke sürmüşler, aldıklarının çok fazlasını vermek zorunda kalmışlardır. Önemli olan başarıla­rımız karşısında şımarmak, çılgınlaşmak, gurura kapılmak değil, Allah’a şükredebilmek, o galibiyete lâyık olduğumuzu ispat edebilmektir. Tek istisna olmadan hepimiz, en büyüğümüzden en küçüğümüze kadar daimi bir sınav içindeyiz ve bu sınav yine hepimiz için son nefesimize kadar devam eder. Tarihin her döneminde, bütün insanlar için bu böyledir. Bundan sonrası için de böyle olacaktır. Sınav bilinci içinde olmayanlar, daimi bir gaflet içindedirler. Allah cümlemizi bu gaflete düşmekten koru­sun. Çocuklarının en tabi ihtiyaçlarını gerektiği şekilde karşıla­mayan bir baba nasıl sınav içinde ise, aynı şekilde o ülkenin en büyük servetine sahip olan insan da aynı sınav içindedir. Acaba gerektiği kadar, gerektiği şekilde, açlıktan kıvrananlara, soğuk­tan titreyenlere, ilaçsızlıktan ıstırap çekenlere, okuma imkânı bulamayan pırıl pırıl zekâlı memleket çocuklarına yardım elini uzatıyor mu, uzatmıyor mu? Bu soru er geç her insana soru­lacaktır. Hayatın kanunu budur. Bunun farkında olmayanlara elbet bir gün gerçek gösterilecektir. Veli bir zat, bir gün çev­resindekilere sorar, efendiler der, insanın hayatta benimdir diye­bileceği nesi var? Yine kendisi cevap verir, hiçbir şeyi... Bilelim ki her şey emânet, sahip olduğumuzu sandığımız ne varsa hepsi emânet, her şeyi burada bırakıp gideceğiz, malımız, mül­kümüz, canımız, bedenimiz, eşimiz, çocuklarımız, dostlarımız hepsi ama hepsi bu dünyada kalacak. Büyük Yunus ne güzel söylüyor:


Mal sahibi, mülk sahibi,


Hani bunun ilk sahibi


Mal da yalan mülk de yalan,


Var biraz da sen oyalan.


Eğer Allah rızası için, hayır, hasenat, iyilikler, güzellikler yapabilmişsek ne mutlu bizlere. Hayatta ne varsa, hepsi ile imtihan oluyoruz.


Bunların başında da Kur’an-ı Kerim’de gösterildiği gibi mal ve evlât geliyor. Malı ile, evlâdı ile, mevki, makam ve şöhretiyle övünenler, onlardan gurur duyanlar ne kadar zavallı insanlardır. Necip Fazıl, bir şiirinde “Sonum varmış, onu düşünsem asıl” der. Kimse geleceğin neler sakladığını, neler getireceğini bilemez. Bildiklerini sananlar, daimi bir aldanış içindedirler. Önemli olan, hayata her gün yeniden, yenibaştan, sıfır kilo­metreden başlayabilmektir. O gün açılan hayat sayfasına iyi adına, büyük adına, güzel, asil ve yüce adına bir şeyler yaza­bilmektir. Yunus bir şiirinde “Her dem taze doğarız, bizden kim usanası” der. Önemli olan, her günü bir fırsat bilerek, hayır defterine müspet bir şeyler yazdırabilmektir. Kafalarını hep geç­mişin acıları ile dolduranlar, her an onları yaşayanlar ne kadar gaflet içindedirler. Yaşadıkları, ne kadar ıstırap verici olsa da “olan, olması gerekendi ve oldu” deyip, yepyeni, tertemiz, pırıl pırıl bir sayfa açıp hayata yeniden başlayanlar, hep kazançlı çıkmışlardır. Çünkü hayat hiçbir zaman geriye adım atmaz. Yaşadıkları her günü sanki son günleri imiş gibi yaşayıp, onu ibadetle, hayırla, güzellikle doldurabilenlere ne mutlu. Allah cümlemize iman ile çene kapamayı nasip etsin.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]