subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt IV                                                                          Sabri Tandoğan

 

Çocuk Bu Ürperten Varlık

Bir gün Peygamber Efendimiz bir arkadaşını ziyarete gider. Kapıyı çalar. Ev sahibi ve eşi büyük bir saygıyla kapıyı açarlar. Resulullah Efendimizi ellerinden geldiği kadar ağırlamaya çalı­şırlar. Evin küçük çocuğu hayret ve şaşkınlık içinde durumu seyreder. İlk defa gelen bir misafirin bu kadar sevgi ve hürmetle karşılanışından hayretler içindedir. Anne çocuğun yanına gelir. “Hadi yavrum,” der. “Peygamber Efendimizin mübârek ellerin­den öp duasını al.” Çocuk bir türlü cesaret edemez. Çekin­mektedir. Bunun üzerine anne; “Hadi yavrum git, Peygambe­rimiz sana şeker verecek” der. Çocuk şeker sözünü duyunca harekete geçer. Peygamberimize doğru yürümeye başlar. O anda Kâinatın Efendisi yerinden kalkar, bana müsaade, der. Biraz sonra geleceğim. Ve çıkar. Bir süre sonra kapı çalınır. Efendimiz yorgun argın ter içinde çıkagelir. Elindeki şeker paketini çocuğa uzatır. “Buyur yavrum,” der. Anne baba çok üzgündür. “Yâ Resulullah, niye zahmet buyurdunuz, yorul­dunuz, terlediniz, üzüldük” derler. Onun üzerine iki Cihan Serveri, Kâinatın Efendisi en büyük insan; “Efendim,” der. “Ço­cuk bana gelmedi. Şeker almak için geldi. Eğer gelip de ben ona şekeri veremeseydim, bir daha ömür boyu bana inanmazdı. Şeker almak için çıktım. Dükkânlar kapalıydı. Her yeri gezdim. Ancak açık olan bir yerden alabildim.”


Ortaokul öğrencisiydim. Rahmetli Ahmet Hamdi Akseki’nin yazdığı bir kitapta bu hikâyeyi okumuştum. Beni yıllarca düşündürdü. Aradan nice yıllar geçti. Hâlâ da düşünüyorum. Sanırım yaşadığım sürece de Allah’ın izniyle düşünmeye de­vam edeceğim. Çocuk terbiyesinin ana ilkesi gibi geliyor bana bu hikâye. Yapamayacağınız şeyi söylememek. Ama söyledi­ğimiz şeyi de ölüm pahasına da olsa yapmak. Çocuk ruhunu çelişkiler kadar alt üst eden hiçbir şey yoktur. Bir çocuk, annem söylüyorsa doğrudur, babam söylüyorsa doğrudur, diyebiliyorsa, şartlar ne kadar olumsuz da olsa, o çocuk iyi yetişir. Önemli olan annenin ve babanın sözleriyle davranışları arasında çelişki olmamasıdır. Görüyoruz, şahit oluyoruz, okuyoruz. Nice fakir ailelerde tertemiz, pırıl pırıl, dünya güzeli çocuklar yetişiyor. Nice zengin, çok zengin ailelerden de fevkalâde kötü, rezil çocuklar ortaya çıkıyor. Önemli olan aile atmosferi içindeki mâ­nevi hava. Eğer o havada sevgi varsa, saygı varsa, dostluk, arkadaşlık, yardımlaşma varsa, o çocuk kuru ekmek de yese pırıl pırıl yetişir. Nitekim saray gibi evlerde yetişen nice çocuklar, bu mânevi güzellikleri bulamadıkları zaman, sevgiden, saygı­dan, şefkâtten uzak yetiştirildikleri zaman, bazen vahşi bir cana­vardan daha tehlikeli oluyorlar. Adlî istatistikleri inceleyenler görürler ki, zenginlerin içindeki intihar oranı fakirlere göre çok daha fazladır. Geçenlerde hanımla kahvaltı yapıyorduk. Radyo­yu açtım. Dinlediğim bir konuşma beni ürpertti. Gözlerimden yaş getirdi. Müsaade ederseniz sizlere de anlatmak istiyorum. Bir hanımefendi anlatıyor: “Kocam Bağ-Kur’dan emekli oldu. Çok az bir emekli maaşı bağlandı. Kısa bir süre sonra da vefat etti. Aldığım emekli aylığının bir kısmını kiraya veriyorum. Bir kıs­mıyla da geçinmeye çalışıyorum. İki günde bir, bir şişe süt ile bir belediye ekmeği alıyorum. Ekmeğimi süte banarak karnımı doyuruyorum. Allah’ıma nasıl şükredeceğimi bilemiyorum. Ye­mekten sonra ellerimi açıyor, Allah’ım diyorum, bana nasip ettiğin bu saltanatı bütün insan kardeşlerime de nasip et. Onlara da ver Yâ Rabbi, diyorum.”


Bu sözleri anlatan hanımefendinin ses tonunda öyle bir inandırıcılık, öyle bir güç vardı ki, ona saygı duydum, sevgi duy­dum, hayranlık duydum. Ürperdim ve hüngür hüngür ağladım.


Efendim, mesele bazı kimselerin iddia ettiği gibi parada pulda, malda mülkte, mevki makamda değil. Sadece ama sadece, içten gelen samimi, yalansız, riyâsız, gösterişsiz, ter­temiz bir inançta. O inanç olduğu zaman her şey güzelleşiyor. Her şey pırıl pırıl yepyeni bir anlam kazanıyor, bir güzellik kazanıyor. Çocuk terbiyesi de böyle. Çocuklar sözleriyle öğüt verenlere değil, fiilleriyle örnek olanlara bağlanırlar. Onların pe­şinden giderler. Onlara sevgi, saygı ve hayranlık duyarlar.


Kendi çocuklarına, çevrelerindeki çocuklara fiilleriyle örnek olanlara ne mutlu. Allah onlardan razı olsun.


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]