subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt IX                                                                          Sabri Tandoğan

 

Orucun Gayesi

Sözlüklere bakacak olursak, orucun “kendini tutmak ve sus­mak” mânâlarına geldiğini görürüz. Bazı tefsirlerde, bu keli­menin sabretmek mânâsına da geldiği yazılıdır. Bu da nefsi muhafaza etmek, sebatkâr olmak, tahammül etmek demektir.


Bu mânâlar, İslâm Dini’nde orucun ne olduğunu gösteriyor. Hakikatte oruç, nefsanî hevâ ve hevesten, behimi arzulardan kendini alıkoymaktır. Oruç, ihtiras ve hevâya meyledenlerin, belirli bir süre içinde kendilerini tutmalarının, sebatkâr olma­larının ismidir. Her gün tekrarlanan nefsanî istekler, beşerî arzular üç şey üzerinde toplanıyor. Bunlar da yemek, içmek, cinsî münasebet. Belirli bir zaman için, bunlardan kendini alı­koymanın, sakınmanın ismi İslâm’da oruçtur. Fakat bu zâhiri isteklerden başka, iç isteklerden ve fenalıklardan kalbi ve lisanı muhafaza etmek de orucun hakikatine dahildir. Karnın orucu olduğu gibi, gözün, kulağın, dilin, duygunun ve düşüncenin de orucu vardır. Bütün mânâ yolunun büyüklerini inceleyecek olursak, şunu görürüz: Hepsi de bir süre az yemişler, az konuşmuşlar, az uyumuşlar ama çok düşünmüşler, mânevi güzellikleri yaşamışlardır. Onlar bu suretle kendi ruhlarını yük­sek bir âleme bağlayarak, mânevi fetihler kazanıncaya kadar bu yolda çalışmışlardır. Oruç aynı zamanda Allah’ın Peygamberi vasıtasıyla insanlara bahşetmiş olduğu, büyük ve yüce ilâhi ihsana bir şükürdür. Gerçek oruçla ortaya çıkar, her şeyden önce takvâ, kalbin temizliği ve sadeliğidir. Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler, sizden evvelkilere oruç farz olduğu gibi, size de farz oldu. Ta ki günahlardan sakınasınız.” (Bakara Sû­resi, 183) buyruluyor.


Takvâ kalbin bir durumudur ki, meydana geldikten sonra kalp günahlardan temizlenmiş, pak, saf ve pırıl pırıl bir hale gelmiş olur. O zaman o kalp, hayır işlemek için hazırdır. Daima iyilik tarafına eğilim gösterir. Oruçla insan kalbi yunup yıkanır, bir gülün üstündeki yağmur tanesi gibi, gözleri ve gönülleri çeker. İnsan kalbi birçok kötülük ve günahların, özellikle şeh­vanî arzuların cezbelerine karşı son derece duyarlıdır. Oruç işte bu cezbelerin şiddetini hafifletmek, ortadan kaldırmakta çok müessirdir. Nitekim, evlenmeye malî güçleri kâfi gelmeyen, ya da nefislerini tutamayan gençlere Resûlü Ekrem’in tavsiyesi şudur: “Oruç şehveti azaltmak için en iyi çaredir.”


Yememek içmemek, meleklere özgü bir durumdur. İnsan da oruçla meleklere yaklaşır, yücelir, tekâmül eder. Nefsin basit­liklerinden kurtularak, insanlığını idrak eder. Oruç, nefsinin elin­de oyuncak olan insanı tutar kaldırır, hazreti insan durumuna getirir. Orucun faydalarından biri de, karnı tok olanların, zen­ginlerin, yoksul, karnı aç olanların durumlarını, çektikleri zor­lukları anlamalarıdır. İnsan bu suretle, gelmesi muhtemel du­rumlara karşı, kendisini hazırlar. Hipokrat’tan beri tıpta kabul edilen bir gerçek vardır. Perhizle ve açlıkla, birçok hastalıklar iyileşmeye yüz tutar, hasta sağlığına kavuşur. İnsan vücudu her gün, yenilen içilen gıdalarla, birçok kanserojen maddeyle dolar. Oruçla beraber bu maddeler vücut tarafından yok edilir. Yok edilmesi bir ay sürer. İşte vücut bir aylık oruçla bu maddelerden kurtulur, arınır, temizlenir. Vücudun hemen her organı için oruç maddî ve manevî tedavi mahiyetindedir.


İnsan için hayatında en önemli unsur, zaman kavramıdır. Biz bu dünyaya yiyip içip, yatıp uyuyup, gülmeye ve eğlenmeye gelmedik. Hepimiz için amaç gelişmek, tekâmül etmek, her an daha iyiye, daha güzele gitmeye çalışmak, iyi bir kul olmaya gayret etmektir. Kulluk görevlerimizi yapabilmek için zamana ihtiyacımız var. İşte Ramazan’da yemek içmek, gıybet ve ma­layâni ile geçen zaman, Cenab-ı Hakk’a ibadet ve mahlûkatına hizmetle değerlendirilir. Bir süre için boş kalan mide ile insan nefsaniyetinin birçok tahrip edici baskılarından uzaklaşır, kalbi ve ruhu daha anlayışlı, daha temiz, daha duyarlı bir hale gelir. Oruç insanı birçok günahlardan alıkoyar, birçok günahların kefareti olur. Oruç öyle güzel bir ibadettir ki, Cenab-ı Hak bunun mükâfatı olarak, kullarının hatalarını affeder, günahlarını ba­ğışlar, onlara büyük ecirler vadeder. Kur’an-ı Kerim’in Ahzap Sûresi’nin 35’inci ayetinde “Oruç tutan erkeklerle, oruç tutan kadınlar, mahrem yerlerini koruyan erkeklerle, mahrem yerlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle, Allah’ı çokça anan kadınlar yok mu? Allah-u Teâlâ onlara büyük mükâfat hazırlamıştır.” buyruluyor.


Oruç, Allah ile kulu arasında gizli kalan bir ibadet ol­duğundan, buna riyâ, gösteriş karışmaz. İnsan kendi diliyle söylemediği müddetçe kimse onun bu sırrını anlayamaz. İşte bundan dolayıdır ki oruç, ibadetlerin kökü ve ahlâkın temelidir. Mükâfatı bizzat Allah tarafından verilir. Oruç niyetinde kalp ile dili birleştirmek müstehaptır. Kalp ile yetinilse kâfidir. Fakat sadece dil ile kalırsa, yeterli değildir. Birisinin oruçlu bir kimseye sataşması, kaba bir söz söylemesi veya cahillik etmesi kar­şısında, o şahsın cevap vermeyip, ben oruçluyum demesi sünnettir. Gerek iftarda, gerek sahurda çok yememelidir. Hâdis-i Şerif’te belirtildiği üzere “Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir.” emri gereğince hareket etmek ge­rektir. Önümüzdeki yemeği, azdır diye küçümsemek, yemeği ayıpIamak ve beğenmezlik etmek bir müslümana yakışmaz. Çünkü Resulullah Efendimiz hiçbir yemeği kınamamış, be­ğenmezlik etmemiştir. Bir mü’min, kendisine takdim edilen ye­mek az da olsa, edeple, saygıyla, neşe ve sevinçle karşı­lamalıdır. Şifa olması dileğiyle yemelidir. Yemek bizatihi aranan ve hedef seçilen bir olay olmamalıdır. Bir gün Resulullah Efendimiz eve gelir, yiyecek olarak yalnız sirke ve ekmek bulur, iştahla yer, “sirke ne güzel katıktır” diyerek memnuniyetini belirtir.


Madem ki can boğaza gelinceye kadar tövbe kapısı açık ve Allah’tan başka günahları bağışlayan yok, biz de bu mübârek Ramazan ayında istiğfar edip, bağışlanmamızı dileyelim. Bu mübârek günler, duaların en çok kabul edildiği zamanlardır. AIlah’ın rahmetinden ümidimizi kesmeyelim. Allah merhamet sahibidir. Günahları bağışlar. Allah’ın rahmetinden ancak kâ­firler ümit keserler. Günahını bırakıp nasuh tövbesi eden, hiç günah işlememiş gibi olur.


Allah cümlemize iman ile çene kapamayı nasip etsin. Âmin...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]