subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt IX                                                                          Sabri Tandoğan

 

Hür Düşünebilmek

Düşünce adamları, insanların dünyaya bakış tarzlarını de­ğiştirmek suretiyle cemiyete tesir ederler. Kalem, kullanmasını bilenlerin elinde kılıçtan daha tesirlidir. “Halka inelim.” diye söze başlayan, sözde aydınlar, sözde vatan kurtarıcıları faydalı ola­mıyorlar, bazen fayda yerine zarar veriyorlar. Halkı gazete sü­tunlarından, ekranlardan tanıyanlar, hiçbir zaman başarılı ola­mazlar. Halk şehirden değil, kendi içinden anlaşılır. Önce bu tepeden bakıcı tavrı değiştirmek lâzımdır. Bir insanı, özellikle cahil bir insanı aydınlığa götürebilmek için, ona sevgi, saygı, ilgi göstermek gerekir. Sabırla hareket şarttır. Bir insanı ikna et­menin en iyi yolu, onun fikirlerinden hareket etmektir. Bir Hadis-i Şerifte “Kullar yarın Allah yanında akılları ölçüsünde çeşitli derecelere yükseltilir.” buyrulmuştur. “Bir saatlik tefekkür yetmiş yıllık ibadetten hayırlıdır.” Hadisi üzerinde uzun uzun durmak gerekir.


Bir gönül dostuna “Tefekkür nedir?” diye sorarlar. “Bana bir gül getirin.” der. Gül gelince eline alır, bakar, düşünceye dalar, kendinden geçer. Bayılır. Bir süre sonra baygınlığı geçince, soruyu soran zata döner, “İşte evlât, tefekkür budur.” der. Düşünce bir aynadır. Bu ayna sana iyilik ve kötülükleri gösterir. Düşünce aklın özüdür, her zerreden bir ders alabilmek hünerdir. Bir gönül dostu, “Çevrende gördüğün her zerre, seni Hakk’a götüren bir Cebrail’dir.” diyor. Allah yolundaki daimî tefekkür, insanın mânevi güzelliklerinin çiçeklenmesine neden olur, takvâya yol açar. Kurtuluşun yolu takvâ ile olur. Dünyada halkın uluları cömertler, âhirette ise takvâ sahipleridir; nâsın en üstünü onlardır. Onlar, Allah’ı unutturan her şeyi terk edenlerdir. Onlar Allah’tan razı olurlar, teslimiyet içindedirler, sabır ve kanaat sahibidirler, her an hayır ve helâl olanı düşünürler. Kur’an-ı Kerim’de, İbrahim Sûresi 7. Âyetinde “Eğer şükrederseniz elbette sizin nimetlerinizi arttırırım.” buyruluyor. Bir Kudsî Hadiste Hz. Allah buyuruyor ki, “Ben kulumun beni zannettiği gibiyim.” “Yeryüzünde Allah’ın adı zikredildikçe kıyamet kopmaz.” “Gafiller arasında Allah’ı zikreden kimse, kuru­muş ağaçlar arasında bulunan yeşil fidan gibidir, ölüler arasındaki canlı gibidir.” “Siz beni zikrediniz ki, ben de sizi zikredeyim.”


Zikredenler, kendini gafletten kurtaranlardır.


Bir düşünce matematik kadar açık, vâzıh olsa bile, onu yeniden ele alıp, düşünmekte yarar vardır. Hayata belirli, da­racık, minicik bir açıdan bakan, bir ideoloji ıskartaya çıksa bile, yine körü körüne ayak direyen bir kimseye nasıl düşünüyor diyebilirsiniz? Düşünen insan olmak hiç de kolay değildir. Sakız çiğner gibi birtakım sözleri geveleyen insanların, hayat boyu düşünceden uzak yaşadıklarını günlük yaşamda her gün gö­rüyoruz. “İlim ilim demektir / İlim kendin bilmektir. / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır.” diyen Yunus, gerçeği ne kadar yalın olarak ortaya koyuyor. Eski Yunan felsefe oku­lunun kapısında, “Kendini tanı” yazıyordu. İğreti, yaşanmamış, basmakalıp fikirler, üzerinde düşünülmeyince, bir nevi bâtıl inanç şekline giriyor. Hayatın, güzelliğin, uygarlığın yolunu tı­kıyor. Bu Deli Dumrullar yüzünden insanlar neler çekiyorlar, ne ıstıraplar yaşıyorlar. Düşünen insan, başkalarından önce kendi kendine karşı hür olan insandır. Gerçek, en üstün kıymettir. Önemli olan gerçeği aramak, bulmak, onu kendine katmak, ya­şamaktır. Yaşanmayan, kendimize ilâve edilmeyen düşünceler bir yükten başka nedir? Düşünce, kendini daima serbest bul­malı, gerçekler âlemine, denize dalar gibi, her defasında yeni bir arzu ile dalmalıdır. İnsan nasıl her an nefes alıyorsa, düşünce de öyle olmalı, herkes her meseleyi kendi hesabına yeniden düşünmelidir. İşte o zaman büyük Yunus’un söylediği “Her dem taze doğarız, bizden kim usanası.” hâli tecelli eder. İnsanı hayvandan ve makineden ayıran ve üstün kılan düşünme me­lekesidir. İnsanın insan olma haysiyeti ile düşünce hürriyeti bir ve aynıdır. Bir nehre benzeyen insanlık tarihinde hiçbir an tek­rarlanmaz. Anlamak, başkalarının düşüncelerine nüfuz etmek, adeta onlar gibi olmak demektir. Yunus bu kavramı “her biriyle bile olmak” diye anlatır. Kendi kendileriyle, kendi nefisleriyle tıkabasa dolu olanlarda başkalarına yer yoktur. Onlar kafalarını, gönüllerini sımsıkı kapamışlar, insan ruhunun özgürlüğünü red ve inkâr etmişlerdir. Onlar için dünyada yalnız kendi düşün­celeri, kendi görüşleri vardır, onlar kimse ile “bile olmak” iste­mezler. Taassup, kafanın buz tutmasından başka nedir? Bütün müstebitler bu tür insanların arasından çıkar. Onlar hür dü­şünceden kaçarlar. Yunus, birçok şiirinde kendi kendisini yerer. Onu kâinatın en büyük şairi yapan, bütün insanî zaafları bizzat yaşamış olmasıdır. O, kendi kendini anlamaya çalışmış, kendi kendini doğrultmuş, kendinde bütün insanlığı bulmuş, olağan­üstü güzel bir insandır.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]