subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt IX                                                                    Sabri Tandoğan

 

Tevhitteki Muhteşem Anlam

İnsan yaratılış bakımından kâinattaki varlıkların en güzeli, en şereflisidir. İnsanoğlu bu kıymetini ancak kulluğun bilincine varmak ve onun gereklerini yapmakla koruyabilir. İnsan, ilâhi güzelliklerin toplamı halinde cihana geliyor. Hayat sınavlarından geçiriliyor, iyiliğe de, kötülüğe de müsait bir hürriyet içinde kendini buluyor. Tıpkı bir pusula gibi insan, iradesinin ibresi iyilik ve kötülük kutuplarından hangisine dönerse, ona göre bir hürriyet ve kişilik kazanıyor. Âlemde akıllara sığmayan öyle ince bir düzen var ki, yapılan incir çekirdeği kadar bir iyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik karşılığını buluveriyor. Çok ince iplikler halinde binlerce, on binlerce, bazen milyonlarca nedenden olu­şuyor minicik bir olay. Zekâmız, kültürümüz, deneyimlerimiz onların izahına yetmeyince tesadüf deyip çıkıyoruz işin içinden. Bir bilinmeyen, başka bir bilinmeyenle açıklanınca kavradık, anladık sanıyoruz. Oysa bir insanı tanımak, anlamak, çözmek o kadar güç ki... Asırlar ötesinden Büyük Yunus, ne güzel anla­tıyordu: “Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz.” Bâtın ilmini öğrenmeden, zâhir ilmiyle ahkâm kesenler, farkına var­madan helâke gidiyorlar. İyi, güzel, sâlih kişilerin kadrini bil­meyenler, onların arkasından atıp tutanlar, acaba en büyük kötülüğü kendilerine yaptıklarının farkındalar mı?


Başımıza ne gelirse tevhitten uzaklaşmamızdan geliyor. Gerçek inanma tevhide doğrudur. Huzur, mutluluk, mânevi neş’e tevhittedir. Biz sun’i bölmelerle, parçalanmalarla, ayır­malarla günden güne tevhitten uzaklaşıyor, karanlıklara gö­mülüyoruz. Bu din işi, bu dünya işi, bu maddî, bu mânevî, bu zâhir, bu bâtın, bu ruh, bu beden diye sürekli tevhidin dışına çıkıyoruz. Hayatın ve insanın içiyle, dışıyla, zâhiriyle, bâtınıyla bir bütün, bir kompozisyon olduğunu unutuyoruz. Para yazısıyla turasıyla, pil artısıyla eksisiyle bir bütündür, onu bölüp par­çaladığımız zaman işlevini yapamaz hale gelir. Gece ile gün­düz, soğuk ile sıcak birbirine zıt değildir. Birbirlerini tamamla­maktadır. Yunus, “Bir çeşmeden akan su, acı tatlı olmaya” der.


“Hak şerleri hayreyler


Zannetme ki gayreyler


Mevlâ görelim neyler


Neylerse güzel eyler”


diyen İbrahim Hakkı Hazretleri tevhidi ne güzel anlatmaktadır. Hayatlarında tevhidi yaşayanlar, onunla her an beraber olanlar ne güzel insanlardır. Önemli olan hayattaki, varoluştaki ilâhi hikmeti sezebilmek, onun bilincine varabilmektir. Kur’an-ı Ke­rim’deki, “Nereye bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır.” âyetini düşünerek, hissederek, ürpererek okuyanlar, mânâ yo­lunda yürümeye başlarlar. Yunus, “Cümle yerde Hak nazır / Göz gerektir göresi” diyor. Yaşadığımız dünya, gören göz, işiten kulak için muhteşem bir mâbettir. Yunus, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.” diyor. Yerdeki bir kum ta­nesinden, gökyüzündeki Samanyolu’na kadar bütün varlığa ulu nazarla bakanlar, ne için yaratıldıklarının, nasıl yaşamaları gerektiğinin farkına varanlardır. “Bir kimse Allah’a karşı ittika yolunu tutarsa, Allah onun için kurtuluş yollarını açar.” (65/2). Allah’ın yeterliliğine inanan, başkalarına koşmaktan sa­kınır. Kalp sırlarını saklayan, gayb âleminin sırlarına kavuşur. Allah’ı bilen sever, sevince de O’na uyar. İrfan, Hak yolcularının iç âlemine vâkıf olmak demektir. Kalp, ne güzel bir marifet kaynağıdır. “O kimseler ki, bize varmak için çalışırlar. El­bette yollarımızı onlara açarız.” (29/69). Ârifin sükûtu hikmet, sözü nimettir. Ârif, Allah’tan razı olan kimsedir. Her ölümün yeni bir doğumun başlangıcı olduğunun bilinci içindedir. İkilik yok, birlik vardır. Zıt diye görünenler, aynı sentezin iki ayrı bö­lümüdür. Ruh ile madde, fıtrat ve oluşun iki ayağı gibidir. Ezel ile ebed, başlangıç ile son birleşiktir. Birey, toplum ayrımı da sunidir. Fert, toplum vücudunun hücresidir. İlim ve din ayrılığı yoktur. Birbirlerini tamamlar, bütünleşirler. Gerçeğe ve mut­luluğa giden yol tektir. Seven ve sevilen biraraya gelince, insan bölünmüşlükten kurtulur, onu aşar, evrendeki yerini bütünle­şerek bulur. Her ayrılık, her ikilik, her birlikten uzaklaşma bizi mutsuz eder. Pilin iki kutbu birarada olmazsa radyo çalışmaz. Huzur; yaşamın getirdiklerine evet, ama götürdüklerine de evet diyebilmektedir.


Bütün olumsuz düşüncelerin, kızgınlıkların, hırçınlıkların, nefretlerin, insanın kendisine de, başkasına da zarar veren davranışların ardında gizlenen hedef, bütünlüğe ulaşamamak, birliğe varamamak, tevhitten uzak yaşamaktır. Bütün mutlu­luklar, bütün güzellikler tevhitten sonra başlar. İnsan tevhide ulaşınca bütün varlığı, bütün kâinatı insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, cemâdatıyla, Muhammedî bir aşkla kucaklar. Ve Yunus gibi “Aşk gelicek, cümle eksikler biter.” der. “Se­velim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” der.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]