subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt I                                                                             Sabri Tandoğan

 

Gönül Sohbeti Nedir

Ankara’dan mektup gönderen bir sayın izleyicim, “Sohbet nedir?”, “Gönül Sohbeti nedir?” diye sorduktan sonra arala­rındaki farkı belirtmemi istiyor.

Efendim, dostça ve arkadaşça karşılıklı görüşmeye, sohbet denir. Dikkat buyurun görüşme dedim. Görüşmede bir iştirak, katılma, birliktelik vardır. Görüşmede birbirini görme, birbirine ayna olma vardır. Bu kelimeyi bilinçli olarak kullandım. Konuş­ma da diyebilirdim. Her konuşma görüşme değildir çünkü. Gün­lük konuşma dilinde, çene çalmak, gevezelik etmek, vakit geçir­mek, zaman öldürmek diye nitelenen, konusu genellikle dedi­kodu, ıvır zıvır olan konuşmalara sohbet diyemeyiz. Buna sade­ce boşboğazlık etmek denir. Sohbette bir ciddiyet, bir ağırbaş­lılık, bir efendilik, bir olgunluk vardır. Sohbetin âdâbı, erkânı, incelikleri vardır. Zaten belirli bir kültüre, olgunluğa, kıvama gel­meyenler sohbet edemezler. İsteseler de olmaz. Sohbette karşı­lıklı saygı, sevgi, görgü vardır, efendilik vardır. Düşünceye say­gısı olmayan, edepli, ince, toleranslı olmayan kimseler sohbet edemezler. Anadolu’da, bir kimse methedileceği zaman, “o de­ğerli insandır, sözü sohbeti yerindedir” diye nitelendirilir.

Yerinde, zamanında, kıvamında konuşabilmek son derece önemlidir. “Söz” kelimesi ile “Öz” kelimesi arasındaki yakınlığa dikkatinizi çekerim. Büyük Yunus, söze çok önem verir. Konu­şurken bizi uyanık olmaya davet eder.

          Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
          Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ide bir söz


Dile hâkimiyet çok önemlidir. Bir hadiste “Ya hayır söyle­yin, ya da susun” buyuruluyor. Ağzımızdan tek olumsuz sözün dahi çıkmaması için gayret etmemiz gerekir.

Dedikodu insanın mânevî hayatını karartır, kirletir. En ufak olumsuzluklar bile denizdeki dalgalar gibi insandan insana yan­sır. Her sözümüz, her hareketimiz büyük önem taşıyor. İnsan için en acı şey, kendi hayatında mahpus kalmasıdır. İşte sohbet bu kapıyı açan bir anahtar gibidir. Çevrenize dikkatle bakın. Ni­ce insanın, kendilerinin olmayan boş ve anlamsız bir hayat ya­şadığını göreceksiniz; bilseler ki, insan kendisinin derinliklerin­dedir. Günümüzde insanlar, kalabalığa, gürültüye koşarak gidi­yorlar. Oysa beyaz bir kağıt gibi güzel bir sükût olmadan, dü­şüncelerin gelişmesine imkân yoktur. Düşüncenin tadını alanlar kendi hayatlarını yaşayanlardır. Okumak ve düşünmek hayatın en önemli fonksiyonlarıdır. Okuyan insan dua eden insana ben­zer. Bu bakımdan Türkçe’de okumak kelimesinin aynı zamanda dua etmek anlamına gelmesi rastlantı değildir. Her insan ken­disinde bütün insanlık ve kâinatın sırlarını taşır. Düşünmek, tah­lil etmek, sohbet etmek insanı derin gerçeklere götürebilir. Bir gönül dostu, “Kapı kapı dolaşma, muratlar sendedir...” diyor. İnsanlara dünyayı cehennem gibi gösteren varlıklarının mânâsı­nı bilmeyişleridir. Yunus, “Bir siz dahi sizde görün, benim bende bulduğumu” der. Gerçek sohbetler, kültürün, zarafetin, güzelliğin çiçeklendiği yerlerde ve insanlar arasında yapılır. Ko­nuşma da, sohbet de, kültürü taşıyan bir nehirdir. Gerçek soh­bette insan bazen yıllardır kafasında taşıdığı, yükünü çektiği soruların çözülüverdiğini, içini saran karanlıkların birden aydın­landığını hisseder.

İnsanı tekâmül basamaklarında yükselten, içini ışıtan, aydın­latan, nurlandıran, ona bir yaşama sevinci veren, onu güzelleş­tiren, onu yücelten sohbetlere gönül sohbeti denir. Gönül soh­beti, tıpkı bir mikroskop veya teleskopun ayarlanması gibi insa­nı, kâinatı ve kendini görebilecek bir hale getirir. Gönül sohbeti, kalbin inşirahıdır, ferahlık duymasıdır; sohbetten sonra hayata, içi renk dolu, ışık dolu, sevgi dolu olarak, sıfır kilometreden baş­lamasıdır. Günlük hayatın karmaşası, alışkanlıklar, bizi en önemli olaylar, en güzel görüntüler karşısında bile duygusuz, ür­pertisiz hale getirir. Gerçeğe ve güzele ulaşmanın yolu hayret duygusudur. Felsefenin de, ilmin de, san’atın da kaynağı budur. Hayret duygusunu kaybeden insanlar varlık muammasını da unutuyorlar. İşte gönül sohbeti bizi yeniden özümüzle, aslımızla karşı karşıya getiriyor; yeniden duymaya, düşünmeye, hayal et­meye, ürpermeye başlıyoruz. Gönül sohbeti bizi sığlıktan, basit­likten, sathilikten kurtarıyor. Bizi sonsuzla, ebedilikle, her an va­rolan ve binbir şekilde tecelli eden güzellikle temasa geçiriyor. Bilim adamı kozmik âleme bakarken insanı unutuyor. Halbuki; kâinatı gören ve duyan insandır. Gönül sohbetinde biz varlığın özü ile temasa geliyoruz; insanın ve varlığın bir çok sırlarını ya­kalıyoruz. İçimiz ışıyor, arınıyor, temizleniyoruz. Yunus, bir şii­rinde “Yunus bir haber verir, işitenler şâdolur” diyor. Eğer şâdolmuyorsak, kabahat bizimdir. Mutsuzluğumuza dış âlemde binbir neden ararız. Ne olur biraz da içimize eğilsek, kalbimizin sesini dinlesek... dinleyebilsek... Gözlerin açık diye gördüğünü mü sanıyorsun? Şikâyet nefsin çığlığından, yetersizlik ve bencil­likten doğar. Şikâyet Muhammedî sevgi ile bağdaşmaz. Acaba kimi kime şikâyet ediyoruz ki? Eğer kusursuz olsaydık, başka­larının kusurlarını bulmaya, bu kadar meraklı olmazdık. Kötülü­ğe en güzel şekilde mukabele edebilseydik, düşmanın bile dost olduğunu görürdük.

Hayatta kötü ve çirkin insan yoktur. Çeşitli nedenlerle için­deki güzellikleri ortaya çıkaramamış insan vardır. Gönül sohbeti yapmak, insanın içinde zaten var olan güzellikleri ortaya çıkaran bir ortam hazırlamaktır.

Bir dalgıç gibi kendi içimize bizi daldırıyorsa, kendi iç dün­yamızdan bize inciler çıkartıyorsa, ona gönül sohbeti denir. Bize bizden yakın olanla bizi temasa getiren sohbete gönül sohbeti denir.

Gönül sohbeti, sözle, yazıyla, sesle, tavırla, bakışla, edep, hayâ, tevâzu ve incelikle bir ortam, bir mânevî iklim ortaya çıka­rabilmek san’atıdır. Ve o ortamda, o iklimde dinleyenlerin için­deki güzellikler, gizli kalan, örtülü kalan güzellikler, bir gül to­murcuğunun açılışı gibi ortaya çıkarlar, tezahür ve tecelli eder­ler. Tıpkı, kışın bir ağaçta gizli kalan güzelliklerin, baharda mü­sait iklim ve ortam bulunca, bahar çiçekleri şeklinde ortaya çıkı­şı gibi... İşte gönül sohbeti budur. Duadır, aşktır, şiirdir, ibâdettir. Hayatın, varoluşun özüdür.

Her realite binlerce küçük ayrıntıdan oluşur. Her gerçek soh­betin, her gönül sohbetinin ardında bütün bir ömrün muhassa­lası vardır. Sohbet, kargaşadan yeni bir düzen, yeni bir âhenk, nesiller boyu sürecek yeni güzellikler, incelikler çıkarabilme san’atıdır. Sohbete, sohbet edenin bir ömür boyu kendi kendine karşı verdiği savaştan elde ettiği bir zafer, bir ömür boyu her gün, her saat, her dakika devam eden, okuma ile, ibadet ile, gözlem ile, duyma, düşünme, hissetme, muhakeme ve muka­yese ile meydana çıkan bir gül bahçesi gözüyle bakabilirsiniz.

İnsanı insan yapan yine insandır. Bir gönül sohbetinin iki unsuru vardır. Söyleyen ve dinleyen. Dinleyen, lâf olsun diye dinliyorsa, gönlüyle değil de, kulağıyla dinliyorsa, söyleyen ne yapsın. Söyleyenin diline hikmet dinleyenin bakışından gelir. Aynı şekilde, söyleyen gönlüyle, öz varlığıyla değil de dudak­larıyla söylüyorsa, elinde defter ve kağıtla, gözleri satırlarda kı­raat ediyorsa, dinleyen ne yapsın. Okuyarak sohbet olmaz. Gö­nül sohbeti hiç olmaz. Ama var, oluyor diyeceksiniz. Bilmem. Sadece başımı önüme eğer, sükût ederim.

Önemli olan, içimize inebilmek, ebedî gerçekleri ve güzel­likleri kendi içimizde yakalayabilmektir. İnsanoğlu kendine döne­mediği, bilâkis her gün kendinden uzaklaştığı için, huzursuz ve mustarip dolaşıyor, kendini oradan oraya atıyor. Zamanını ve imkânlarını boş yere harcayarak gönlünü eğlendirmeye çalışı­yor. Ne gaflet... Oysa bu âlemde her zerre bizi irşâd edebilir. Yeter ki o şeyin ikazından ders alabilelim. Şükürler olsun, nere­ye gidilirse gidilsin, tertemiz, pırıl pırıl, yüzüne bakıldığında insa­na Allah’ı hatırlatan, gülyüzlü Allah dostları içimizde, aramızda yaşıyor. Onlara zahiren bakıldığında, sessiz, mütevâzı, edepli, ince insanlardır. Yakınlaşınca, onların lâ mekânı içine almış bir mekân olduklarını görürüz. Yunus, “Bunca varlık var iken git­mez gönül darlığı” der. Madde âlemindeki hiçbir şey insanın içindeki büyük boşluğu, sonsuz iştiyakı doyurmuyor. Bugün in­sanlarda çılgınca bir sahip olmak isteği var. İhtiyaçlar unutul­muş. Hep almak... Hep sahip olmak... Sebebi, mânevî âlemdeki boşluk... İşte gönül sohbetleri insanı bu durumdan uzaklaştıran, onun içini güzellikler ve yüceliklerle dolduran, varoluşunun ama­cını ona hatırlatan bir eğitim yoludur. Körler, onları görmese de, yıldızlar vardır.

Beden ruhun yalnızca bir süre için yaşadığı yerdir. O neden­le bu süreyi en güzel değerlendirenlere, bu süre içinde kendini keşfetme arayışına giren, kendini bilen, tanıyan ve kabul eden­lere ne mutlu. İnsan kendini kabullenmedikçe hiçbir şeyi, hiç kimseyi kabullenemez. Kişinin kendini kabullenmesi ancak ken­dini bilmesiyle, tanımasıyla mümkün olur. Kendini bilmek de tüm bilgilerin en derinidir. Bu devirde bir insana yapılacak en büyük iyilik, onu kendi üzerinde düşünmeye sevketmektir. Bu büyük kurtuluşun başlangıcıdır; insan, kendi nefsinden, egosundan kurtulduğu zaman, güzellikler tecelli etmeye başlar. Maddenin hakiki mahiyetini, fizikçiler değil de “kendini tanımış” olan Haz­reti İnsan idrak eder.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]