subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt I                                                                             Sabri Tandoğan

 

Yunus Emre

Efendim, İstanbul’dan mektup gönderen bir okurum, Yunus Emre’den bahsetmemi istiyor. Gönlüme aksettiği kadarıyla sa­yın okuruma, kısmet olursa, seslenmek istiyorum.

Senelerce, senelerce evveldi. Beş yaşında bir çocuktum. Bir gün elime Yunus Emre Divanı geçti. İri puntolu bir kitaptı. İzah edemeyeceğim bir heyecanla sayfalarını çevirmeye başladım. O gün bu gündür Yunus’u sevdim. Aşkla sevdim. Gün oldu. Yu­nus anam oldu, babam oldu, kardeşim, arkadaşım, dostum ol­du. Ama onu hep sevdim. Hep beraber yaşadım onunla. Se­neler geçtikçe, O’nu daha çok sevdim. Çünkü daha çok anla­maya başladım. Kendime göre hep yeni yeni yorumlar getirdim. Bu sevgi, şükürler olsun, beni mutlu etti, huzurla doldurdu içi­mi... Olaylara Yunus’la beraber baktık. Kuşları, çiçekleri, bulut­ları onunla sevdik. Beraber güldük, beraber ağladık. Her geçen gün bana dayanılmaz, tâkat getirilmez güzellikler, renkler, ışık­lar getiriyorsa, varoluşun sonsuz heyecanını yaşıyorsam, evvel Allah, sonra Yunus’un sayesinde oldu bu. “Her dem taze doğa­rız, bizden kim usanası” diyordu Yunus. Bunu yaşamak ne güzel, ne harikulâde bir olay. Her sabah, hayata yeniden başla­mak... Her gün yepyeni heyecanlar, güzellikler yaşamak...

Yunus, büyük Yunus, yüce Yunus... Türkçe’nin ses bayrağı, Anadolu’nun iç aydınlığı Yunus... Bir mısraı ile, ciltlerle kitabın anlatamayacağını veren büyük veli... Lisede özüne indim. 95 yaşında bir komşumuz vardı. Arada gelir, cebinden küçük bir defter çıkarır, Yunus’tan şiirler okurdu bana. O okumaya doya­mazdı, ben dinlemeye... Sanırım 15-20 şiir vardı defterinde. Bü­tün sermayesi. Ama o şiirler O’na, kimsede görmediğim bir can­lılık, yaşama sevinci, mutluluk vermeye yetiyordu. Beş vakit na­mazını camide kılar, yağmur demez, soğuk demez, ezandan önce camiye giderdi. Yüzünden tebessümü hiç eksilmezdi. Hep mültefit, enerjik, hayat dolu idi. Nur içinde yatsın. Allah’ın rah­meti üzerine olsun... Beni yıllarca düşündürdü. Yarabbim, o ne güzellik, o ne büyüklüktü... Birkaç Yunus şiiri, Karamanlı De­de’nin dünyasını cennete çevirmiş, O’nu mutluluğun, huzurun zirvesine ulaştırmıştı...

Elli yıldır her gün Yunus okudum. Evde otururken, sokakta yürürken, sohbet ederken, yazı yazarken, düşünürken hep Yu­nus’la beraber oldum. Yunus’la yaşamak, huzur demekti, mut­luluk demekti, yaşama sevinci demekti, her gün, her saat mâ­nen daha dolu dolu, daha zengin olmak demekti. Kendini aşma demekti... Kendini aşan insan başkalarına faydalı olur. Çünkü kendini değil, başkalarını düşünür.

Yunus söze büyük değer verir. Bir şiirinde kendisi için, “Yü­kü gevherdir, tuz değil” der. İnsanlar hayatlarının önemli bir kısmını konuşmakla geçirirler. Doğru ve yerinde bir söz insanın yüzünü ağartır. Kişi ne zaman, ne söyleyeceğini bilmeli, sözün kemini söylememelidir. Sözün bir gayesi olmalı, konuşma işe yaramalıdır. Yunus sözün iyilik için söylenilmesini ister.

          Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,

          Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ide bir söz


Yunus, sözden mucizeler bekler. Söz hayatın derin mânâ­sını ortaya koymalı, dünyaya bakış ve yaşayış tarzını değiştir­melidir.

          Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir söz

Gıybetin asıl zararı insanın dikkatini kendinden başka tarafa çevirmesidir. Başkalarını kötüleyen kendini unutur. Her insan önce kendi kusurlarını görmeli, başkalarından önce kendini ıs­lâh etmelidir. Her insanın hayat tecrübesi kendine göredir, ken­disi tarafından bilinir. Hakikati arama yolundan insanı uzaklaştır­dığı için Yunus gıybet konusunu ısrarla işler, gıybet insanı Allah’tan uzaklaştırır. Çünkü kendi özünden uzaklaşan Allah’tan da uzaklaşır.

          Göz odur ki Hakkı göre,

Yunus için önemli olan kâl değil, hâl’dir. İnsan Allah’a hâli ile, ibâdeti, tefekkürü ile, yaptığı hayırlarla ulaşır. Eğer söyle­diklerimiz yalnız dudaklarımızda kalırsa, o zaman ne anlamı olur? Yunus, susmayı konuşmaya tercih eder. Fazla sözden hoşlanmaz. Bazı haller vardır ki anlatılamaz. Ancak duyulur. Hissedilir. Yaşanır, o kadar... İçten duymanın yanında, güzel ko­nuşma bile anlamını kaybeder.

Yunus’un şiirlerini alın, bütün dünya dillerine çevirin. Onu kendine yabancı bulan kimseyi bulamazsınız. Çünkü Yunus’un mesajı, bütün zamanların ve mekânların üstündedir.

Bütün insanlar Yunus’u tanıdıkça, sevgileri, saygıları daha çok artacak, daha çok ilgi duyacaklardır. Bir süre sonra birçok ülkede Yunus Emre enstitüleri kurulacak, onun mısraları üstüne ciltler dolusu kitaplar yazılacaktır. Yunus’un tabiat kanunları gibi sağlam ve evrensel mısraları vardır. Onlara bakarak bir insan, bir ülke, bütün bir insanlık kendilerini sıkan, usandıran, boğan daracık yaşantılarından kurtularak huzura, mutluluğa, güzelliğe ulaşabilir. Çünkü her çağda insanların uzlaşmaya, paylaşmaya, sevmeye ve sevilmeye ihtiyaçları vardır.

Yunus’un şiirlerinde en çok kullandığı benzetme güldür. Gül, güzelliğin, aşkın, yumuşaklığın, incelik ve zarafetin simgesidir. İnsanlar arasında sulh ve sükûn, barış ve sevgi, nefsine galebe ile mümkündür. Yunus kibirli, kendini beğenmiş, mağrur insanla­rı dağ başlarında yaşayan haramilere benzetir. Çünkü kibir ve gurur da insanı kendi özünden ve Allah’tan uzaklaştırır; asıl olan her an, her vesile ile Allah’a yaklaşmaya çalışmaktır. Şey­tan, Allah’tan uzaklığın sırrıdır. Her ne ki bizi Allah’tan uzaklaş­tırıyor, bizi özümüze ve aslımıza yabancılaştırıyor, o zararlıdır.

Para, mal, mülk, mevki, rütbe, şöhret eğer bizi lüzumsuz, anlamsız, zararlı bir gurura, kibire, kendini beğenmişliğe, nef­saniyetin uçurumlarına götürüyorsa, ne faydası vardır? Yunus, maddî varlıkları içinde bencilliğin çukurlarına yuvarlanan insan­ları görür, onların hallerine ibretle bakar ve “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan” der.

Madde saltanatı içinde yüzerken, dünyalar kadar paraya, mülke batmış ama mutluluğu, paylaşmanın güzelliğini, birlikte­liğin şiiriyetini bulamamış insanların hallerine ibretle bakar ve mırıldanır:

“Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı” der. Madde bir gaye değil, araçtır. Yalnız maddeyi düşünen, tıpkı susadıkça tuz yalayan insanlara benzer. Susuzlukları, sıkıntıları gittikçe ar­tar. Gittikçe kendilerinden uzaklaşırlar. İnsanları asıl mutlu eden mânevî zenginliklerdir.

Yunus, insanların öğrendiklerini hayatlarında yaşamalarını ister. Kuru kuruya bir şeyleri okumak, dinlemek, fazla bir şey ifa­de etmez. Siz bir tohumu kırk yıl bir kasada saklarsanız ne ifade eder? İş onu toprağa bırakmak, orada büyümesini, çiçeklen­mesini müşahede etmektir. Öğrendiklerimiz de, ancak günlük hayat içinde uygulanırsa, yaşantı haline dönüşürse bir kıymet ifade eder. Yunus, herkesin gerçekleri kendi hayatı içinde yaşa­yarak bulmasını öğütler.

          “Bir siz dahi sizde görün, benim bende gördüğümü”

Kendinde insanlığı, insanlıkta kendini bulmak. İşte Yunus’un felsefesi. Maddî kâinattaki hiçbir şey insanın içindeki boşluğu doldurmuyor. Her insan kendi içinde bir âlemdir. Onda hiçbir varlıkta olmayan bir ruh vardır. Kâinatın sırrı belki de insanoğ­lunun içindedir.

Yunus’un amacı güzel söz söylemek değil, insan ruhunu yükseltmek, temizleyip arıtmak, insana kendi iç dünyasındaki yücelikleri ve güzellikleri ifşâ etmek, hayatın ve kâinatın sırrını anlatmaktır. Yunus, büyük bir yaşama san’atı ustasıdır. Bütün zamanların ve mekânların ötesinde, insanlara nasıl yaşaya­caklarını, nasıl hareket edeceklerini, en yalın, en kısa ama en özlü şekilde anlatmak için şiirlerini yazmıştır. O, halkın gön­lündekini dile getiren bir yüce insandır. Sözüm ona bazı aydın geçinenler gibi yapmamış, halkına, insanına hor bakmamış, on­ların içlerindeki gizli güzelliklerin, ürpertici ulvîliklerin tezahür edebilmesi için ortam hazırlamıştır.

Yunus en derin düşünceleri, en ince duyuşları bile, dünya edebiyatında görülmedik bir sadelik, yalınlık içinde, basit bir şe­kilde ifade edebilmiştir. Yunus’u sokaktaki hamal da, üniversi­tedeki profesör de anlar. O, herkese hitap edebilmiş bir yüce gönül sultanıdır.

Yunus’un dünyası sevgi üzerine, dostluk üzerine kurulmuş­tur. İçi sevgi doludur. Herkese, her şeye ürpererek bakar. Yer­deki minicik bir karınca bile, Yunus için bir etüd konusudur. Ona sevgiyle, hayranlıkla, ürpererek bakar. Hayret duygusu çok önemlidir. Hayret makamına yükselenler, tekâmül yolunda nice merhaleler katetmişlerdir.

“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” der Yunus Emre. O, her yerde Allah’ın yarattığı güzellikleri seyreder, onla­ra hayran olur. Kendinden geçer ve olanca içtenliğiyle haykırır:

“Sevdiğimi demez isem, sevgi derdi boğar beni...” der. Dünya, Yunus için bir ibret yeridir. Dünyada en güzel şey, ken­dini bilmektir. Kendini bilen, yaratıkların en seçkinidir. Yerlere ve göklere sığmayan, mü’min kulunun kalbine sığmıştır.

Yunus bu dünyanın, ilâhî hakikate varmak için, kendinde kendini bulmak için, gerekli ve sevilmeye lâyık olduğunu söyler­ken, dünya malına mahkûm olmanın kötülüğünü ve zararlarını gösterir. Paraya ve mala aşırı düşkünlük, ahmaklık alâmetidir. Hastalığının ilâcı sende, fakat sen bilmiyorsun. Bütün âlem sen­de dürülüp, senin varlığında gizlenmiştir. Sen hayat suyunun ortasındasın. Su arıyorsun. Hazinenin üstündesin, yoksulluktan kıvranıyorsun, kapı kapı dolaşıyorsun, bir bilsen ki muratlar sen­dedir. Sen saltanat bahçelerinin süsüsün. Mezbelelerde neden sürünüyorsun? Bil ki, yeryüzünde her şey fânidir. Bâki olan Allah’tır. Bu âlem bir pişme, olgunlaşma, temizlenme, arınma yeridir. Bu âlemde kör olan, gönül gözü açılmamış olan, öbür âlemde de kördür. İnsanın kurtuluşu da bu dünyadadır. Helâk oluşu da... Her yerde DOST’u gören için ne yâr, ne ağyar vardır. Yunus bu gerçeği, “Bir çeşmeden akan su acı tatlı olmaya” derken ne güzel, ne sade bir şekilde anlatıyor. Ârif olan her nereye nazar etse, HAK’KI görür. HAK’KI söyler. Bu âlem bir dost bahçesidir onlar için.

          Gül alırlar gül satarlar

          Gülden terazi tutarlar

          Gülü gül ile tartarlar


Öyle bir beraberlik ki, dün, bugün, yarın, dünya, âhiret hepsi cem olmuş, birleşmiştir. Yunus, imanla hayatı birleştirmiş nadir kişilerden biridir. Gerçekçidir. İnsanoğlu dünyaya Allah’ı bilmek için gönderilmiştir. Nefsini bilen Rabbini bilir. Kâmil insan yetmiş iki millete bir göz ile bakandır. Her nesnede, her oluşta ayrı bir incelik ve güzellik vardır. İş onu görebilmektedir.

          “Göz odur ki Hakkı göre”

diyor Büyük Yunus, ilâve ediyor:

          Biz kimseye kin tutmayız

          Düşmanımız kindir bizim


Dünyada hangi şair hayatı böyle kısa ve özlü olarak anla­tabildi:

          Gelin tanış olalım işi kolay kılalım

          Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.


İçi böyle aşkla dolan, Allah’ta fâni olan insan için ölüm kor­kusu da kalmaz.

          Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil, der ve aşkla haykırır:

          Eğer aşık isem ölmezem ayruk

Böylesine sevgiyle, saygıyla, edep ve incelikle dolan bir in­san için mal, mülk, mevki, para, şöhret ne ifade eder ki... O ha­yatını muhteşem bir senfoni gibi bitirmektedir:

          Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun.

          “O senden razı, sen O’ndan razı olarak gir cennetime”


sırrına mazhar olanlara ne mutlu...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]