subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt VIII                                                                          Sabri Tandoğan

 

İman Mucizesi


Bir gün şehrin büyük caddelerinden birinde yürümeye başlasak, karşılaştığımız insanları incelesek, yüz ifadelerinin arkasında saklanan gerçekleri görmeye çalışsak. Dalgın, kendinden geçmiş, sarhoş gibi yürüyen insanlar. Bunalımlı, sıkıntılı, stres dolu yüz ifadeleri. Kenetlenmiş dişler, sıkılmış yumruklar. İnsan kendini Dostoyevski’nin romanlarındaki tipler arasında sanır ve aklına Necip Fazıl’ın mısraları gelir:



Bıçak soksan gölgeme


Sıcacık kanım damlar


Gir de bir bak ülkeme


Başsız başsız adamlar.


 


Ağlayın su yükselsin,


Belki kurtulur gemi


Anne seccaden gelsin


Bize dua et emi.


Ne acıdır ki, yıldan yıla bu trajik manzara daha da koyulaşıyor. Sigara, içki satışları istatistiklere göre rekor düzeylere erişiyor. Uyuşturucu kullananlar her gün biraz daha artıyor. Boşanmalar mahkeme koridorlarına sığmıyor. Küsenlerin, darılanların, kırılanların, gücenenlerin haddi hesabı yok. Ne oluyoruz? Nereye gidiyoruz? Bütün memleket bir bedbinlik, karamsarlık, umutsuzluk havası içinde. Geleceğe inançla, heyecanla bakılamıyor. Bakışlardaki karanlık gittikçe artıyor. Bir an için kendimizi bu çevreden kurtarıp sükûnetle “Soruversem ben neyim ve bu hâl neyin nesi?” Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca nice yıllar önce çocuk ve Allah eserinde teşhisini ne güzel koymuştu.



Çocuğum dua et geceleri


İnsan uzaklaşabilir Allah’tan.


Durum bu. Kim ne derse desin. Güneş balçıkla sıvanamaz, gerçeklerin üstü örtülemez. Biz Allah’tan uzaklaştık; biz sevgiden, saygıdan, edepten, incelikten, efendilikten uzaklaştık. Evet zahirde, şekilde, gösterişte her şey var, buna kimse bir şey diyemez ama aslında içleri, özleri boşaltılmış olarak... İnsan ruhu toz kanatlı bir kelebekken, bugün maddenin kesafeti karşısında, yoğun baskısı altında inliyor. Bu öyle acı dolu, ıstırap dolu, çile dolu bir durum ki. Nice mânâ güzeli insan gözyaşlarını dışına bile akıtamıyor, çünkü anlayacak yok. Sessizce, kimseye sezdirmeden içine akıtıyor. Yanıyor ama tütmüyor. Onu bekleyen acı gerçeği biliyor: Istıraplarını bile paylaşacağı bir insan bulamamak. Yalnız, yapayalnız olarak hayat yolunda yürümek. Şarkıda ne güzel söylüyor “Bir dost bulamadım gün akşam oldu.” Yıllar önce Veysel ne güzel söylemişti; “Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yarim kara topraktır.”


Dost kimdir, kiminle dost olunur, nasıl dost bulunur, kurulan bir dostluk nasıl sürdürülür? Bu soruları iç dünyasında en ince ayrıntılarıyla sormayan, cevabını aramayan acaba var mıdır? Cevap tektir. Dost Allah’tır. Dost Allah yolunda yürüyen insanlardır. Dost Peygamberdir, Allah ve Peygamber yolunda yürüyen hakiki, samimi Allah dostlarıdır. Bunların dışında dost arayanlar ister istemez yanılacaklar, şaşırıp hata edecekler, hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Onun için de bedbin ve karamsar insanlar ister istemez artacak, çoğalacaktır. Maddeyi mânâya üstün kılanlar, onunla gurura kapılanlar ister istemez gerçeğin acı yüzü ile karşılaşacaklar, perişan olacaklardır. Benim çocukluğumda yollarda insanlar birbirlerini gördükçe Allah aşkıyla birbirlerini saygıyla, sevgiyle, edeple selâmlarlardı. Şimdi pek çok yerde aynı apartmanda oturanlar, kapıda birbirlerini selâmlamadan, hâl hatır sormadan, bir Nemrut, bir Firavun melâneti içinde girip çıkıyorlar. Zavallılar, emanetçisi oldukları birkaç mal-mülkün, birkaç kuruşun şımarıklığı içinde nasıl kendilerinden geçmişler. Ama ne oluyor; bu Firavun taslaklarının hiçbirisi mutlu olamıyor, huzurlu olamıyorlar. Aptalca, salakça, budalaca nesnelere sarılarak kendilerini avutmaya çalışıyorlar. Sonuç ne oluyor “zift dolu gözlerde karanlık kat kat.” Bilseler ki huzur, mutluluk, güzellik yalnız Allah’ın huzuruna varmakla, Allah’la beraber olmakla mümkündür. Allah’ın huzurunda olmayan nasıl huzur buIabilir? Allah yolunun dışında huzuru aramak susayan bir insanın tuz yalamasından başka nedir? Ne yazık ki bugün büyük kitleler bu büyük gerçeği göremiyor, sezemiyor bilemiyorlar. Fâni tesellilerle kendilerini avutmaya çalışıyorlar. Başarılı oluyorlar mı? Ne mümkün; gerçekler ortada. Oysa elinde hiçbir şeyi olmasa bile içi imanla, aşkla, heyecanla dolu bir insan ne güzeldir. Dünyanın en zengin insanları, içleri imanla dolu olan insanlardır. Kur’an-ı Kerim’de “Ne yana bakarsan bak Allah’ın vechi oradadır” buyruluyor. O ilâhi güzellikler ancak iman mucizesiyle görülebilir. Gören gözü, işiten kulağı, hisseden kalbi olan inançlı insanlar için yeryüzündeki her zerre onları Hak’ka götüren bir mucize olabilir. Onlar içleri temiz, düşünceleri temiz, duyguları temiz pırıl pırıl insanlardır. Hayat onlarla güzel, yaşamak onlarla anlamlıdır. Onlar insanlığın yüz akı, ne güzel varlıklardır. Onlarla beraber geçirilen zaman insan hayatının inci dakikaları olur. Çünkü içlerindeki ilâhi güzellik kendileriyle beraber olan kimselere de yansımıştır. Allah dostlarıyla beraber olanlar kendilerini güçlü ve emniyette hissederler. Sanki bir mânevi zırh onları bütün kötülüklere karşı koruyor gibidir.


Dost arayanlara her zaman hayret etmişimdir. Onlar aradıkları güneşi sırtlarındaki elbisenin cebinde kaybedenler gibi değil midir? Dost nerede diyenlere, işte dost diyorum. Dost Allah’tır, Kur’an’dır, Peygamber’dir. Dost Abdülkadir Geylâni Hazretleri’dir. Dost Yunus’tur, Mevlânâ’dır, Hacı Bayram Veli’dir, Hacı Şaban-ı Veli’dir Allah cümlemizi Allah’la ve Allah dostlarıyla bir, beraber etsin.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]