subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt VIII                                                                    Sabri Tandoğan

 

İki Günü Birbirine Eşit Olan Ziyandadır


Geçen gün kardeş olduklarını söyleyen iki genç geldiler. “Efendim” dediler, “bizim çözemediğimiz bir mesele var. Biz, hayat yolunda bir yanlış yapıyoruz ama ne olduğunu bilemiyoruz. Bu konuda bize yardımcı olur musunuz?” “Sevgili gençler” dedim, “insan olur da hatası, kusuru, noksanlığı olmaz olur mu? Bizler, hepimiz tek istisna olmadan çeşitli yanlışlar, hatalar içindeyiz. İdeal, kusursuz, mükemmel insan sadece bir simge. Hiçbirimiz öyle değiliz. Ama önemli olan yaşadığımız sürece her an daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele gitmeye çalışmak, bunun için var gücümüzle çaba harcamak.” Şöyle bir düşünsek, biz dünyaya niye geldik? Bazı kimselerin sandığı gibi yiyelim, içelim, zevk edelim, sefa sürelim diye mi? Yoksa adam olmaya mı geldik? Hayat, hiç de sandığımız gibi değil. Bizim için aslolan tekâmül etmek. Her gün daha iyiye, daha güzele gitmek, her gün biraz daha olgunlaşmak, hatalarımızdan kurtulmak, güzel meziyetlere sahip olmak. Eğer hep olduğumuz gibi yaşayacaksak, yerimizde sayacaksak, o zaman yaşamanın ne anlamı kalır? O zaman bazı kimseler gibi eşek gelip, eşek gitmez miyiz? Bir insan için bundan daha utanç verici ne vardır? Tekâmül, hayatın ana kanunu değil midir? Rahmetli babaannem hayatı yalnız yiyip içmekten, zevk, sefa sürmekten ibaret gören insanlar için “Aman yavrum, sen onları da insandan mı sayıyorsun, ver yesin, ört uyusun” derdi. Aradan yıllar geçti, babaannemin bu sözünü unutamadım. Kime söylediysem defter kalem çıkarıp not aldılar. Gelen misafirlere “Siz bir tek hatanız olduğunu mu sanıyorsunuz, gerek sizin, gerek bizim, gerekse hepimizin hatalarımız başımızdan aşkın. Bir değil, beş değil. Önemli olan hep daha iyiye, daha güzele gitmek değil midir?” dedim.


Hayat, hiçbir zaman geriye adım atmaz. Hayatın istikameti daima iyiye, yeniye ve güzeledir. Bizim de hayatın genel gidişine uymamız şarttır. Dün, bir hata işlediysek, bugün onu tekrarlamayalım. Dün, bir yanlışın içindeysek, bugün ondan kurtulalım. Bundan altmış yıl evvel Ankara’da kimin evinde buzdolabı vardı, kimin evinde televizyon vardı, kimin evinde çamaşır makinası vardı? Bugün artık bunlar harcı âlem eşya arasına girdi. Radyonun, telefonun ilk kullanıldığı günleri düşünün. Belki bazı insanlar inanmak istememişti. Hayat, her gün daha iyiye, daha güzele, daha ileriye doğru gidiyor. Onlar üzerinde biz ne dersek diyelim, geçen zaman bizi de aşacak, bizi de geride bırakacak. Yerinde saymak bile bir yerde geri kalmak demek değil midir? Hazret-i Ali, “Çocuklarınızı kendinizden sonrası için, gelecek zamana göre yetiştirin” der. Öyle bir zaman gelecek ki, biz hayatta olmayacağız ama çocuklarımız olacak. Onlar, kendi zamanlarına göre bir hayat mücadelesi verecekler. Resulullah Efendimiz “Daima çevreyi gözetleyin, ona göre düşmanın silâhlarından daha güzel silâhlar yapın” buyurur. Ayakta kalabilmek, hayat mücadelesinde başarılı olabilmek için daima tetikte, uyanık, tedbirli ve basiretli olmak zorundayız. Bugünkü hayatta yalnız haklı olmak yetmiyor. Aynı zamanda o hakkımızı savunacak gücümüzün de olması lâzım. UNESCO’nun yayınladığı istatistiklere göre, dünyada kitabın en az okunduğu ülkelerden biri de bizim ülkemiz. Değil ileri, uygar ülkelerde, orta halli, gariban ülkelerde bile bizdekinin elli misli kitap okunuyor. Ne yazık ki kitapların basılma sayısı da diğer ülkelere göre utanç verici bir rakamda. Azerbaycan’da bile kitaplar en az elli bin basılırken, Türkiye’de bu üç bin, iki bin, bin, bazen de beşyüze kadar düşüyor. Bu rakamlar ne kadar üzüntü verici. Birçok insan son zamanlarda hangi kitapları okudunuz diye sorulduğu zaman size tuhaf tuhaf bakıyorlar, bu ne biçim soru diye. Hayat, her gün ileriye doğru koşarken, bu gidiş nereye? Allah sonumuzu hayır getirsin.


Okullar, görevlerini dershanelere bırakıyorlar. Bu ne acı, ne utanç verici bir gidiştir. Dershanelerin tek düşüncesi para kazanmak değil midir? Gençlerin yetişmesi onların umurunda mı? Ne yazık ki Milli Eğitim Bakanlığı, bu konuda inanılmaz bir sağırlık, vurdumduymazlık içinde. Her halleriyle “bana ne” der gibiler. Öyle profesörler görüyoruz ki, doğru dürüst konuşmasını bile beceremiyorlar. Akılları, fikirleri kitaplarının satışında, dekan, rektör olma hevesi peşinde. Öyle günler oluyor ki, günlük gazetelerimizin münderecatı utanılacak bir düzeyde kalıyor... Artık magazin haberleri, resimleri birinci sayfalara kadar sıçradı. Televizyonda dinleyecek bir şey bulamıyorsunuz. Ne yazık ki insanımız günden güne dinden, tasavvuftan, ilimden, güzel sanatlardan, tabiat sevgisinden uzaklaşıyor. Öyle bir toplum olduk ki, tek mabut para. Para için şerefler ayaklar altına alınıyor, para için namuslar satılıyor. Yazık günah değil mi? Memleketi nasıl bir gelecek bekliyor? Gençlik yıllarımda radyodan dinlerdik, bir şarkı vardı:



“Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”


diye. Artık bugün o şarkı hepimizin oldu. Bütün bu pislikleri elimizin tersiyle itip, Allah’ın Kitabına, Peygamberin Hadislerine, Sünnet-i Seniyyesine iltica etmedikçe bu problemler nasıl halledilir? Yüce Resulümüz, “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” buyuruyor. Resulullah Efendimiz her gece yatarken “Allah’ım, beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma” buyururdu. Bizlerin bu karmakarışık ortamda yapacağımız şey, elimizden geldiği kadar Peygamber Efendimizin Hadis-i Şeriflerini okumak ve onları günlük hayatımıza intikal ettirmek olacak. Bir tek “Ya hayır söyle, yahut sus” Hadis-i Şerifi günümüz insanının karmakarışık kafa yapısına bir güzellik, bir selâbet, bir açıklık, bir estetik getirebilir. Bir insan, günlük hayatında, bir tek bu Hadisi yaşasa, aile hayatında, meslek hayatında, sosyal hayatında uygulayabilse velâyet makamına kadar yükselebilir. Artık gün kurtuluş günüdür. Felâha ulaşmak günüdür. Hedef belli. O noktaya bizi götürecek yol da belli, daha ne bekliyoruz?..

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]