subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt VII                                                                          Sabri Tandoğan

 

500. Sayının Mutluluğu


Bu ay memleket olarak büyük bir mutluluğu yaşıyoruz. Allah’a sonsuz şükürler olsun. Sevgili “HAKSES”imiz 500. sayıya ulaştı. Sevincimi nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Bu benim için hayatın getirdiği en büyük armağanlardan biri. İlk sayısından beri, HAKSES’i aldım. Okudum, sevdim, beğendim. Baştan itibaren onu bugüne kadar getirenlere ayrı ayrı teşekkürler ediyorum. Onlardan ve emeği geçenlerden Allah razı olsun. Bugünün Türkiye’sinde, siyasetle ilgisi olmayan, kimselere yanaşmak, yaltaklık etmek, şirin gözükmek ihtiyacını duymayan, sadece iyinin, güzelin ve doğrunun peşinde giden, kendisine ilke olarak; Kur’an’ı, Hadis’i ve Sünnet-i Seniyye’yi alan ciddi bir derginin 500. sayısını idrak etmesindeki güzelliği ancak memleket gerçeklerini yakinen tanıyanlar anlayabilir, görebilir ve bununla iftihar edebilir. Bugün öyle anormal şartlarda yaşıyoruz ki… Birtakım insanlar, birtakım kutsal ve mânevi değerleri âlet ederek, birtakım insanların gölgelerine sığınmaya çalışıyorlar; onları velinimet biliyorlar. HAKSES, ilk sayısından itibaren, bugüne kadar, bu küçüklüklere tenezzül etmedi. Şükürler olsun her zaman başını dik tuttu. Hatırlarsınız, bir gün Hz. Ömer’e soruyorlar; “Efendim, gerçek bir Müslüman’ın özellikleri nedir?” O yüceler yücesi insan cevap veriyor; “Gerçek bir Müslüman, hükümdarken; halktan biri gibi olan; halktan biri iken, hükümdar gibi olandır.” İşte HAKSES Dergisi, bu çizgiyi her zaman korudu. Gün oldu, birtakım ne yaptığını bilmeyen, şaşkın, zavallı insanlar müftülüklerde bu dergiyi sattırmamak için direndiler. Bunu işittiğim zaman o kadar üzüldüm ki; gözümü uyku tutmadı. Sabaha kadar ağladım. Ya Rabbi!.. Bugün yurdumuzda çıkan birçok gazetenin, derginin nasıl pespaye hale geldiklerini görmezlikten gelerek, bu mübarek dergiyle uğraşmanın, ona savaş açmanın hesabını acaba bu sayın kardeşlerimiz nasıl vereceklerdi. Onlar için de ağladım. Birisi çıksa dese ki; “Dergide çıkan şu yazının şu cümlesi İslâm’a aykırıdır, Kur’an’a, Hadis’e, Sünnet-i Seniyye’ye aykırıdır” dese, ona diyeceğimiz olmaz. Hatta Allah razı olsun deriz. Allah bir gününü bin etsin deriz. Ama hiçbir gerekçe göstermeden uluorta HAKSES’i suçlamak bilmiyorum, ne dereceye kadar insafla bağdaşır. Derginin başında olan Sayın İsmail Karakaya’yı yıllardır tanırım. Ona olan sevgim, saygım, hayranlığım her gün daha da büyüyor. Kendisi sadece bir din adamı değil, aynı zamanda bir ilim adamı, bir mutasavvıf, bir sanatkârdır. Kılı kırk yararcasına dergiye girecek yazıları inceler; Kur’an’a, Hadis’e, Sünnet-i Seniyye’ye aykırı bir tek cümlenin girmesine ölüm pahasına da olsa müsaade etmez. O sanki günümüzde edebin, inceliğin, saygının, zarafetin erişilmez bir simgesi. Allah ondan razı olsun. İnşallah daha nice yıllar derginin başında hizmetlerine devam eder. Şimdi bu dergiye çatanlara, onu sattırmak istemeyenlere soruyorum; siz hayatınızda bir tek kişiyi etkileyebildiniz mi? Bir tek kişinin yanlış ve çarpık gidişini düzeltebildiniz mi? Siz evde kendi hanımlarınız, kendi çocuklarınız, kendi torunlarınız üzerinde etkili olabiliyor musunuz, örnek olabiliyor musunuz? Önemli olan Resûlullah Efendimizin “Ya hayır söyle, yahut sus.” Hadis’i Şerifini yaşayabilmek; onu günlük hayatta uygulayabilmek. Soruyorum sizlere bunu yapabildiniz mi? Gelin bugüne kadar olanları unutalım. Tövbe edelim. Allah’tan, Peygamber’den af dileyelim. Ve bizler de minicik de olsa, iyinin, güzelin, hayrın peşinde koşalım.


Bu 500. sayısı çıkan mübârek dergi, bir okul, bir üniversite oldu memleketimiz için. Nice güzel insan, o dergiye emek vererek, yazı yazarak, tashihini yaparak, basılmasında yardımcı olarak, dünyaları ve âhiretleri için nurdan ağaçlar diktiler.


Bu 500 sayı içindeki yazılardan memleket kültürüne, irfanına nice kitaplar, ansiklopediler çıkarılabilir. Bugün Türk Tarihinin hiçbir döneminde görülmediği kadar bir mânevi açlık ve susuzluk içindeyiz. Artık insanların içi yanık, kavruk, alevler içinde zavallı insanlar… Mânevi ışıkla beslenemedikleri için içkinin, sigaranın, kumarın peşinde gidiyorlar. Ne yaptıklarını, nereye gittiklerini bilmeden, anlamadan, idrak etmeden uçuruma gidiyorlar. Rahmetli Necip Fazıl boşuna söylemiyor;


“Bıçak soksan gölgeme,


Sıcacık kanım damlar.


Gir de bir bak ülkeme,


Başsız başsız adamlar.”


Gidin, sokaktaki gazete bayiinden 20 gazete alın. Onlara şöyle bir bakın. Televizyon kanallarında şöyle bir dolaşın. Sonra temizlenmeye çalışın. Hangi su, hangi sabun buna yetişir? Bu şartlarda böyle mis gibi, gül gibi bir dergi çıkıyor. Ve bazı insanlar, onu batırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Aklıma meşhur hikâye geliyor. Bir zamanlar Doktor Mazhar Osman Bakırköy akıl ve sinir hastalıkları hastanesinin başhekimi idi. Bir sabah asistanlarıyla beraber vizite çıkıyor. Odaları dolaşıyor. Hastalarıyla ilgileniyor, hatırlarını soruyor. Bir hasta, odasının kapısına çıkıyor. İki elini birbirine vurarak, “deli doktor, deli doktor” diye tempo tutuyor. Mazhar Osman, hastanın yanına gidiyor. Ve elini omzuna koyarak; “Bak kardeşim” diyor. “Sen bana aylarca deli doktor desen bana bir şey olmaz. Ama ben sana delidir dediğim sürece sen, ilelebet bu hastaneden çıkamazsın.” Hasta birden susuyor, düşünüyor ve sonra “tamam doktor bey sustum” diyor. M. Osman hastasını okşuyor ve iyi günler diliyor. Oradan uzaklaşıyor. Bazen düşünürüm de “Allah’ım” derim. Sen çevremizdekilere hiç olmazsa bu delininki kadar akıl ver de, gittikleri yolu görebilsinler.


Dergiler bir ülkenin kültürünün, irfanının aynı zamanda terazisidirler. O dergilere bakarak o ülkenin gidişatı, istikbali, o günkü yaşantısı hakkında hükme varabilirsiniz. Gerek Türk, gerek dünya edebiyatında bazı dergiler, bir okul olmuş, o derginin ismiyle edebiyat tarihine geçmişlerdir. Servet-i Fünun gibi… Bizim gençlik yıllarımızda da Yaşar Nabi’nin çıkarttığı Varlık Dergisi ve Varlık Yayınları birçok yazarın yetişmesine vesile olmuştur. Rahmetli Peyami Safa’nın çıkarttığı “Türk Düşüncesi” dergisi de zaman zaman çıkardığı özel sayılarıyla topluma faydalı olmuştur.


Birçok insanda ilk tefekkürün uyanışı dergilerle başlamıştır. Evet kültür kitaptır; ama insanı kitaba götüren yolların birisi, belki birincisi dergilerdir. Bazı dergilerde öyle yazılar çıkmıştır ki, bazı insanlar o bir yazıyla hayatlarının akışını değiştirmişler, daha iyiye, daha güzele doğru yürümeye başlamışlardır. Sevgili HAKSES’imiz de böyledir. Orada nice insan okuyarak, düşünerek, araştırarak, soruşturarak doğru yolu bulmuşlardır. Allah cümlemize hayır yolunda, iyilikler ve güzellikler yolunda yürümeyi ve memleketimizin dertli, çileli insanlarına yardımcı olmayı, faydalı olmayı, hizmet etmeyi nasip etsin.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]