subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt VI                                                                          Sabri Tandoğan

 

Kalbin Mühürlenmesi

Öteden beri insanları meşgul eden bir meseledir kalbin mü­hürlenmesi. Sık sık konuşmalarda geçer, kitaplarda, dergilerde geçer. Acaba bu kalbi mühürlenenler kimlerdir ve bu mührü basan kimdir? Kısmet olursa, yazımızda bu olaya değineceğiz.


Sık sık işitiriz: “Gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler, kalpleri vardır hissetmezler” diye. Acaba neler oluyor da gören gözler görmez oluyor; işiten kulaklar işitmez oluyor; aslî vazifesi duymak, düşünmek, hissetmek olan kalp, kaskatı kesiliyor. Sırayla bu sonuçları doğuran nedenleri irdeleyelim.


1) Haram lokma. Bu o kadar önemli bir husustur ki, haram yiyen bir insan için mânevi tekâmül durur, ne yaparsa yapsın, bir adım ilerleyemez. Haram yiyen insan gaflet, delâlet, ihânet içindedir. Kime karşı? Kendine karşı; kendi aslî, öz vatanına karşı. Haram yiyen insan, haram yediği sürece, hiçbir zaman ruhunun yurdunu ziyaret edemez. Kendi kendine karşı yaban­cılaşır. Kendi ruh dünyasında bir esir, bir parya olur. Haram yiyen insan, mânevi güzellikleri istese de göremez. Mânevi ha­kikatleri istese de işitemez. Mânevi yücelikler âlemine istese de yaklaşamaz.


2) Kin, nefret, intikam duygusu içinde, gurur, kibir içinde yaşamak. Bu tür insanlar, yaşadıkları sürece, bu çirkin hallerden tövbe edip uzaklaşmadıkça, mânâ yolunda bir adım ilerleye­mezler. İnsanı benlik, egoizm, nefsaniyet kadar kirleten, aşağı­latan, küçük düşüren hiçbir şey yoktur. Bizim haram lokmadan sonra kendimize yapacağımız en büyük kötülük, bu tür negatif duyguların esâreti altında yaşamaktır. İnsan, sevdiği kadar var­dır. Sevmek ve sevilmek, hayatın en aslî, en yüce, en güzel duygularıdır. Psikolojik araştırmalar bize şunu gösteriyor: Sev­meyen ve sevilmeyen insanda şahsiyet de teşekkül etmiyor. Şartlar ne olursa olsun, bir hoşluk, bir mutluluk, bir güzellik yaşanamıyor. İnsanlar hayatta sevgileri kadar var, sevgisizlikleri kadar yokturlar. Mutlu insanlar hep, “Sevmek, devâm eden en güzel huyumdur.” diyenlerin arasından çıkıyor. Yunus’un en sevdiğim mısrası: “Aşk gelicek cümle eksik biter” deyişidir. Sevgiye, sevmek ve sevilmek duygularına yabancı bir kimseye, sağlıklı bir insan gözüyle bakılamaz. “Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden” diyebilenler, kâinatın en mutlu, en huzurlu, en güzel insanlarıdır.


3) İnsanları kalplerinin mühürlenmesine götüren üçüncü husus; şefkât, merhamet, acımak duygularından yoksun oluş­larıdır. Yerde olanlara acımayanlara, onlara sevgi ve şefkât duymayanlara, göklerde olan melekler de acımazlar. İnsanoğlu “ben” dediği sürece, “benim” dediği sürece, “bana ait” dediği sürece kendi istikbâlini kendi karartır. Ancak “sen” diyebilenler kendi nefsanî duygularından, bencil hırslarından uzaklaşabilir. Allah rızası için, hiçbir karşılık beklemeksizin, hiçbir menfaat ummaksızın başkalarına el uzatabilenler huzurun, mutluluğun, aydınlığın ve ışığın yolunda yürüyebilirler. En güzel ibadetler­den biri de, Allah rızası için hizmet duygusudur. İnsanların en güzeli, en değerlisi, başka insanlara Allah rızası için hizmet edendir. Yalnız kendini düşünen, nefsi için yaşayan insanlar, ne aile içinde, ne iş muhitinde, ne de sosyal çevrede hiçbir zaman sevgi, saygı, ilgi göremezler. Başkalarına hizmet duygusundan uzak yaşayan kimseler, daima bir karanlık içinde, kendi ce­hennemlerini kendileri yaşarlar. Allah’ı ve onun yüce Resulünü en çok memnun eden hususlardan biri de başkalarına karşı gösterilen sevgi, saygı, hoşgörü ve hep bir hizmet duygusu içinde yaşamaktır. İnsanlar, sabahleyin gözlerini açtıkları andan itibaren, acaba kime nasıl faydalı olabilirim, hangi gözü yaşlı insanın ıstırabını paylaşabilirim, hangi açı doyurabilirim, hangi fakir kızın çeyizine yardımcı olabilirim, hangi fakir bir çocuğu okutabilirim diye düşünseler, nice hastalıklardan kurtulurlar, nice karanlıkları aşıp, nûra kavuşurlar.


4) İnsan kalbini mühürlenmeye götüren sebeplerden biri de gıybettir. Gıybet ile insanlar neler kaybettiklerini bir bilseler, vebadan kaçar gibi ondan uzaklaşırlar. Gıybet edenler kadar gıybeti dinleyenler de kirlenirler. Bazı kimseler kendilerini sa­vunmak için, “Efendim, biz gıybete karışmadık, bir köşeye çe­kilip sadece dinledik” derler. Hiç unutulmaması gereken bir nok­ta, gıybet edenler kadar o gıybeti dinleyenlerin de olaydan menfi olarak etkilendikleridir. Resulullah Efendimiz, bir Hadis-i Şerif'lerinde gıybetin otuz zinadan beter olduğunu ifade buyur­muşlardır. Açık konuşalım, bugün gıybet toplumumuzda, yedi­den yetmişe bütün hayatı saran bir kara bulut gibi olmuştur. Bazı kimselerin Suret-i Hak’tan görünmeleri bir şey değiştirmez. Her gıybette kalbe en azından siyah bir nokta gelir ve o noktalar çoğalarak gün gelir bütün kalbi karartır. Gıybetin olduğu bir çevrede, eksi elektrik her yeri sarar. Orada hassas insanların, temiz ve güzel insanların nefes almaları bile zorlaşır.


5) Kur’an-ı Kerim’de: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan korusunlar. Mümin kadınlara söyle, gözlerini ha­ramdan korusunlar.” buyuruluyor. Kalbin mühürlenmesine in­sanları götüren sebeplerden biri de fuhuştur. Fuhuş bakışla başlar, o nedenle bizi fuhuşa götüren her türlü durumlardan uzak kalmaya gayret etmelidir. Fuhuşu konuşmak, fuhuşu yap­mak kadar insanları kirletir, özlerinden uzaklaştırır. Mümkün olduğu kadar, seyredilen ve okunanlarda fuhuş görüntülerinden uzak kalmaya çalışmak gerekir. Gerek mümin kadınların, gerek mümin erkeklerin, bu konuda son derece hassas ve dikkatli olmaları gerekir.


6) Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde: “Allah’ım beni bir an, bir andan da kısa bir zaman, nefsime bırakma” buyuruyor. İnanan insanların bu hadisi günde en az birkaç kere okumaları gerekiyor. Başıboş olmak, avârelik, “bir hayat ve ya­şama plânının olmayışı; gerek pencere önünde salak salak bakarak geçirilen zamanlar, gerek caddelerde aptal aptal do­laşarak geçirilen zamanlar, bizi hep negatife, nefsaniyete götü­ren yanlış hareketlerdir. Hiçbirimizin boşa geçirilecek ne bir saati, ne bir dakikası vardır. Kâinatın Efendisi: “İki günü bir­birine eşit olan ziyandadır.” buyuruyor. Hepimizin hedefi her an daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele gitmek olmalıdır. Alıp verdiğimiz nefesler bile sayılıdır. Tek istisna olmadan hepi­miz, zamanlarımızı iyiye, güzele ve hayra götürmekle yüküm­lüyüz. Zamanını boşa harcayan, hayatını da, dünya ve âhiretini de boşa harcamış demektir. Buna hiçbirimizin hakkı yoktur.


7) Hepimiz, tabi inanan insanlar için söylüyorum; inanma­yanlara sözümüz yok, farz olan ibadetlerimizi yapmakla yüküm­lüyüz. İnsanlar ibadetlerini yaparken ne kadar hassas, dikkâtli ve özenle, saygıyla, edeple, incelikle hareket ederlerse, istifa­deleri de o kadar büyük olur. Hayatlarında bir kere olsun, ne için yaşıyorum, neden dünyaya gönderildim, yaşamaktaki amacım ne olmalıdır demeyenler için, bizim de söyleyecek bir sözümüz olamaz. Kendileri bilirler. Herkes kendi cebinden harcar, yap­tıklarının hesabını bir gün kendisi ödemek zorunda kalır.


Yüce Allah’ımız, sevgisinden yarattığı kulunun kalbini mü­hürlemez. O mührü vuran, sevgiden, saygıdan, edepten, ince­likten, Allah ve Peygamber aşkından uzakta yaşayan insanların kendileridir. Kalbim mühürlüyse ne yapabilirim ki, elimden ne gelir, hem bunlardan bana ne diyenler, bir gün gerçeklerle yüz yüze geldikleri zaman, utançla başlarını öne eğecekler, pişman olacaklardır. Ama o son pişmanlık fayda vermeyecektir. Tövbe etmek varken, af dilemek varken, secdeye kapanmak varken edepsizlikte ısrar niçin? Tövbemiz şimdi olmayacaksa, ne za­man olacak?

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]