subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt V                                                                          Sabri Tandoğan

 

Yeni Bir Yıla Girerken

Genellikle birçok kimseler, yeni bir yıla girerken birtakım kararlar alırlar. Uygulanır, uygulanmaz, o ayrı mesele. Önce işe bir genel af ile başlasak nasıl olur acaba? Allah’ım desek, şu âna kadar beni kıran, inciten, üzen, ağlatan ne kadar insan varsa, senin aşkına, Resûlünün aşkına hepsini bağışlıyorum. Sen de bağışla Yarabbi. Eğer onlarda bir hakkım kalmışsa, hepsine ana sütü gibi helâl ediyorum. Allah’ım! O insanların iki dünyasını cennet et, çocuklarının mürüvvetini göster. Onları yaşadıkları toplumda en çok sevilen, sayılan, el üstünde tutulan insanlardan eyle.


İnsanın kendine yapacağı en büyük iyilik, önce işe kendi kafasını ve gönlünü temizlemekle başlamasıdır. İç dünyamızı kirlerden, pisliklerden, düşmanlıklardan arıtmak olmalıdır. İnsan gönlü öyle muhteşem bir mâbet ki, en ufak bir kin, nefret, düşmanlık, intikam duygusu mânevi tekâmülümüze engel olur. İnsan bu durumda ne yaparsa yapsın, mânâ âleminde yol alamaz, ilerleyemez. İnsanın gönül âlemi kinler ve nefretlerle doluyken, değil mânevi, maddi güzellikleri bile göremez, algı­layamaz, özümleyemez. Büyük mutasavvıf Mısrî Niyazi Haz­retleri ne güzel söylüyor:


“Ben sanırdım halk içinde hiç bana yâr kalmamış


Ben beni terk eyledim gördüm ki ağyâr kalmamış”


Dikkat edeceğimiz ikinci husus; gerek aile içinde, gerek iş muhitinde, gerek sosyal hayatta uyum içinde yaşamaktır. İn­sanları ve hayatı oldukları gibi kabul etmek, bizim gibi düşün­meyenlere de Allah rızası için sevgi ve saygı göstermek, onlara şefkâtle muamele etmek ana ilkemiz olmalıdır. Büyük Yunus, “Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” diyor. Bir büyük velî, “Sen kim oluyorsun da, Allah’ın yarattığı bir insanı kardeşliğe kabul etmiyorsun” diyor. Gayet tabi bu âlemde her şey zıddıyla bilinecek. Güzelin yanında çirkin, iyinin yanında kötü, asilin yanında bayağı, inananın yanında inanmayan ola­cak. Kâinatın nizamı öyle kurulmuş. Bir pilin iki ucu var; biri artı, diğeri eksi. Pilin iki ucu da artı veya iki ucu da eksi olsa, radyomuz çalışmaz. Herkesin bizim gibi duymasını, düşünme­sini, hareket etmesini beklemek, hayatı ve insanları hiç mi hiç anlamamak olur. Önemli olan, kâinattaki her zerreye edeple, saygıyla, incelikle yaklaşabilmektir. Her zerreden zikredenin Allah olduğu bilincine ulaşabilmektir. Ne ki yaratılmıştır, bir se­bebi, bir hikmeti vardır. Eğer onu göremiyorsak, anlayamıyorsak kabahati kendimizde arayalım. İstanbul’da herkesin bildiği bir Merkez Efendi kabristanı vardır. Her şeyi yerli yerinde gördüğü için o mübârek Sultan’a, Merkez Efendi ismi verilmiştir. O nokta­ya ulaşabilmek, ancak devamlı tefekkür, ibadet, edep, saygı, in­celik ile mümkündür. Ayna tozlu, kirli ve pis olursa, yüzümüzü göremeyiz. Önemli olan, gönül aynasını tertemiz, pırıl pırıl hâle getirebilmektir. Üç beş kitap okumakla, üç beş sohbet dinle­mekle, kendilerini olgunlaşmış, yetişmiş sayanlar, ne büyük bir gaflet içindedirler. Onlar kendi kendilerine ihânet etmektedirler. Allah cümlemizi bu duruma düşmekten kurtarsın.


Dikkât edeceğimiz üçüncü husus; her an dikkâtli, uyanık ve gayretli olmaktır. Kâinatın Efendisi gece yatarken dua edermiş; “Allah’ım! Beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma.” Nefis, öyle büyük, öyle önemli bir imtihan ki, Re­sulullah Efendimiz bir savaştan muzaffer olarak dönen asker­lerine hitaben; “Şimdi küçük cihattan, büyük cihada dönü­yoruz. Asıl önemli olan, düşmanı değil, nefsimizi yene­bilmektir” diyor. İnsanı nefis yoluna sürükleyen en büyük et­kenler; benlik duygusu, gurur ve kibirdir. Kendilerini büyük gö­renler, gurur ve kibir içinde olanlar, şeytana mensupturlar. Kâinatın en büyük şairi Yunus Emre, kendi kendisine şöyle hitap ediyor:


“Miskin Yunus sen seni


Bir adam sanırsın!


Hâlini miktarını


Bil derlerse ne dersin?”


Yeni yılda dikkât etmemiz gereken dördüncü husus; ha­yatımızın her ânında münâkaşadan, tartışmalardan uzak kal­mak olmalıdır. Bugüne kadar hiç kimse bu lüzumsuz çekiş­melerden hiçbir şey kazanmadı, eline bir şey geçmedi. Sadece kalpler kırıldı, gönüller incindi, insanın iç dünyasında hiçbir za­man unutulmayacak acı hatıralar kaldı. Yunus ne güzel söy­lüyor:


“Kakımak olaydı ger


Muhammed de kakırdı


Vara yoğa kakırsın


Sen derviş olamazsın.”


Kimse bizim gibi düşünmeye, bizim gibi hareket etmeye mecbur değil ki. Size bir şey söyleyeyim mi. “Bir insanın mü­nâkaşaya düşkünlüğü, onun aklıyla ters orantılıdır.”


Dikkât etmemiz gereken beşinci husus; israftan kaçmak olmalıdır. Peygamberimiz: “Dere kenarında abdest alırken bile suyu tasarruflu kullanın” buyuruyor. Cemaatten biri: “Ya Resulullah diyor, ben bunu anlayamadım. Zaten derenin suyu akıp gidiyor, biz dikkât etsek ne olacak” diyor. Yüceler yücesi Peygamberimiz cevap veriyor: “Önemli olan senin tasarruf ter­biyesi içinde yetişmen. Bolluk zamanında da tasarrufa riayet etmeyen, darlık zamanında perişan olur.” Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu acı durumlar, hep tasarrufa riayetsizlikten oldu. Ülkemizi kriz ortamına getiren, zengininden fakirine kadar, herkesin kendi imkânlarına göre içinde bulunduğu israf, sa­vurganlık ve sorumsuzca yaşamalarıdır. Dünyanın neresine giderseniz gidin bizdeki kadar israfı hiçbir yerde bulamazsınız. En kısa zamanda bu çılgın gidişe bir son vermedikçe, Allah esirgesin daha kötü durumlarla da karşılaşabiliriz. Bir atasözü var; “Balık baştan kokar” derler. Daima halktan fedakârlık bek­leyen devlet adamları, önce kendileri örnek olsalar. Bu yapıl­madıkça ikide bir yoksula, dar gelirliye dönüp sizden fedakârlık bekliyoruz demek, iyi bilelim ki bir kara mizah olmaktan öteye gidemeyecektir. Türk milleti, bana göre insanlık ailesinin en gözüpek, en yiğit mensubudur. Yeter ki devlet büyükleri güzel davranışları ile bu aziz millete önderlik etsinler.


Altıncı husus; ümitsizlikten kaçmak olmalıdır. Şunu iyi bilelim ki, bedbinlik ve yılgınlıkla hiçbir yere varamayız. Açık konu­şalım, zor, hem de çok zor günler geçiriyoruz. Ama tarihe ba­kacak olursak, Türk milleti nice güçlükleri yüzünün akıyla, ba­şarı ile geçmesini bilmiştir. Hiç şüphem yok, yine öyle olacaktır. Gençlerimiz arasında öyle pırlantalar yetişiyor ki, yarınlar daha güzel olacaktır. Yeter ki hepimiz elimizden gelen gayreti gös­terelim. Yediden yetmişe, kadını ile erkeği ile çalışalım. Hem de çok çalışalım. Allah’ın izniyle bütün karanlıklar ışığa dönüşe­cektir.


Yeni yılın bizler için ve dünyadaki bütün insanlar için ha­yırlar, iyilikler ve güzelliklerle dolmasını diliyorum.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]