subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt V                                                                          Sabri Tandoğan

 

Veren El, Alan Elden Üstündür

Bir cismi kavramada, bir elin parmakları, akıl almaz bir düzen içinde nasıl birbirlerine yardımcı ve faydalı oluyorlarsa, toplum hayatı da böyledir. İnsan vardır, sadece kendisinin değil, yedi sülâlesinin geleceği düşünülmüş bir düzen kurulmuştur. Teminat altındadır. İnsan vardır, çile ve sıkıntı içinde yaşar. Bı­rakın geleceğini, çocuklarını, torunlarını; o günkü rızkı bile nice güçlükler, meşakkatlerle temin edilir. İnsan vardır, doktora gide­cek, ilâç alacak parası yoktur. İnsan vardır, beden sağlığı için gerekli gıda maddelerini bile bulamaz. Kimi insan, çocuğunu okutacak imkândan mahrumdur. Kimi insan, soğuktan titrer, yakacak odun kömür bulamaz. Bir de maddi imkânlara sahip olmakla beraber, yalnız, ıstıraplı insanlar vardır. Nice yıllar, omuzlarına konacak bir dost elini beklerler. Onları dinlemek, acılarını, yalnızlıklarını paylaşmak ne güzeldir. Onların göz yaş­larına, dertlerine ortak olmak bir nevi ibadet değil midir? Sev­mek, devâm eden en güzel huyum diyebilmek, Allah rızası için bir insana sevgi, saygı, yakınlık gösterebilmek, insanı mânâ âleminde yüceltmez mi? Toplum hayatında insanlara yerine göre maddi, yerine göre mânevi yardımlarda bulunabilmek kadar bizi arıtan, temizleyen, güzelleştiren, Allah’a yaklaştıran ne vardır? Kâinatın Efendisi, yüce Peygamberimiz bir Hadis-i Şerifinde “Veren el, alan elden üstündür” demekle, bu gerçeği ne güzel belirtiyor. Müminler merhamette, dostlukta, kardeşlikte, yumuşak davranmada bir bedenin organları gibi­dirler. Nasıl ki, bedenin bir uzvu hasta olduğu zaman diğerleri acı çekerlerse, bir mümine musibet isabet ettiğinde de diğer bütün müminler, onun derdi ile dertlenir, kederi ile kederlenir, onun sıkıntısını paylaşırlar. Kur’an-ı Kerim, bir erkekle bir dişi­den yaratılan insanların tanışarak ülfet etmeleri için, milletler ve kabileler halinde topluluklara ayrıldıklarını belirtiyor. Toplumun en küçük parçası olan aile müessesesi, insanların ihtiyaçla­rından doğmuştur. Birbirlerine karşı sorumluluk taşırlar. Vazge­çilmez bir müessesedir. Ailelerin bütünleşerek meydana getir­dikleri toplumlarda hayat, insanların karşılıklı ilişkilerine dayanır. Sevginin, saygının, edebin, inceliğin, karşılıklı maddi ve mânevi yardımlaşmanın egemen olduğu toplumlar, gelişmiş, uygar top­lumlardır. Hiçbirimiz tek başımıza yaşayamaz, ihtiyaçlarımızı gideremeyiz. Hepimiz birbirimize muhtacız. Ne olur, kökeni nef­saniyetimize, bencilliğimize bağlı sürtüşmeleri, münâkaşaları, itişip kakışmaları şöyle bir kenara bıraksak da, el ele, gönül gönüle versek, birbirimize destek olsak, Allah rızası için bir­birimizi sevsek, saysak, komşumuz aç olduğu zaman bir ek­meğimiz varsa yarısını onunla paylaşsak. Hepimizin buna ne kadar çok ihtiyacımız var. Egoizmin dar sınırları içinde, yalnız kendimizi, nefsimizi düşündükçe, gittikçe batağa batmıyor, uçu­ruma yuvarlanmıyor muyuz? Bir yazar hanım, kitabının ismini “Paylaşmak ki O En Güzel” koymuş. Kitapçıda gördüm, hemen aldım. Bir mısra gibi, her tekrarlayışta ayrı bir zevk alıyorum, heyecan duyuyorum. Aynı gaye uğrunda, beraber gözyaşı dök­mek kadar iki insanı birbirine yaklaştıran ne vardır? İnsan ken­dinden verdiği kadar vardır ve o nispette insandır. “Rabbena hep bana” diyenler, dâimi bir aldanış içindedirler. Nefsaniyetine yenik düşen, bencil ve egoist insanları, ne aile içinde, ne mes­lektaşları içinde, ne de toplum içinde kimse sevmez, aramaz. Onlarla beraber olmak istemezler. Hiç vermek istemeyi düşün­meden, hep almak isteyen insanlar için Anadolu’da “Bırak onu, o alma ağacının altında doğmuş” derler. İnsanlık tarihinde bugüne kadar nobran, bencil ve egoist bir insanın sevildiğini, sayıldığını, el üstünde tutulduğunu hiç kimse görmedi. Ger­çekten uygar bir toplumda, birbirini düşünmek, zor zamanlarda birbirlerinin yanında ve yardımında bulunma hâli, ileri bir dü­zeydedir. Bir kimsede ortaya çıkan bir rahatsızlık ya da sıkıntıyı, bütün toplum kendi içinde hissetmelidir.


Kur’an-ı Kerim’in ÂI-i İmran Suresi’nin 103. Âyetinde:


“Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılınız, aranıza ayrılık düşürmeyiniz. Allah’ın size verdiği nimeti düşününüz. Bir vakitler siz birbirinize düşman idiniz. Allah kalplerinizi bir­birine ısındırdı. Allah’ın nimeti sayesinde kardeş oldunuz. buyurmaktadır.


Resulullah Efendimiz:


“İmandan sonra en üstün amel, insanları sevmektir.


“İnsanlara merhamet edip acımayana, Allah da acıma­yacaktır.”


Gerçek mü’minler, elinden ve dilinden bütün müslü­manların güven içinde bulunduğu kişilerdir.”


Gerçek iman sahipleri, kendisi için sevdiğini, mü’min kardeşleri ve diğer insanlar için sevenlerdir. buyuruyor.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]