subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt V                                                                          Sabri Tandoğan

 

En Büyük Mürşit

Değişik zamanlarda, çeşitli kimselerden yıllardır işitiyorum. Kadın-erkek, okumuş-okumamış, köylü-kentli, her yaştan insan­lar, yana yakıla bir arayış içindeler. Kimi, bana diyor, bir mürşit tavsiye eder misiniz? Kimi diyar diyar dolaşıyor, kendini eği­tecek, ıslah edecek, adam edecek bir mürşit arıyor. Bazıları aradıkları mürşidi bulamamanın ıstırabı içinde kahroluyorlar. Bazılarında iş neredeyse çocuk dalaşmalarına dökülüyor. Benim mürşidim senin mürşidini döver diyorlar. Şöyle bir düşü­necek olsak, bu yapılan işlerin ne kadar saçma ve anlamsız olduğunu görürüz. Ayakkabı alır gibi, elbise alır gibi mürşit aranmaz ki. İş kendi hayatımıza bir renk, bir ışık, bir anlam getirebilmek. Ta ki, bir gün karşımıza gerçek bir mürşit çıktığı zaman, onu anlayabilecek, ona sevgi ve saygı duyabilecek, onu takdir edecek ve onun verdiği dersleri ne pahasına olursa olsun yerine getirecek bir ruh kıvamında olmak. Bütün mesele burada. Aksi takdirde, çabalar boşa gider. Bilinen bir gerçektir, aradığını bilmeyen, bulduğunu anlayamaz. Duyan duymayan, bilen bil­meyen iyice kulak versin, mürşit aranmaz. Biz bir eşya gibi mürşit aramaya kalkarsak, karşımıza bu işin hilebazları, hok­kabazları, cambazları çıkar. Mürit, mürşidini aramaz. Mürşit, müridini arar. Bize düşen, efendi gibi, medeni bir insan gibi kendi yolumuzda saygıyla, sevgiyle, edeple, incelikle yürümek. Hepsi bu. Bu yürüyüşlerle belli bir kıvama geldiğimiz zaman, mürşit bizi arar ve bulur. Geceler çok önemlidir. Geceleri mâ­neviyat yolunun kervanları kalkar. Sonsuzluk kervanları...


Gidiyor, gidiyor nurdan heykeller


Ufuk önlerinde bayrak kulesi


Bu gidenler altun kol silsilesi


Ölçüden, âhenkten daha güzeller


Gidiyor, gidiyor nurdan heykeller.


Önemli olan helâl rızık kazanıp, helâlinden yiyip içmek. Temiz ve dürüst bir hayat yaşamak. Farz olan ibadetlerimizi yerine getirmek, iki günümüzü birbirine eşit yapmadan, her an daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele ulaşmaya çalışmak. Gece namazlarına kalkmak, olgunlaşmak, adam olmak, ham­lıktan, çiğlikten kurtulmak, ârif, zarif, kibar, asil bir kâmil insan olabilmek. Bir de bakarız ki, o sonsuzluk kervanına biz de ka­tılmışız. Bir güzel, bir mübârek el uzanmış, bizi çekip çıkarmış, kervana dahil etmiş. Olay bu. Yoksa sonu gelmeyen tartış­malarla, senlik benlik kavgalarıyla yola çıkanlar, sonunda hiçbir yere ulaşamazlar. Bilmem diyen öğrenir, bilirim diyene ne verilir. Bu yol nispet, iddia, çalım, gösteriş, benlik, gurur, kibir yolu değil, edep yoludur. Tevâzu yoludur. İncelik ve zarâfet yoludur.


Güzel âşık cevrimizi çekemezsin demedim mi


Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedim mi


Gönül dostlarından biri, sabahleyin evden çıkarken şöyle diyor: “Bir toz zerresinden kendimi daha büyük görsem, ağlayarak Allah’a sığınır, af dilerim.” Varanlar, menzili mak­sûda ulaşanlar, hep edep ve tevâzu kapısından geçtiler. Bir Allah dostu, her sabah evden çıkarken şunları söylermiş: “Allah’ım” dermiş; “Bu şehrin en şerli, en kötü, en günahkâr insanı benim. Ya Rabbi bu şehirdeki iyilerin, mübârek insanların yüzüsuyu hürmetine beni affet. İyilerin yüzüsuyu hürmetine beni bağışla.”


Ne mutlu bizlere ki, kâinatların yüzüsuyu hürmetine yara­tıldığı, insanların en büyüğü, en güzeli, en yücesi olan Re­sulullah Efendimiz, bizim peygamberimiz. Ne kadar şükretsek az. Her an bu mensubiyetin kadrini, kıymetini bilmeli, idrâk etmeye çalışmalıyız. Peygamberimiz, Efendimiz, yüce Resulü­müzü anamızdan, babamızdan, kardeşimizden, eşimizden, ço­cuklarımızdan ve bütün sevdiklerimizden daha büyük bir aşkla sevmeliyiz. Bütün kâinat O’nun yüzüsuyu hürmetine yaratıldı. O sadece müslümanların değil, bütün Kâinatın Efendisi, Resulü, Kurtarıcısı, Mürşidi.


Öteden beri hayret ederim. Peygamber Efendimizin gerek sözleri, gerek yaşantısı en ince nüanslarına kadar açık seçik ortada iken, bazı kimselerin kendilerine kapı kapı dolaşıp, yalvar yakar mürşit aramaları biraz tuhaf kaçmıyor mu? Pırıl pırıl güneş ışığı başucumuzda iken, aydınlanmak için mum ışığı ara­mak sizin de garibinize gitmiyor mu? Bu ne gaflet? Ne aradın da İslâm’da bulamadın? Rahmetli hocam Dr. Münir Derman bu gibi durumlarda “Evlâdım, seccaden sana yetmiyor mu, ne arıyor­sun?” derdi. Yüce Resulümüzün bir tek Hadis-i Şerifini alalım, meselâ her zaman söylediğim örnek “Ya hayır söyle, yahut sus” Hadisi. Onu yaşayalım, ama aşkla, heyecanla yaşayalım. Günlük hayatımızda uygulayalım, ev hayatımızda, iş hayatı­mızda, sosyal hayatımızda... Göreceğiz ki samimiyetle, içten­likle yaşanan, uygulanan bir tek hadis bile, hayatımıza inanıl­mayacak kadar renk, ışık, güzellik, estetik getirecek. Hayatı daha farklı, daha başka boyutlarıyla algılamaya başlayacağız. Ben bir tek hadisin bile, bütün nüanslarıyla yaşandığı takdirde, insanı velâyet makamına kadar götüreceğine inanıyorum. Yüce Peygamberimiz, Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.) sâde biz müslümaların değil, bütün evrenin, bütün insanların yol gös­tereni, ışık tutanı, peygamberi. Şu yaşa geldim, kesinlikle inanı­yorum ki, kâinatta hiç kimse Resulullah Efendimizin önünde diz çöküp, mübârek elini öpmedikçe, ona biat etmedikçe, asla hu­zuru, mutluluğu, güzelliği bulamayacak, yaşama sevinci ile do­lup, taşamayacak. Seviyorum, seviliyorum, güzelliğim bu yüz­den diyemeyecek.


Bir söz vardır, müslüman olmayan cennete giremeyecek diye. Bazıları bunu taassupla söylenmiş bir söz gibi karşılarlar, şüpheli bir tavır takınarak, müstağni bir hava içine girerler. Oysa bu sözde, kâinatın en büyük sırrı gizli, kesinlikle taassupla ilgisi yok. Gerçeğin ta kendisi. Madem ki hayatta adam gibi yaşa­yabilmek için Hz. İnsan olabilmek için, mutluluklarla, güzel­liklerle kucaklaşabilmek için kesinlikle İslâm’ın getirdiği kriterlere göre hareket etmemiz gerekiyor, pek tabiidir ki İslâm’ın getirdiği güzelliklere sahip olmadan, yaşama sanatında usta olamayız. Maddi ve mânevi güzellikleri bütün incelikleriyle algılayamayız. Hayret edilecek ne var? Acaba asıl taassup, İslâm’ın getirdiği o muhteşem insan, toplum ve hayat anlayışına karşı ölesiye direnmekte mi gizli? Bana göre, çağımızın asıl sorunu bu. İnsanlar Ay’a gidiyor, uzaya gidiyor, iyi güzel, fevkalâde, sadece şapka çıkarılır, takdir edilir ama aynı insanlar evde kendi eşleriyle, kendi çocuklarıyla o güzel diyaloğu kuramıyorlar. Bırakın başkalarını, kendi kendileriyle dost olamıyorlar. Ben bu büyük çelişkinin arkasında yatan gerçeğin İslâm’ın getirdiği güzelliklere sırt çevrilmesinde görüyorum. Ve asıl taassubun onlarda olduğuna inanıyorum. Ne olur gerek bizler, gerek onlar şu çok bilmişliğimizi bıraksak, ben onu okudum ukalâlıklarından uzaklaşsak, edeple, tevâzuyla, aşkla, heyecanla Peygamberi­mizin mübârek ellerinden öperek, onun bütün insanlığa getirdiği ezelî ve ebedî güzellikleri yaşamaya çalışsak. Aşk gelicek cümle eksikler biter diyebilsek.


Allah o aşkı cümlemize nasip etsin.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]