subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt V                                                                          Sabri Tandoğan

 

Aile İçinde Babanın Rolü

Aile içinde annenin rolü ve önemi tartışılmaz. ResuluIlah Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde “Cennet, annelerin ayakları altındadır” diyerek, bu gerçeği ne güzel belirtmiştir, ama aile içinde, özellikle çocuk eğitiminde, babanın rolü de bir o kadar önemlidir. Bir erkeğin evlilik hayatı içinde görevlerinin bilincinde olmadığı zamanlarda, anne ne kadar çırpınırsa çırpınsın, yine de evin içinde bir şeyler noksan kalıyor, o adına mutluluk de­diğimiz, yaşama sevinci dediğimiz cıvıltılı durum bir türlü ger­çekleşemiyor. Baba aile içinde hem sevginin, hem saygının, hem otoritenin simgesi olmadıkça, bir yerde annenin gayretleri yeterli olamıyor. Tıpkı bir kuşun iki kanadıyla uçması gibi. Siz hiç tek kanadıyla uçabilen bir kuş gördünüz mü? Çocukken mahallemizde bir komşu teyze vardı. Ailesi ile ilgilenmeyen eşi ve çocukları üzerinde hem sevgiye, hem saygıya dayanan bir otorite kuramayan erkekler için onları kınamak babında “Baba, baba değil ki, mübârek tırabzan babası” derdi. Bu son derece önemli bir durumdur. Günümüzde çok bilmiş bazı eğitimciler, daha doğrusu eğitimci geçinenler, efendim diyorlar otoriteye gerek yok, yalnız sevgi yeter. Sevgi her şeyi halleder. Bu kişilerin ne menem eğitimci oldukları yetiştirdikleri nesillerden belli. Bu saçma sapan fikirler yüzünden bazı çocuklar meydanı boş buluyorlar, bazen evi, bazen ortalığı kasıp kavuruyorlar. Evet, sevginin önemini kimse tartışamaz ama sevgi kadar otorite de önemlidir. Anadolu’nun bazı bölgelerinde bir söz var­dır: “Bir erkek kapıyı açıp içeri girince, duvardaki duran saat bile çalışmalı.” derler.


İnsan ruhunun sevgiye ne kadar ihtiyacı varsa, otoriteye de o kadar ihtiyacı vardır. Evde baba, sevginin olduğu kadar saygının, nizâmın, otoritenin de simgesi olmalıdır. Yalnız şu şartla ki, kendi iç dünyasında, kendi kalbinde ve kafasında o nizâmı kuramayan bir erkek, evinde nasıl kurabilir. Her gün paket paket sigara içen bir baba, her akşam içki içen bir baba, ikide birde aman evlâtlarım sakın içki içmeyin, sigara içmeyin derse, etkili olabilmesine imkân ve ihtimal var mıdır? Günü­müzün bir türlü düzenini kuramayan, her gün kavga dövüş için­de yaşayan ailelerini inceleyecek olursak, bunun nice örnek­lerini görürüz. Bana en çok sorulan sorulardan biri şu oluyor. Efendim, çocuklarımızı nasıl terbiye edelim, onların kalbinde Allah ve Peygamber sevgisini nasıl uyandıralım? Önce diyorum soranlara, siz kendiniz örnek olun, rehber olun, ışık olun. Ço­cuklarına hâlleri ile, yaşantıları ile, sözleri ve davranışları ile örnek olabilen aileler, günümüzde ne kadar az. Birtakım parlak nutuklarla, iri lâkırdılarla görevlerini yaptıklarını sananlar, ne büyük bir aldanış içindeler. Şunu unutmayalım, kadın, erkek, çocuk, büyük, sadece ama sadece hâle bakar. Ancak hâl sa­hiplerinin sözlerini dinler, onları kendilerine örnek ve rehber olarak seçer. Müsrif bir babanın, her şeyi döküp saçan bir babanın her gün de olsa, tutum üzerine nutuk atması neye yarar, kimi etkiler? Günümüzde herhalde en çok israf edilen hususlardan biri de söz olmuyor mu? Kâinatın Efendisi bir Hadis-i Şerifinde “Ya hayır söyle, yahut sus” buyuruyor. Bu hadisin yaşandığı bir evde, eşler arasında münâkaşa çıkmasına imkân var mı? İnsanoğlu bir tek bu hadisi alsa, yaşasa günlük hayatında uygulasa, bir süre sonra velâyet makamına ulaşır. Sükût, özellikle günümüzde o kadar anlamlı, o kadar güzel ki... Sessizliğin sesini dinleyenler, herhalde dünyanın en mutlu in­sanlarıdırlar. Kenan Rifaî “Sükût olsun sana tevhid” diyor. Herhalde bir baba evde vakarlı hâliyle, zaman zaman sükûtuyla çocukları üzerinde ne güzel bir örnek oluşturuyor. Artık günü­müz insanının lâfa karşı karnı tok. O, güzel davranışlar bekliyor. O, hâliyle, duruşuyla, konuşmasıyla, hayat yolunda kendisine rehber edineceği bir insanı bekliyor. Gerisi hep boş söz.


Bir baba düşünün, yemekten sonra büyük bir edeple, in­celikle sofradaki kırıntıları topluyor. Hiç şüpheniz olmasın, ço­cuklarım siz de böyle yapın demesine gerek kalmaz. Çocuklar da aynı üslûp, aynı zarafet içinde babalarını taklit ederler. İkide birde hanımının pişirdiği yemeğe itiraz eden, ben onu yemem, bunu yemem diye nimete burun kıvıran babaların çocukları da aynen gördüklerini yaparlar. Sofraya konulan nimet ne olursa olsun, büyük bir edep, şükür, tevâzu ve incelik içinde “Allah’ım! Bu nimetleri verdiğin için sana sonsuz şükürler olsun. Bizleri bu nimetlere lâyık et Rabbi” diyen babalar, eli öpülecek in­sanlardır. Allah onlardan razı olsun. Çocukluk günlerimi hatır­lıyorum. Rahmetli babam, bana sürekli olarak aman oğlum borç yapma, borçlu yaşama derdi. Hayata atıldım. Herkes gibi acı, tatlı günler yaşadım. Sıkıntılarım oldu, gün oldu soframda yalnız kuru ekmek buldum ama o zaman da aynı edep ve incelikle “Allah’ım! Verdiğin nimete sonsuz şükürler olsun, nimetini, rah­metini, bereketini soframızdan eksik etme” dedim. Çalışma za­manları dışında güzel kitaplar okuyan, ibadetini muntazam ya­pan, kaliteli müzik dinleyen bir baba, çocukları için ne güzel bir örnektir. Hayata müspet bir görüş açısından bakan, müca­deleden yılmayan, hayattan ve insanlardan şikâyet etmeyen, yaşantısıyla sabrın, şükrün, edep ve inceliğin örneklerini veren bir baba, çocuklarına en büyük mirası bırakmıyor mu? Yıllar önceydi, bir aile tanımıştım. Evin erkeği hayata hep negatif açıdan bakıyor, her şeyden, herkesten, her zaman şikâyet edi­yordu. Bunu itiyat hâline getirmişti. Bir gün, tatlı ve yumuşak bir üslûpla, bu hareketin doğru olmadığını, yeni yetişip gelen oğlu üzerinde çok kötü bir etkisi olacağını söyledim. Dinlemedi. Bil­diğinde ısrar etti. Aradan yıllar geçti, vefat etti, ama oğlu bir türlü kendine gelemiyor. Hangi işe girdiyse başarılı olamadı, yarı yolda bıraktı. İnsanoğlu için bedbinliği, karamsarlığı itiyat hâline getirmek ne kadar tehlikeli bir iştir. İnsan sâde kendisinin değil, yakınlarının da hayatını zehirliyor, berbat ediyor. Böyle baba­ların elinde büyüyen çocukların, ne bitmez bir çileleri oluyor. Şikâyet, şikâyet, hep şikâyet. Ama kime karşı? Kimden şikâyet? Bunun bize faydası ne olacak? Bir erkeğin bitmez tükenmez yakınmalarıyla, menfi görüşleriyle, karısının ve çocuklarının ha­yatını zehir etmeye ne hakkı var?


İşler yolunda gittiği zaman şımarmamak, kibrin ve kendini beğenmişliğin uçurumuna yuvarlanmamak, bilâkis her zaman­kinden daha edepli, daha saygılı, daha çok şükredici olarak ço­cuklarına ve yakınlarına güzel örnek olmak, bir baba için ne iftihar edici bir olaydır. Bir mânevi imtihan olarak rızık daraldığı, işler yolunda gitmediği zamanlarda da aynı edep, zarâfet, in­celik ve tevâzu içinde kalabilmek kadar bir babanın çocuklarına bırakacağı hangi miras vardır. Büyük Yunus bir şiirinde, “Bunca varlık var iken, gitmez gönül darlığı” der.


Zâhiri durumumuz, sosyal statümüz, ekonomik durumumuz ne olursa olsun, hep İslâmî edep içinde kalabilmek, hayatta insanın ulaşacağı en güzel makam değil midir? Bu güzellikleri Allah cümlemize nasip etsin. El ele verelim, bir insanlık korosu oluşturalım ve diyelim ki, “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]