subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt V                                                                          Sabri Tandoğan

 

Günlük Hayatın İncelikleri

Üniversitede asistandı. Sabahleyin evden çıktı, kendisini ça­lışacağı yere ulaştıracak dolmuşu bekledi, bindi. Dolmuş şofö­rünün arkasına oturdu. Para alıp vermelerde biraz sonra bir münâkaşa çıktı. İkisi de birbirlerine ağır sözler söylüyorlardı. Bir süre sonra, dolmuş şoförü arabayı kenara çekti. “İn aşağı” dedi. “Kozlarımızı paylaşalım.” Onun üzerine dolmuştakiler müdahale ettiler. “Sırası mı şimdi” dediler. “Bizi işimize yetiştir de, sonra ne yaparsanız yapın.” Bu sözler üzerine, şoför yerine oturdu, araba hareket etti. Genç asistan düşünüyordu. Bu münâkaşada kabahat kimindi? Düşündü, düşündü, olaya objektif olarak baktı ve kendini suçlu buldu. Dolmuş şoförü hem arabayı sürüyor, hem de para alıp veriyor, müşterileri çeşitli duraklarda indiri­yordu. “Ben” dedi. “Nefsaniyetime yenildim. Şoföre çok kötü sözler söyledim.” Sonra, önce Allah’tan özür diledi, arkasından şöförün ruhaniyetine döndü, tamamen iç dünyasında şöför kar­deşinden özür diledi, bağışlanma diledi. Hiç farkında olmadan, özür dilemek babında elini şöföre doğru uzattı. Şoför kendisine sevgiyle, saygıyla, edeple uzatılan eli görünce sevinçten çılgına döndü. Bir an için direksiyonu bıraktı, genç asistanı sevgiyle kucaklamak için ayağa kalktı. Dolmuştakiler heyecanlandılar. Çığlık, çığlığa “Aman kardeşim, derhal yerine geç, direksiyonu eline al” dediler. Son durağa gelindi. Şoför kalktı, derhal bir çay ve simit getirdi. Genç asistana ikram etti. Sarıldılar, kucaklaş­tılar, birbirlerinden özür dilediler.


Birkaç ay önce, ben bu hikâyeyi asistan Ersoy’dan dinledim. Gözlerim yaşardı, ürperdim. Hepimiz, ama hepimiz, tek istisna olmadan nasıl da bir parça sevginin, saygının, ilginin özlemi içindeyiz. Geçenlerde bir kitap okudum. Amerikalı bir hayvan psikoloğu yazmış. Sahiplerinden sevgi, ilgi görmeyen köpek­lerin, bir süre sonra hastalanıp, öldüklerini yazıyordu. O kitabı okurken, aklıma değerli şair Gülten Akın’ın mısraları geldi.


Bir büyük oyun kardaş, yaşamak dediğin,


Beni ya sevmeli, ya öldürmeli.


Aslında hayatın en önemli olayı, bence sevgidir. Bir muta­savvıf ne güzel söylüyor. “Nerde sevgi, orda Allah.” Kâinatın Efendisi, sevgiye o kadar büyük önem verir ki, bir Hadis-i Şe­rifinde, “Bir kimse, bir başka kimseye sevgi, saygı duy­duysa, vakit geçirmeden hemen gidip söylesin. Yarın belki çok geç olabilir. İkisinden biri Hak’ka göçebilir.” demiştir. Bugün gerek ülkemizde, gerek dünyada hayatın tadını, tuzunu kaybedişinde en önemli etken, sevgisizlik değil midir? Sevginin olmadığı yerde, hiçbir şey yoktur. İstatistiklere bakacak olursak, zenginler arasındaki intihar oranı, fakirlere göre çok daha faz­ladır. Para, pul, mevki, makam öyle bir an geliyor ki, ruhlardaki sevgisizlikten doğan büyük boşluğu dolduramıyor. İntihar bir çözüm yolu gibi geliyor onlara. İnsanların sigaraya, alkole, uyuş­turucuya ve kumara düşkünlükleri, hep sevgisizliğin, ilgisizliğin sonucu değil mi? Dikkât ettim, mânevi duygulardan uzak olan insanlarda sevgi de olmuyor, saygı da. Mânevi güzellikler ve değerler, sevgi ve saygıyı besleyen bir kaynak oluyor. Allah cümlemizi bu kaynaktan mahrûm etmesin. İçinde sevgi ve iman olan insanlarda bir hoş, bir güzel cıvıltı vardır. Onlarla beraber olmak, insana bir hoşluk, bir güzellik getirir. Onlarla beraber olunca, insanın içi içine sığmaz, hayata yepyeni bir anlam gelir. Her yer ışıkla, nurla dolmuş gibidir. Sanki ağaçlar daha yeşil, gökyüzü daha mavi olmuştur. Yıllarca önce sıcak bir yaz günü, bir gazeteci Cağaloğlu Yokuşunu çıkmaktadır. Oflayıp, puflar, boyuna terini kurular. Hayret ettiği bir şey vardır. Yaşlı bir ha­mal, sırtına dev bir yük almış, o yükün altında türkü söyleyerek yokuşu çıkmaktadır. Gazeteci hamala yaklaşır, bu sıcakta, bu yükün altında, nasıl bu kadar neşeli olabildiğini sorar. Hamal güler, “Bey” der. “Sen bu işleri anlamazsın.” Gazeteci ısrar edince, hamal, beni yıllardır düşündüren cevabını verir: “Bey” der. “İçim düzgün olunca, sıcak da, yük de bana vız gelir.” Kim­bilir, bu sözde o hamal, hayatın sırrını yakalamıştı. Kenedy, Teksas’ta vurulduğu zaman, cebinden o gün söyleyeceği nutuk çıkmıştı. Şöyle bitiyordu “Yol uzun, yük ağırdır; bu yükle, bu yola katlanamazsınız. Yüklerden kurtulunuz.” Bu İshak pey­gamberden bir alıntı idi. Ne zaman okusam, hatırlasam beni ürpertir. Hayatına ilâhi ölçüleri ve güzellikleri getiremeyen in­sanlar, sosyal ve ekonomik statüleri ne olursa olsun, mutlu ola­mazlar, huzurlu yaşayamazlar.


Yunus, bir şiirinde bu durumu ne güzel özetliyor:


Mal sahibi, mülk sahibi


Hani bunun ilk sahibi


Mal da yalan, mülk de yalan


Var biraz da sen oyalan.


Ancak Yunus gibi, “Aşk gelicek, cümle eksikler biter” diyenler, memnun, mesut ve bahtiyar yaşayacaklardır.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]