Veren El, Alan Elden Üstündür
Bir cismi kavramada, bir elin parmakları, akıl almaz bir düzen içinde nasıl birbirlerine yardımcı ve faydalı oluyorlarsa, toplum hayatı da böyledir. İnsan vardır, sadece kendisinin değil, yedi sülâlesinin geleceği düşünülmüş bir düzen kurulmuştur. Teminat altındadır. İnsan vardır, çile ve sıkıntı içinde yaşar. Bırakın geleceğini, çocuklarını, torunlarını; o günkü rızkı bile nice güçlükler, meşakkatlerle temin edilir. İnsan vardır, doktora gidecek, ilâç alacak parası yoktur. İnsan vardır, beden sağlığı için gerekli gıda maddelerini bile bulamaz. Kimi insan, çocuğunu okutacak imkândan mahrumdur. Kimi insan, soğuktan titrer, yakacak odun kömür bulamaz. Bir de maddi imkânlara sahip olmakla beraber, yalnız, ıstıraplı insanlar vardır. Nice yıllar, omuzlarına konacak bir dost elini beklerler. Onları dinlemek, acılarını, yalnızlıklarını paylaşmak ne güzeldir. Onların göz yaşlarına, dertlerine ortak olmak bir nevi ibadet değil midir? Sevmek, devâm eden en güzel huyum diyebilmek, Allah rızası için bir insana sevgi, saygı, yakınlık gösterebilmek, insanı mânâ âleminde yüceltmez mi? Toplum hayatında insanlara yerine göre maddi, yerine göre mânevi yardımlarda bulunabilmek kadar bizi arıtan, temizleyen, güzelleştiren, Allah’a yaklaştıran ne vardır? Kâinatın Efendisi, yüce Peygamberimiz bir Hadis-i Şerifinde “Veren el, alan elden üstündür” demekle, bu gerçeği ne güzel belirtiyor. Müminler merhamette, dostlukta, kardeşlikte, yumuşak davranmada bir bedenin organları gibidirler. Nasıl ki, bedenin bir uzvu hasta olduğu zaman diğerleri acı çekerlerse, bir mümine musibet isabet ettiğinde de diğer bütün müminler, onun derdi ile dertlenir, kederi ile kederlenir, onun sıkıntısını paylaşırlar. Kur’an-ı Kerim, bir erkekle bir dişiden yaratılan insanların tanışarak ülfet etmeleri için, milletler ve kabileler halinde topluluklara ayrıldıklarını belirtiyor. Toplumun en küçük parçası olan aile müessesesi, insanların ihtiyaçlarından doğmuştur. Birbirlerine karşı sorumluluk taşırlar. Vazgeçilmez bir müessesedir. Ailelerin bütünleşerek meydana getirdikleri toplumlarda hayat, insanların karşılıklı ilişkilerine dayanır. Sevginin, saygının, edebin, inceliğin, karşılıklı maddi ve mânevi yardımlaşmanın egemen olduğu toplumlar, gelişmiş, uygar toplumlardır. Hiçbirimiz tek başımıza yaşayamaz, ihtiyaçlarımızı gideremeyiz. Hepimiz birbirimize muhtacız. Ne olur, kökeni nefsaniyetimize, bencilliğimize bağlı sürtüşmeleri, münâkaşaları, itişip kakışmaları şöyle bir kenara bıraksak da, el ele, gönül gönüle versek, birbirimize destek olsak, Allah rızası için birbirimizi sevsek, saysak, komşumuz aç olduğu zaman bir ekmeğimiz varsa yarısını onunla paylaşsak. Hepimizin buna ne kadar çok ihtiyacımız var. Egoizmin dar sınırları içinde, yalnız kendimizi, nefsimizi düşündükçe, gittikçe batağa batmıyor, uçuruma yuvarlanmıyor muyuz? Bir yazar hanım, kitabının ismini “Paylaşmak ki O En Güzel” koymuş. Kitapçıda gördüm, hemen aldım. Bir mısra gibi, her tekrarlayışta ayrı bir zevk alıyorum, heyecan duyuyorum. Aynı gaye uğrunda, beraber gözyaşı dökmek kadar iki insanı birbirine yaklaştıran ne vardır? İnsan kendinden verdiği kadar vardır ve o nispette insandır. “Rabbena hep bana” diyenler, dâimi bir aldanış içindedirler. Nefsaniyetine yenik düşen, bencil ve egoist insanları, ne aile içinde, ne meslektaşları içinde, ne de toplum içinde kimse sevmez, aramaz. Onlarla beraber olmak istemezler. Hiç vermek istemeyi düşünmeden, hep almak isteyen insanlar için Anadolu’da “Bırak onu, o alma ağacının altında doğmuş” derler. İnsanlık tarihinde bugüne kadar nobran, bencil ve egoist bir insanın sevildiğini, sayıldığını, el üstünde tutulduğunu hiç kimse görmedi. Gerçekten uygar bir toplumda, birbirini düşünmek, zor zamanlarda birbirlerinin yanında ve yardımında bulunma hâli, ileri bir düzeydedir. Bir kimsede ortaya çıkan bir rahatsızlık ya da sıkıntıyı, bütün toplum kendi içinde hissetmelidir.
Kur’an-ı Kerim’in ÂI-i İmran Suresi’nin 103. Âyetinde:
“Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılınız, aranıza ayrılık düşürmeyiniz. Allah’ın size verdiği nimeti düşününüz. Bir vakitler siz birbirinize düşman idiniz. Allah kalplerinizi birbirine ısındırdı. Allah’ın nimeti sayesinde kardeş oldunuz.” buyurmaktadır.
Resulullah Efendimiz:
“İmandan sonra en üstün amel, insanları sevmektir.”
“İnsanlara merhamet edip acımayana, Allah da acımayacaktır.”
“Gerçek mü’minler, elinden ve dilinden bütün müslümanların güven içinde bulunduğu kişilerdir.”
“Gerçek iman sahipleri, kendisi için sevdiğini, mü’min kardeşleri ve diğer insanlar için sevenlerdir.” buyuruyor.
|