subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt XIII                                                                          Sabri Tandoğan

 

Mutluluğa Giden Yollar

Sürekli olarak içimizde zıtların uçurumunu yaşıyoruz. Tevhidî görüşten uzak olduğumuz için şâd olamıyoruz. Suçu ona buna atmakla büsbütün gerçeklerden uzaklaşıyoruz. Hayatımız yamalarla dolu. Birbirinden uzak, birbirine yabancı yamalar. Aslında biz birbirimizle konuşmayı bile unuttuk. Oysa, öyle muhtacız ki… Milyonlarla dolu şehirlerde yaşıyoruz, sevgi susuzluğu içindeyiz. Yunus, “Aşk gelicek cümle eksikler biter.” diyordu. Bizim aşkımız olmadığı için eksiklerimiz devam ediyor. İnsanoğlu bir yığın imkân ve bir de atâlet yekûnu… Nefs tabakasını kıramadığımız için kendimize de, birbirimize de yabancıyız. Kendimizi yenileyemiyoruz. Onun için hayat bizi boğuyor. Sıkılıyoruz, bunalıyoruz, kendimizi sigaraya, içkiye, uyuşturucuya, sekse, kumara, dedikoduya kaptırıyoruz. Önümüzde pınarlar var ama dudaklarımız susuzluktan çatlıyor. On Hadis-i Şerif alsak, günlük hayatımız içinde yaşasak, aile hayatımızda, sosyal hayatımızda, hayatımızda bütün nüanslarıyla uygulasak bizi huzurun ve mutluluğun zirvesine götürür. Beş Âyet-i Kerimenin lâyıkı ile yaşandığı takdirde bizi velâyete kadar götüreceğine inanıyorum. Başlamak, iyiye, güzele ve doğruya, bir adım atabilmek… Bütün mesele burada.


“Bal bal demekle ağız tatlanmaz.” diye bir söz vardır. Din, tasavvuf gibi mânevî değerler, yaşanmayıp, uygulanmayıp, günlük hayata geçirilmeyip sadece edebiyatı yapıldıkça, huzur da mutluluk da fersah fersah bizden uzak kalacak… Hayret edecek ne var?


“Dehr bir bâzârdır, herkes metaın arz eder.” diyor Fuzûli. Hicretin en faziletlisi Allah’ın sevmediği şeyi terk etmektir. İnsanların en şerlisi, kendini insanların en iyisi sanandır. En ahmak insan, kendisini insanların en akıllısı sanandır. İnsanların değerlerini anlamak için de değerli olmak gerektir. Güzele gönül ver ki, sen de güzel olasın.


Firavunun huzuruna çıksan bile, saygılı, edepli ol, yumuşak ve tatlı söyle, her şeye, ama her şeye, en ufak bir ayrıntıya bile dikkat et, saygı göster. Büyük, küçük, önemli, önemsiz fark gözetme. Gözlemci ol. Bil ki her zerreden zikreden Allah’tır. O, bize şah damarımızdan daha yakındır. Nerede ararsan Allah orada vardır. Önemli olan her zaman, her yerde, her an Allah’la beraber olmaktır. Yürürken, otururken, çarşı pazarda alış veriş yaparken, yemek yerken, su içerken, ibadet ederken Allah’la beraber olanlar ne güzel insanlardır. Tasavvufta buna “namaz-ı dâimun” denir.


Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler bir mutluluk çağrısıdır bütün insanlar için. Sonsuz bir teslimiyet içinde hep Allah’la beraber olanlar için dünya hayatı da, âhiret hayatı da cennetten başka nedir? Her an sevgilisiyle beraber olandan daha mutlu kim vardır? Allah’ı en çok sevenler, onu en çok zikredenlerdir. Gören göz, işiten kulak, hisseden bir kalp için her olay bizi Hakka götüren bir vesiledir.


Yunus, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.” der. Dilimiz neyi söylüyorsa, içimizde o vardır. İster istemez içimizde olan dışımıza yansır. Hayır düşünen hayrı, şer düşünen şerri söyler. Hep hayırlı şeyler düşünelim ki söylediklerimiz de hep hayırlı olsun. Kur’an-ı Kerimde “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” buyuruluyor. Bu dünya bilmeyene ateşten gömlek, bilene düğün dernektir.


Sabreden, kanaat eden, şükreden, hamdeden, edep, sevgi, saygı ve zarâfet içinde yaşayan, huzurun ve mutluluğun çiçeklerini devşirir. Bu dünya bir sınavlar âlemidir. Hepimiz, her an sınav içindeyiz. Önemli olan her zaman o bilinç, dikkat ve uyanıklık içinde olmaktır. Bu âlemde bir garip misafir olduğumuzu unutmayalım. Gözü yerde olanın, gönlü âsumana çıkar. Bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. İçini güzelleştirenin dışı da güzel olur. Hz. Ali ne güzel buyurmuş, “Sen kendini küçük bir cisim gibi görüyorsun. Oysa, en büyük âlemler senin içinde gömülüdür.”


“Hoşça bak zâtına kim, zübde-i âlemsin sen.” diyor Şeyh Galip. Kişi yüzeysel değil, derinlemesine kendi zihninin içine dalmalı, günlük yaşamındaki büyük enerji kaybına sebep olan sürtüşmelerin, çelişkilerin farkına varmalıdır. Gerçeğe varmak için berrak bir zihne ihtiyacımız vardır. Bulanık, karmakarışık, stresli bir zihinle bir yere varılamaz. Şüphesiz nefs, kötülüğü emredicidir. Zihin nefsaniyetten uzaklaştığı oranda güzelliği sezebilir, gerçeği anlayabilir, iyiyi keşfedebilir. Mevlânâ, “Bir insanda gurur ve kibir ağzını açtığı andan itibaren, sarmısak gibi kokmaya başlar.” der. Önemli olan beni aşabilmek, egosuz bir âleme yükselebilmektir. Eteklerimiz “ben”de kaldığı sürece, yerde sürünmeğe mahkûmuz. Gönlü taş gibi sert ve katı olanlar için Yunus, T gönülden ne biter?” der. En büyük meziyetlerden biri haddini bilmektir. Haddini bilecek olursan her zerre sana hizmet eder. Haddini aşacak olursan, her faydalı şey, senin için zararlı olur. En şaşkın insan, ömrünü boş yere harcayandır. İlmin anahtarı sormaktır. İnsan Allah’a yaklaştıkça bütün üzüntülerinden kurtulur.


Büyük mutasavvıf Kenan Rifai, “Sen seyrancısın, seyranına bak.” diyor. Deniz suyu içmek susuzluğu gidermez, aksine daha fazla çoğaltır. Allah şükredenin nimetini, şikâyet edenin derdini artırır. Bütün güzelliklerin kapısını açan anahtar şükürdür. Allah cümlemize nasip etsin...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]