subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt XIII                                                                   Sabri Tandoğan

 

Kültürün Temel Ögeleri

Kültür, Latince kökenli bir kelimedir. Ekmek, sürmek, işlemek demektir. Kafanın ve gönlün işlenmesi, sürülmesi, iyinin, güzelin ve doğrunun tohumlarının atılması demektir. Kafa ve kalp... İşte insanı insan yapan öğeler. Biz kalbimizi ve kafamızı maddî ve mânevî ilimlerin ışığında aydınlattığımız, temizleyip arıttığımız zaman, kalbin ve kafanın sentezini kendi günlük yaşantımıza yansıtabildiğimiz zaman, karşımızda güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünya bulacağız. Hayat güzel, insanlar güzel, yaşamak güzeldir. Hayatta kötü, fena insan yoktur. Yalnız çeşitli sosyal, ekonomik, psikolojik nedenlerle içlerindeki güzelliği dışarıya yansıtamamış insanlar vardır. Kötü denilen insanlarda güzellikler, meziyetler, değerler içte gizli kalmış, dışarıda çiçeklenme ve tezahür imkânı bulamamışlardır. Toplumda öyle insanlar var ki üstünde elbisesi yok. Öyle elbiseler görülüyor ki içinde insan yok... Dünyada en büyük bahtiyarlık, insanın kendi kendinden memnun oluşudur. Kültürün amacı inceliktir, tevâzudur. Edep, saygı, zarafettir. Başkaları için yaşamanın, verebilmenin, paylaşabilmenin güzelliğini fark edebilmektir. Bizi bize götürüyorsa, bize bizden yakın olanla temasa götürüyorsa, ben ona kültür derim. Gerisi iri lâkırdılar, ukalâlık, edepsizliktir. Günün adamı değil, hakikatin adamı olmadadır hüner. Gün değişir hakikât değişmez. Bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. Son nefesimize kadar hayat bir okul, bizler o okulun öğrencileriyiz.


Büyük Yunus,


 “Her dem taze doğarız,


 Bizden kim usanası?”


der. Her dem yeniden doğmak, her an yepyeni oluşlar, pırıl pırıl güzellikler yaşamak ne büyük, ne muhteşem bir olaydır. Her zerreye ilk görüyormuşçasına hayret ve hayranlıkla bakmak... Onlardaki gün ışığına çıkmamış gizli güzellikleri görebilmek, yakalayabilmek nasıl tat verir insana... Ne olur nefsin hapishanesinden çıkalım. Allah’ın verdiği armağanları şükranla karşılayalım. Farkına varalım bu güzelliklerin. Güzellik Allah’ın cemâl tecellisidir. Doya doya içelim bu pınardan. Hayatta hiçbir şey, insanı öğrenmek ve onu anlamaya çalışmak kadar heyecan verici değildir. İnsan bir sentezdir. Bunu çözümleyebilmek, müthiş zekâ, dikkat ve gayret sarfını gerektirir. Kalbin edebi, sükûttur. Mânâ âleminin kapıları sabır, şükür, tevâzu ile açılır. Gözü yerde olanın gönlü âsumana çıkar. Elde edilmesi en güç dostluk insanın kendisiyle dost olmasıdır. Ve kendimizi yalnız kendimiz kurtarabiliriz. Ebedî Yunus, “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” diyor. Önemli olan içimize inebilmek. İnsanoğlu kendine dönmediği, bilâkis kendinden uzaklaştığı için huzursuz ve mustarip dolaşıyor. Ne gaflet! Oysa bu âlemde her zerre bizi irşâd edebilir. Yeter ki, o şeyin ikazından ders alabilelim. Şâd olamıyorsak, bilelim ki kabahat bizdedir. Suçu topluma, ona buna atmakla yalnız kendimizi kandırmış oluruz. İnsanlara dünyayı cehennem gibi gösteren, kendi varlıklarının mânâsını bilemeyişleridir.


Gerçeğe ve güzele ulaşmanın yolu, “hayret duygusu”dur. Felsefenin de, ilmin de, san’atın da kaynağı budur. Güzellik kavramının doğup gelişmesi için ilk şart, kalp temizliğidir. Vücut bir mâbettir. İçinde sana, senden yakın olan vardır.


Sait Faik, “Her şey bir insanı sevmekle başlar.” demiş. İş, o sevgiyi büyütüp, yüceltip, yeryüzündeki bir kum tanesinden gökyüzündeki Samanyolu’na kadar, bütün kâinatı kucaklayabilmektir.


Gerçek kültür, hayat olayları karşısında doğru tavır almaktır. Her an hayattan bir ders alacağız.


Eşyaya saygı duymayan bir insan, hayatta hiçbir şey öğrenememiş bir kimsedir. Biz eşya diyoruz ama acaba o eşya mı?.. Hakiki mahiyetini bilmiyoruz. Birgün Peygamber Efendimiz camide vaaz ederken, artık ayrılık vakti geldiğini ima etmiş. Peygamberimizin oturduğu kürsü ağlamaya başlamış. Demek o tahta kürsünün bir duyarlı yönü var.


Yunus, “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi.” diyor. O göz olmayınca her şey anlamını kaybediyor. Biz dünyanın alayişine kapılıyoruz. Maneviyattan uzaklaşıyoruz. Dünya hayatı bir oyun. Biz bu oyuna kendimizi kaptırmayalım. Dünya hayatı geçicidir. Nedir dünya? Mal, mülk, şehvet, şöhret, çocuk... Hepimiz imtihandayız. Kimisi sağlıkla sınanıyor, kimisi hastalıkla, kimisi fakirlikle sınanıyor. Kimisi varlıkla, bollukla... Biz bu imtihanlardan yüz akı ile çıkmaya çalışalım. Allah, cümlemize nasip etsin...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]