subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt XIII                                                                   Sabri Tandoğan

 

Mevlâ Görelim Neyler Neylerse Güzel Eyler

Efendim bir söz vardır, “Olan, olması gerekendir.” diye. Hani halk arasında çok konuşulur, iki kişi birbirine güzel dileklerde bulunurken, “Her şey gönlünce olsun.” derler. Acaba her şey gönlümüzce olursa daha iyi olur, doğrusu üzerinde uzun uzun tartışılacak bir durum.


İnsanlığın yüzakı, Resulullah Efendimizin sadık dostu Hz. Ebubekir (r.a)’a sormuşlar, “Efendim, nasıl böyle mükemmel bir insan oldunuz?” demişler. “Bazı şeyler istediğim gibi olmaya olmaya...” diye cevap vermiş. En iyisi hayatı ve insanları oldukları gibi kabul etmek. Ne isteklerimiz olunca aşırı sevinmek, ne de olmayınca aşırı üzülmek. “Hayırlısı” deyip, geçip gitmek.


Efendim, hayat yolunda hepimizin yanlış attığımız adımlar oluyor, hatalarımız oluyor, kusurlarımız, noksanlarımız veya törpülenmesi gereken fazlalıklarımız oluyor. Yapılacak iş nedir, hayatı, insanları oldukları gibi kabul etmek. Bir de kendimize fazla yüklenmemek. Kendine fazla yüklenmek, kendini sürekli itham etmek her an yaptığımız hataları yaşamak, bizi iyiye, güzele ve doğruya götüremiyor.


Yunus Emre, Yaradılanı hoşgör, Yaradandan ötürü.” diyordu. Evet, yaradılanı hoş görelim ama kendimizi de tahrip edercesine, yıpratırcasına itham etmeyelim. Zaman zaman, bir daha tekerrür etmemesi için kararlar alalım ama kendimizi de hoş görelim. Sonra işin bir başka yönü daha var. Kimbilir belki öyle olmasında bir hayır vardır. Biraz hadiselerin akışı içinde daha rahat olmayı öğrenelim.


İnsanoğlu bir zıtlıklar katmanı, çelişkiler yumağı. Yunus “Bir dem gelir” diye başlayan şiirinde bu çelişkiyi ne güzel anlatır,


 “Hak, bir gönül verdi bana,


Ha! demeden hayran olur,


Bir dem gelir şâdan olur,


Bir dem gelir giryan olur.”


Bir gün sokakta giden bir adam bir velîye rastlar, yaklaşır,  selam  verir,  ellerinden  öper.  “Efendim”,  der “müsaadenizle bir soru sormak istiyorum. Günlük hayatını yaşayan normal, sıradan bir insanla, bir velînin farkı nedir?” Velî zat tebessüm eder, cevap verir. “Evlâdım”, der, “günlük hayatını yaşayan insan sabahleyin kalkar, yapacağı işleri sıralar. ‘Bugün şunları alacağım, şuralara gideceğim, şu kimseleri ziyaret edeceğim.’ der. Velî zat kalktığı zaman önce kendisini bu güzel güne kavuşturan Rabbine şükreder. Sonra, ‘Bakalım,’ der, ‘Cenab-ı Hak bugün bana neler gösterecek, nelere şahit olacağım kimleri göreceğim?” Dikkat ederseniz birincide ön planda olan insanın nefsidir, egosudur, benliğidir. “Ben,” diyor, “şunları, şunları göreceğim, şunları, şunları yapacağım.” Velî zatta görülen ise tam bir teslimiyettir. Tatlı, sıcak, yumuşak bir teslimiyet. Güzel bir teslimiyet. “Acaba Rabbim bana bugün kimleri gösterecek, beni kimlerle konuşturacak? Ne gibi sözlere, ne gibi olaylara şahit olacağım?’”


Büyük Türk velîsi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Tefvizname” isimli şiirinde teslimiyeti o kadar güzel anlatıyor ki...


 “Hak şerleri hayr eyler


Zannetme ki gayreyler


Ârif anı seyreyler


Mevlâ görelim neyler,


Neylerse güzel eyler...


 


Sen Hakk’a tevekkül kıl


Sabreyle ve râzı ol


Tefviz it ve rahat bul


Mevlâ görelim neyler,


Neylerse güzel eyler...


 


Bir işi murâd itme


Hak’dandır O red itme


Oldıysa inâd itme


Mevlâ görelim neyler,


Neylerse güzel eyler...


 


Hakk’ın olıcak işler


Ol hikmetini işler


Boşdur gam u teşvişler


Mevlâ görelim neyler,


Neylerse güzel eyler...”


 


Özdemir Asaf bir şiirinde,


 


“Hangi kapıyı çalsam


Bir odası noksan...”


 


diyor. İnsanoğlunun istekleri bitmez. İstekler sonsuzdur. Son gününe kadar hep dahasını ister. On trilyonu olsa yirmi trilyonu olsun ister. Ama sağlam bir manevi terbiye alan insanda o tatlı, o güzel, o yumuşak teslimiyet ortaya çıkar. Ne olur biliyor musunuz? Hakka razı olan bir insan, her an teslimiyet içinde olan bir insan için hayat bir cennet olur. İşte o zaman, “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır. Ayetini fiilen yaşayan bir kimse olur. O insan Yunus Emre gibi,


 “Cümle yerde Hak nazır,


 Göz gerektir göresi.”


der. Bugün yirmi birinci yüzyıla geldik. Hâlâ insanlar her gün çıkan kitaplarda ne konuşalım, nasıl konuşalım, ne miktar konuşalım, konuşalım mı, sükût mu edelim sorularına cevap arıyor. Oysa Resulullah Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde meseleye ne güzel ışık tutuyor,


 Ya hayır söyle, yahut sus”.


 


Sevgili Yunus, düğümü Yunus’ça çözüyor,


 


Yunus bir haber verir, işidenler şâd olur.”


 


Bu belki de hayatın en önemli meselesidir. Selam, sevgi ve saygı ile.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]