Camilerimiz ve Toplumsal Gelişimdeki Rolü
Arapça eğilme, tevâzu ile alnı yere koyma anlamındaki sücut kelimesinden türemiş olan mescit, secde edilen yer demektir. Hazreti Peygamber’in bazı Hadis-i Şeriflerinde mescit kelimesi namaz kılınan yer anlamında kullanılmıştır. Mescitlerin daha gelişmiş olan haline de cami denilir. Cami, Arapça “cem” kökünden türemiştir. Parçaları biraraya toplayan, kaynaştıran ve barıştıran demektir. Önce sadece Cuma namazı kılınan büyük mescitlere cami denilmişse de, daha sonraları müslümanların biraraya geldikleri, namaz kılıp dinî bilgiler öğrendikleri yerlere de cami denilmiştir. İslâm’ın ilk yıllarında ibadet yerlerinin mescit, sonraları cami olarak adlandırıldığı görülmüştür.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ı anmak ve ibadet etmek için cami yapmanın önemine değinilmiş ve “Allah’ın mescitlerini ancak O’na ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekatını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler onarır. İşte hidayete erenler onlardır.” (Tevbe, 9/13) buyrulmuştur. Resûlullah Efendimiz, Allah rızası için bir cami inşa edenin cennette bir ev kazanacağını buyurarak cami yapımını teşvik etmiştir. Yüce Allah, insanı inanma ve inandığı yüce varlığa ibadet etme ihtiyacı içinde yaratmıştır. “Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56) buyurarak yeryüzüne halife olarak gönderilen (Bakara, 2/30) insanın hayatının ibadetle anlam kazanacağını belirtmiştir.
Hazret-i Âdem, kendisine Allah tarafından bildirilen inanç esasları çerçevesinde ibadet ihtiyacını karşılamak ve yeni yetişecek nesle dinî yaşantıyı göstermek için yeryüzünde ilk mâbet olarak Mescid-i Haram’ı inşa etmiştir. “İnsanlar için yeryüzünde inşa edilen ilk ev, şüphesiz Mekke’deki mübârek ve toplumlar için hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.” (Âl-i İmran, 3/96). Bu âyetten de anlaşıldığı gibi Kâbe, yeryüzünde inşa edilen ilk camidir. İlk müslümanların toplanma yeri olan Dar-ül Erkam, aynı zamanda mescit haline getirilmişti. İslâm’ın başlangıcında müslümanlar için Kâbe dışında yeni bir ibadet yeri inşa etme ihtiyacı hissedilmedi. Çünkü Hazret-i Peygamber ve İslâm’ı kabul eden herkes, içerisindeki putlar çıkartılıp atılmadan önce de Kâbe’ye saygı duymakta ve burada ibadet etmekteydi. Müslümanlar Mekke’de mevcut şartlar içerisinde ibadetlerini rahatlıkla yapabilecekleri bir cami inşa etme imkânını bulamasalar da, bazı sahâbiler evlerinin bir bölümünü mescit haline getirerek müslümanların toplu ibadet ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışmışlardır. Hazret-i Peygamber’in öncülüğünde inşa edilen en büyük mescit “Mescid-i Nebevi”dir. Tarih boyunca İslâm’ın ulaştığı her yerde ibadet amacıyla yeni camiIerin inşa edilmesi, bazı eski bina ve ibadethanelerin camiye dönüştürülmesi gelenek haline geldi. CamiIer, İslâm toplumlarında inanç ve kültürel varlığın bir simgesi oldular. 2009 yılı itibariyle ülkemizdeki cami sayısı yüz bini aşmıştır.
CamiIerin birinci fonksiyonu Allah’a saygı ve yakınlığın bir ifadesi olarak içerisinde ibadet edilmesidir. Camiye giden müslümanların hem inançları güçlenmekte, hem de ibadetin zevkine varmaktadırlar. CamiIerde gerçekleştirilen topluma faydalı bütün faaliyetler İslâm inancında ibadet hükmündedir. Milyonlarca insan camiIerde mânevi huzura kavuşmanın heyecanını yaşar. Asr-ı Saadet döneminde cami, sosyal hayatın merkezi idi. Medine toplumunun pek çok problemi camide hallediliyordu. Hicretten sonra kendi yurtlarını terk edip Medine’ye gelen ve kalacak yeri olmayan sahâbilerin, ilim tahsil eden öğrencilerin barınma ihtiyacı burada karşılanıyordu. Zamanla camiler yöneticilerin halkla bütünleşip kaynaştığı ve halkın yöneticilerle kolayca görüşebildiği yerler olmuştu. Halk, sürekli yanında bulduğu yöneticisiyle, gerek namazdan önce, gerek namazdan sonra camide biraraya gelme imkânını buluyor, yönetimle ilgili istek ve eleştiriler sorumlusuna iletiliyordu. Bu özellikleriyle cami, devlet-millet kaynaşmasına zemin teşkil ediyordu. Hicretin hemen akabinde bir eğitim, öğretim seferberliği başladı. Resûlullah Efendimiz, insanların eğitimi için en uygun yer olarak camiyi seçmişti. Camide hem kendisi ders veriyor, hem de halka okuma yazmayı ve diğer ilimIeri öğretmek üzere öğretmenler görevlendiriyordu. İlim sahibi kimseler bildiklerini çocuklara ve gençlere anlatıyorlardı. Hutbe, vaaz, sohbet, dersler ve yaz kursları gibi etkinliklerle milyonlarca insanın başta din olmak üzere pek çok konuda bilgilendiği camiler günümüzde topluma yaygın din eğitimi hizmeti veren kurumların başında gelmektedir. Yeniliklerden habersiz ve hayatı anlamlandırmada güçlük çeken yetişkinler her geçen gün gelişen topluma uyum sağlamada zorlanıyorlar. Bu durumda camiler nesiller arasında sağlıklı bir iletişim sağlayarak muhtemel olumsuzlukları önlemede etkin bir rol oynuyor.
Camide gerçekleştirilen eğitim çalışmalarının temel amacı, insanlara doğruları anlatarak maddi ve mânevi yönden huzurlu bir toplum oluşturmaktır. Cami âdâbıyla ilgili hususlar da bireylerin eğitilip, bazı temel prensipleri alışkanlık haline getirmelerine yardımcı oluyor. Bu suretle toplumda birlik ve beraberlik duyguları pekişiyor. Namazlarını cemaat halinde kılan kimselerin arasında kendiliğinden bir sevginin, dayanışmanın ve yakınlaşmanın ortaya çıktığı görülüyor. Âmir ile memurun, avam ile aydının, bilenle bilmeyenin, yaşlı ile gencin yan yana birarada bulunmasıyla bir sevgi ve hoşgörü anlayışı gelişiyor. Camiye temiz ve düzgün bir kıyafetle gelme, geliş-gidiş sırasında yolda her türlü laubalilikten uzak durarak vakarlı ve ağır başlı olma, cami içerisinde yavaş yürüme, hutbe ve vaaz gibi konuşmaları sessiz bir şekilde saygıyla ve edeple dinleme insanlar arasında birçok nezih ve temiz duyguların yayılmasına neden olmaktadır. Bütün bunlar sağlıklı bir toplum yapısının oluşmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla ülke barışının sağlanmasında da cami eğitiminin büyük rolü vardır.
|