subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt XII                                                                    Sabri Tandoğan

 

İnsanı Tanımak

İnsan kelimesi, üns kökünden geliyor. Üns; ünsiyet, yakınlık demektir. Yakın olmak, görüşmek, dost olmak, ünsiyet peyda etmek, birliktelik anlamlarını kapsıyor. İnsan, ünsiyet içinde olan bir varlık. Ünsiyetten uzak kalınca insanlıktan da çıkıyor. Bazı kimselerden işitiyoruz: “Efendim, benim param var. Malım, mülküm var, eurom var, dolarım var, kimseye muhtaç değilim. Zorunlu durumlar dışında kimseyle görüşmek istemiyorum, insanlar uzak bana...” diyorlar. Doğru mu? Bana göre değil. Kimse tek başına yaşayamaz. İhtiyaçlarını tek başına temin edemez. Etse dahi bu yeterli değil ki...


Biz bu dünyaya aslımızı bulmaya, kendimizi tanımaya, Rabbimizi bilmeye, tekâmül etmeye geldik. Kimse tek başına tekâmül edemez. Peygamber Efendimiz, “Mümin, müminin aynasıdır.” buyuruyor. İnsanı insan eden yine insandır. “Efen­dim, açarım kitabımı okurum, noksanlarımı tamamlarım.” di­yorlar. Hayır efendim, hayatta olgun, kâmil, belli bir düzeye gelmiş insanların hiçbiri, yalnız kitap okuyarak insan-ı kâmil olmamıştır. Bu şekilde Hazret-i İnsan olmuş biri varsa lütfen gösterin.


Hayat dediğimiz bu karmakarışık, sırlı, müphem, acayip mekanizmayı yalnız fakülteler bitirerek, kitaplar okuyarak çözen biri varsa gösterin, gidip elini öpelim, saygılarımızı sunalım. Yunus, “Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz.” der. İnsanın bilinçaltı, bilgi, gözlem, algı, anı dolu, karmakarışık bir depodur. Şair ne güzel anlatıyor bu durumu:


“Ya her şeyim ya hiçim


Sorma dünyam ne biçim


Bir kör düğüm ki içim


Çözdükçe dolaşıyor...”


Dünyada hiçbir kadın, ayna olmadan makyajını yapamaz. Ne olur, kendi kendimizi kandırmayalım. “Efendim, açar kitabımı okur, kendimi yetiştiririm.” diyenler, ne yazık ki kendi kendilerini aldatıyorlar. Tevfik Fikret, “İnan Haluk, ezelî bir şifadır al­danmak” der bir şiirinde. İnsanın en kolay aldattığı varlık kendisidir ve aldanışların en feci olanı, insanın kendi kendisini aldatmasıdır. Nobel alan Fransız yazar Aleksi Carel, “İnsan bu meçhul” diyordu. Bilinmeyen insan... Hayatta hiçbir şey insanı tanımak ve çözmek kadar güç, müşkül, çileli değildir. Bazıları “Lâf mı yani” diyorlar, “kendimizi tanımaz olur muyuz hiç...” Evet kardeşim, kusura bakma, sen kendini tanımıyorsun. Çünkü hiçbir zaman seni sana gösteren bir aynan olmamış ki... Sen, sadece, kendini gördüğünü, kendini tanıdığını zannediyorsun, o kadar. Mecelle’de, “Zan ile yakiyn hâsıl olmaz.” hükmü vardır.


Büyük Yunus ne güzel söylüyor:


“İlim ilim demektir


İlim kendin bilmektir


Sen kendini bilmezsin


Ya nice okumaktır.”


Her taraf diplomalı cahillerle dolu. Necip Fazıl bu durumu ne güzel anlatıyor:


“Bıçak soksan gölgeme,


Sıcacık kanım damlar.


Gir de bir bak ülkeme,


Başsız başsız adamlar...”


Bilmem diyen öğrenir, bilirim diyene ne verilir? Her an uyanık, dikkatli, edepli, zarif ve ince olabilmek, yaşamak sa­natıdır. İnsan dışıyla karşılanır, içiyle uğurlanır. Bu dünya da­rılma pazarı değil, dayanma pazarıdır. Dünyada kötü insan yoktur. Çeşitli nedenlerle içindeki güzelliği ortaya çıkaramamış insan vardır. Kur’an-ı Kerim bir mutluluk çağrısıdır. Mutluluğa en güzel çağrıdır. Allah’ı en çok sevenler, O’nu en çok zikre­denlerdir. Her an ve her yerde O’nunla beraber olanlardır. Gören göz, işiten kulak, hisseden kalp için, her olay bizi Allah’a götüren bir âyettir. İç dünyamız ne ise, dışımız da odur. Dilimiz neyi söylüyorsa, içimizde de o vardır. İstesek de istemesek de içimizde olan dışımıza da yansır. Hayır düşünen hayır, şer düşünen şerri söyler. Hep hayır düşünelim ki, söylediklerimiz de hep hayır olsun. Kur’an-ı Kerim’de, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” buyruluyor. Bu dünya bilmeyene ateşten bir gömlek, bilene düğün dernektir. İçimizi edeple, sabırla, şükürle, ka­naatle, sevgi, saygı ve incelikle güzelleştirelim ki dışımız da güzelleşsin. İnsan ne ekerse onu biçer. Peygamber Efendimiz “Dünya âhiretin tarlasıdır.” buyuruyor. Ne olursak olalım, bu âlemde bir garip misafir olduğumuzu unutmayalım. Hicretin en faziletlisi, Allah’ın sevmediği şeyi terk etmektir.


Her şeye, ama her şeye, en ufak ayrıntıya bile dikkat et. Saygı göster. Büyük, küçük, önemli, önemsiz yoktur. Gözlemci ol. Ne yana bakarsan bak, orada Allah’ın veçhini görmeye çalış ki, sen de güzel olasın. Firavun’un huzuruna çıksan bile, saygılı, edepli ol. Cenâb-ı Hak, Hz. Musa’yı, Firavun’u Hakk’a davetle görevlendirdiği zaman, “Yâ Musa, Firavun’la konuşurken yumuşak ve tatlı söyle.” buyurmuştu. İnsanların en şerlisi, kendini insanların en iyisi sanandır. İnsanların değerlerini ölç­mek için de, değerli olmak gerektir. İs yanına varırsan is ko­karsın, mis yanına varınca mis kokarsın. Hiçbir şeyle huzura ulaşamadım. Ne zaman Allah’tan razı oldum, huzuru buldum. Gerçek zenginlik, gönül zenginliğidir. Hayra yol açan, o hayrı yapmış gibi olur. İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.


Gerçeğe varmak için, berrak bir zihne ihtiyacımız vardır. Bulanık, karmakarışık, stresli bir zihinle bir yere varılamaz. Şüphesiz, nefis kötülüğü emredicidir. İnsan nefsaniyetten uzak­laştığı oranda güzelliği seyredebilir, hissedebilir, sezebilir, ger­çeği anlayabilir, iyiyi keşfedebilir. Mevlânâ, “Bir insanda gurur ve kibir, ağzını açtığı andan itibaren, sarımsak gibi kok­maya başlar.” der. Önemli olan “ben”i aşabilmek, “ben”siz bir âleme yükselebilmektir. Eteklerimiz “ben”de kaldığı sürece yer­de sürünmeye mahkûmuz...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]