subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt XIV                                                                          Sabri Tandoğan

 

Kader Üzerine Sohbet

Efendim, insanın kaderi değişebilir mi?


Sabri Tandoğan: İnsan aşkla, şevkle görevini yapar, insanlara saygı duyar, anlayış gösterir, sever, hoşgörü ile bağrına basar, hizmet eder, kendini yetiştirmek için çabalarsa, kaderi bile değişebilir.


Efendim, insanın yaşam süresi de kadere mi bağlı?


Sabri Tandoğan: Kimse şu gün, şu saatte ölecek diye bir şey yok. Ölüm rızıkla ilgilidir. Rızkımız bitince ölüyoruz.


Efendim, hayatta amacımız ne olmalı?


Sabri Tandoğan: Yaşamaktan kasıt, her an artı puan kazanmak. Bazen artı puanla eksi puan eşit oluyor. Bazen küçücük  bir  iyilikle,  bir  artı  puanla  cennetlik  oldunuz.


Dünya’ya gelişten kasıt, ‘Hazreti İnsan’ olmak… Her gün bir öncesine göre, daha iyi olmaya çalışmak.


Efendim, insan artı puan aldıkça kendini daha huzurlu, mutlu hissediyor. Eksi puan alınca negatifle donanıyor. O zaman huzursuzluklar, sıkıntılar başlıyor, kendi cehennemini yaşıyor. Artı puana ‘Nurlanma’ da diyebilir miyiz?


Sabri Tandoğan: İnsanlar iyi güzel, hayırlı bir yapınca, bir pozitif elektrikle donanırlar. Onun dindeki adı nur oluyor. İnsan hayatında gelgitler olunca, artı elektriği eksi elektrik alıp götürüyor. Çok nadir bazı insanlar, hep müspet yolda giderler, pozitif elektrik toplarlar. Nur üstüne nur toplarlar. (Nurun ala nur)


  Efendim, insan kafasından geçen düşüncelerden de sorumlu mudur?


Sabri Tandoğan: İçimizden geçen pozitif veya negatif şeyler gerçekleşir. Düşüncelerimizden de sorumluyuz. İnsanı hayatta mutlu veya mutsuz eden kendi düşünceleridir. Düşünce, insanı Allah’a götüren en güzel yoldur. Düşünce insana insan olma haysiyetini kazandıran en güzel durumdur. İnsanlar, düşüncelerinin temizliği, güzelliği, büyüklüğü oranında yücelirler. Düşünmeyen insan ‘belhum adâl dir. (Hayvandan daha aşağı.) Ben düşündüğüm kadar insanım.


Efendim, şikâyet etmek de bir nevi kadere itiraz mı?


Sabri Tandoğan: yavrum meselâ sürekli eşine itiraz etmek kadere karşı gelmektir. Bir insan sürekli eşini hor görüyor, aşağılıyor. Evini beğenmiyor, çocuğunu beğenmiyor... Bunlar hep nefsin oyunları. Bizi içimizden oymak için. Hâlbuki “Allah’ım ben lâyık değilim. Ama sen bana sırtımdaki bu elbiseyi verdin. Ben lâyık değilim ama gül gibi, tertemiz bir eşle oturuyorum.” diyemediğimiz zaman, bunların faturasını çok ağır ödüyoruz. Nefs, kendi çirkin fiillerini çok güzel gösteriyor.


Eşini küçük görenler, iyi düşünsün. Güzel, güzeli buluyor, çirkin, çirkini buluyor. “Allah, habis erkekleri habis kadınlar için yaratmıştır.”


Şikâyet yok. Kimi kime şikâyet edeceğiz. Yan ama tütme.” Hayatta en aptalca şey, 1. Şikâyet etmek, 2. Münakaşa etmek. Herkesin görüşü ayrı ayrı… İslâmda münakaşa yoktur. Birisi size fikrini soruyor. Samimi ise söyleyeceğiz. İnanır, inanmaz, kendi bileceği iş.


Efendim, toplumumuzda en çok münâkaşa konusu olan hususlardan biri de örtünmek. Bu konuda duruşumuz nasıl olmalı?


Sabri Tandoğan: Kur’an-ı Kerim’de ‘Nur Suresi’ nde tesettür emri vardır. İdeal olanı örtünmektir. “Bu asırda örtünmek mi olurmuş?” dersek, kâfir olarak ölürüz. Kimseyi hor, hakir görmeyin. Kimin içinde ne var, bilemiyoruz.


Efendim, dua ederken ölçümüz ne olmalı? Bazen kalbi kırılan bir insan, ağlayarak dua ederse (bu beddua da olabilir) duası kabul olur mu?


         Sabri Tandoğan: İnsan bir duygu jeneratörü… Ağlayarak yapılan bir duayı, bütün kâinat duyar. Artı elektrik halinde de, eksi elektrik halinde de, bütün kâinat etkilenir. İmkân nispetinde, Ya hayır söyle yahut sus.” ölçü bu... Allah bize hayat boyu hayır söylemeyi, hayır işitmeyi nasip etsin.


Âmin.


Sabri Tandoğan: Bir Hadis’i Şerif’te, “Allahım, düşünmeyen kafadan, hissetmeyen kalpten ve gözyaşı dökülmeyen gözden sana sığınırım.” buyruluyor. Gözyaşı çok asil, çok yüce bir duygudur. Gözyaşlarımızı da çok ucuz akıtmayalım. Bir şair,


 “Dur... Ağlama yavrum,


Ben ettim, sen etme,


İnsana lâzım oluyor,


Gözyaşlarını tüketme...”


diyor. Gözyaşını dikkatli kullanmak gerekir. Olur olmaz her şeye ağlamak da, gülmek de yanlış. İnsan vakarı ile bağdaşmaz. Her şey yerli yerinde güzel... Güzel bir espri olur, güleriz. Ama onu da çok ölçülü, itinalı kullanmak gerekiyor.


Efendim, ibadetlerimizin Hak katında makbul olması için ne yapmamız gerekir?


Sabri Tandoğan: Tasavvufun gerçek büyükleri der ki, “Aman yavrum, ibadetten önce, helâl kazanç…” En önemli kural budur. Doksan dokuz helâle bir haram katarsan, doksan dokuz helâlin hayrını görmezsin. En büyük ibadet, helâl kazançtır. Her an, nerede olursak olalım, kendimizi Hakk’ın huzurunda bilelim. Onlar, bunlar eğriymiş, bize ne... Biz doğru olalım. Mahşer günü, herkes kendi hesabını vermeyecek mi?


Dokunduğumuz her şeye Allah’a dokunuyormuş gibi dokunalım. Her şeyde mevcut olan Allah’tır.


Sabahleyin yatağımızdan kalktığımızda, acaba benden kötüsü var mı? diye düşünelim. Eğer biz bu dünyada cennet hayatını istiyorsak, her an Allah’ın huzurunda olduğumuzu bilelim.


Sabır, dinin yarısıdır. Sabır olmadan, hiçbir konuda bir adım gidemeyiz. Valery, “Deha dikkattir.” demiş.


Biz bu dünyaya yontulmaya geldik. Adam olmaya geldik.


Efendim, adam olmak için, manevi mertebelere erişmek için neler yapılmalı. Bunun kuralları nedir?


Sabri Tandoğan: Manâ âleminin kanunlarına riayet edilerek, her mertebeye erişilir. Bu kurallar nedir? Bir insanın tekâmülünde dış şartlar da gerekli, şartlar da gerekli. Bahar çiçeklerinin açması için dış ortamda saygı, sevgi, zarafet, güzellik, edep, hayâ, incelik olması lâzım. İç şartlar ise, insan kesin olarak yönünü belirleyecek. Bir insan hem şeytanla hem melekle dost olamaz. Hem namaz kılacağım, oruç tutacağım, hem de teklif gelince rüşvet yiyeceğim. Bu olmaz. Rızkı helâlinden yemek birinci şart. İslâm yoluna giren bir insan haram yiyemez, hırsızlık yapamaz, rüşvet alamaz. Her an tetikte, dikkatli ve uyanık olacağız, nefsimize uymamak için. Edepli olacağız, herkese karşı, tek istisna olmadan bütün bitkilere ve eşyaya karşı... Giderken masaya çarparsak dönüp özür dileyeceğiz. Kelâma dikkat edeceğiz. Kimseyi kırmamaya, incitmemeye çalışacağız. İslâmi edebe uygun davranmaya çalışacağız. İslâmi edep başka hiç bir yaşama üslubunda yok. Herkesten fazla saygıyı eşimize gösterelim. Mütevazı olalım.


”Miskin Yunus sen seni,


Bir adam mı sanırsın?


Halini miktarını,


Bil derlerse ne dersin?”


Tasarruflu yaşamak gerekiyor. Bir kap yemek yiyelim. Mümkün olduğu kadar insanlarla diyalog içinde olalım. Ayrımcılık yok. O Müslüman, bu değil, o onu tutuyor, bu tutmuyor... Herkes, bu bir sarhoş da olabilir, bizim nazarımızda ‘Efendi Hazretleri’ dir.


                  Kimseyle münâkaşa etmeyelim. İslâm’da münakaşa yasaktır. Herkesle tatlı, yumuşak bir diyalog içinde olalım. Annemizle, babamızla, komşularımızla, çocuklarımızla, eşimizle... Bu şartlar yerine getirilirse, evliya olmayacak insan yoktur. Bunu ancak Allah’a, Kur’an’a âşık olanlar yapabilir.


Efendim, hoca-talebe ilişkisinde ölçü nedir?


Sabri Tandoğan: Hoca-talebe ilişkilerinde karşılıklı sevgi, saygı şarttır. Hoca, talebesini sevecek. Talebe de hocasını sevecek, saygı gösterecek. Talebenin bir hatasını hocası işlemiş gibi madden ve manen sorumlu oluyor. Öyle hocalar var ki, talebesinin işlediği hatadan hastalanıyor. Hatta ölenler var. Manevi hayatta bazı şeyleri işitmeye ve görmeye mesafeler engel olmuyor...


Birine söz verdiğimizde, Allah’a söz vermiş gibi davranalım. Randevularımızda son derece dikkatli olalım. Kimseyi bekletmeyelim. Bir Hadis-i Şerif, “Zamana sövmeyiniz; Zaman, Allah’ın kendisidir.” der. Zaman kavramını boş zamanlarınızda düşünürseniz, insan akla hayale gelmedik noktalara gelebilir.


 (Hocamız bizlere daima güzellik avcısı olmamızı öğütler.)


Sabri Tandoğan: Her an bir güzelliği yakalamak üzere hazır olmalıyız. Bazen öyle güzel bir söz işitiriz ki... Her an yanımızda kâğıt kalem bulunduralım. Duyduğumuz güzel sözleri not edelim.


 “Söyleyene bakma, söyletene bak.”


Dolmuşta, otobüste, trende, vapurda, televizyon seyrederken, her an yepyeni bir fikre, harikulade güzel bir söze rastlayabiliriz. An kavramı son derece önemli. Dalgın olunca güzellikleri kaçırıyoruz. Mahrum kalıyoruz. Bütün kâinat kitap... Üç tane kitap var: 1. Kur’an-ı Kerim, 2. Kâinat kitabı, 3. Diğer kitaplar. Asıl okumak hayatı okumak, insanları okumak... Diğer kitaplar, kâinat kitabını okumak için birer vesiledir. İnsan var yirmi bin kitap okumuş, hayatı anlamamış. İnsan var okuma yazması yok. Ama hayatı okumuş, insanları okumuş. Kalem, kâğıt olayı çok boyutlu bir şey. Bize düşen, yanımızda kâğıt, kalem bulundurup, güzel bir söz işittiğimizde onu not etmek, hem de kâinat kitabını okumak. Bilgi yönüyle, estetik yönüyle, düşünce yönüyle okumaya çalışmak...


 (Değerli Büyüğümüzün sohbet toplantılarında, her katılımcı, bir hafta içinde yaşadığı, gözlemlediği ilginç olayları, çıkardığı dersleri, düşüncelerini paylaşır.)


Sabri Tandoğan: Bütün mesele mutluluğu, güzelliği kendi içimizde yakalayabilmektir. Biz bakmasını bilirsek çok şey okuruz. Her zerreden zikreden Allah’tır. Kitaplar güzel ama kitapta kalmayalım. Mühim olan bu mübarek toplantılara hayatın içinden yakaladığımız güzellikleri getirmek...


 “Kitap bir merdivendir...”


 “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi…”


O göze sahip olmak önemli... Japonlar, bahar çiçekleri yeni açtığı zaman, sabaha kadar o ağacın yanında ibadet ederlermiş, zikir yaparlarmış. Her yerde güzellik var. Mühim olan güzellik avcısı olabilmek… Yazın ayrı, kışın ayrı, ilkbaharda ayrı, sonbaharda ayrı güzellik var.


Güzellik, kâinatın altın anahtarıdır. O anahtarla gönül kapılarını açın.


 (Hocamız barış dolu, huzur dolu bir yaşamın yollarını bizlere sunar.)


Birbirimize kırılmak, darılmak için bahaneler arıyoruz. Kafaların içi pırıl pırıl olmadıkça, mücadeleden, kavgadan uzak kalmayacağız. Yarına çıkacağımız belli değil. Mademki misafiriz bu dünyada... Peygamberimiz (s.a.v) gece yatarken şöyle dua eder, “Allah’ım beni bir an bile nefsimle baş başa bırakma.”


Her durumda nefs, insanı fıtri yolundan ayırıp, nefsin bataklığında süründürmeye mahkûm ediyor. Mümkün mertebe sabır, şükür, kanaat, tevazu zırhına bürünmek gerekiyor.


  Yaptığımız ibadetlere güvenmemek gerekir.


Sabri Tandoğan: Ben namaz kıldım ama acaba kabul edildi mi? Daima kontrolü elde tutmak gerekiyor. Aksi halde nefs bizi sürükler. Nefsin kışkırtıcılığından, Allah’a sığınmak lâzım…


Dedikodu yapılan ortamdan melekler uzaklaşır.


Bazı insanların meşgalesi, dedikodu… Onlarla olunca da çok dikkatli olalım. Dedikoduya fırsat vermeyelim. Kontrolü elde tutalım. Bunu yapamazsak, nefsimizin elinde oyuncak oluruz. Allah cümlemizi şeytanın oyunlarından kurtarsın.


 (Her güzellik bir çilenin emeğin ürünüdür.)


Çile çekmeden tekâmül etmek, olgunlaşmak mümkün değil. Çile çekmeden manâ iklimlerinde kanat açmak olmuyor. Çile çekmeyen insan iyi bir hamal bile olamaz. Tekâmülün, olgunluğun yolu çile çekmektir.


   Efendim, elektriğin sırrı Nur Suresi’nde imiş. Kur’an’da birçok sırlar mevcut. Allah çalışanlara sırlarını ifşa ediyor mu?


Sabri Tandoğan: Elbette, her şey mümkün hayatta… Yeter ki aşkla isteyelim, kelleyi koyalım. Bir insan kafasına bir şey koysun, onu yapar. Edison, elektriği bulmak için iki yüz bin deney yapmış. Öldüğü zaman yastığının altında Kur’an-ı Kerim bulmuşlar ve Nur Suresi’nin arasında bir cetvel varmış. Elektriği bulana kadar her gece Nur Suresi’ni okumuş.


Kur’an-ı Kerim’de bir Ayet-i Kerime Ve denizler yanardı.” diyor. İslâm adlı bir dergide Yüksek Mühendis Sadettin Raslan, bu Ayet-i Kerime’nin mealini açıklıyor: “Bazen okyanuslarda öyle büyük, öyle çılgınca fırtınalar olur ki, dalgalar gökyüzüne yükselir. Şiddetle birbirine çarpar. Suyu meydana getiren 1 molekül oksijen, 2 molekül hidrojen ayrışır. Birinin vasfı yanıcı, diğerinin vasfı yakıcılık. Bir yanıcı, bir yakıcı bir araya gelince, yangın çıkar. Bazen okyanuslarda görülür. Gökyüzüne alevler yükselir.”


            Hayat bin bir sırla doludur. Valery’e sormuşlar, “Deha nedir?” “Deha dikkattir.” demiş. Newton, elma nasıl düşüyor diye düşündü ve yer çekimi kanununu buldu. Bizim kendimizde geliştirmemiz gereken ilk husus, ‘dikkat’ olayıdır.


Dikkat unsurunu nasıl geliştirelim?


Sabri Tandoğan: Her şeye dikkatli olmak için gayret edelim. Boş zamanlarımızda resim çizelim. Model üzerinde resim yapmak, dikkat olayını çok geliştirir. Bir çay bardağını çizin. Elinize bir form vererek, çizmeye çalışın.


Japonlar için her şey önemli. Ne yaparsak yapalım onu en güzel yapalım... İnsanların anlatamadıklarını da anlamaya çalışalım. Her an kendimizi aşmaya çalışalım. Hayat olayları birbirine bağlı.


Asla ümidimizi kaybetmeyelim. İyiye, güzele, doğruya atacağımız her adım bizi mânâ âleminin güzelliklerine yaklaştıracak, huzurun, mutluluğun ışıkları tüm varlığımızı saracak. Taze civan oldum ben.” diyeceğiz tıpkı Yunus gibi.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]