—Efendim, hayat olayları karşısında paniğe kapılmamak için neler tavsiye edersiniz?
Sabri Tandoğan: Kur’an-ı Kerim’de hepimizi her gün düşündürmesi gereken bir ayet var, “Allah her an yeni bir şe’n üzeredir.” Her an yepyeni bir oluşum bizi ve herkesi bekliyor. Bu nedenle hepimiz her an, her şeye hazır olmalıyız. Ölüm de dâhil, hastalık, parasızlık, işsizlik, yanlış anlaşılma, iftira bizleri her an bulabilir. Bunun gibi daha nice olaylar her an karşımıza çıkabilir. Bugün tuzumuz kuru olabilir, yeme içme, giyinip kuşanma, oturup kalkma problemlerimiz olmayabilir. Ama yarın neler olacak bilmiyoruz ki. Bu nedenle hepimiz hayat olayları karşısında son derece dikkatli, uyanık olmak zorundayız. Bir anda, hem de hiç beklenilmeyen bir anda her şeyimizi kaybedebiliriz. Bu nedenlerle hayat yolunda daima dikkatle, itina ile, edeple, saygıyla yürümeliyiz.
— Efendim, sürekli abdestli olmak da bizi paniğe düşmekten korur mu?
Sabri Tandoğan: Münir Bey derdi ki, “İmkân nispetinde abdest alın.” Abdest alırken etrafımız meleklerle doluyor, yani meleklere çağrı oluyor. Su ile abdest alma imkânımız yoksa teyemmüm ile abdest alalım. Abdestli olmak bizim edep yolunda daha dikkatli, uyanık olmamızı sağlıyor.
— Efendim, edep yolunda dikkatli olmakla neyi anlatmak istediniz?
Sabri Tandoğan: Yavrum biz bu dünyaya gönderildik. Burada yaşamaktan kasıt, yetişmek olgunlaşmak… Meselâ Allah esirgesin, birden bir hastalığa yakalandın. Hastaya kim bakar. Doktor. Gideceksin, doktor sana tedavi yöntemini anlatacak, onu uygulayacaksın. Sonra gerisini Allah’a bırakacaksın. Önüne gelene hastalıktan bahsetmeyeceksin. Düşünmeyeceksin bile. O misafirdir, gelir, geçer diyeceksin. Bu bir edeptir. Veya maddi sıkıntı yaşıyorsun. Aynı şekilde, onu da edeple karşılamak gerek, hani eskiden duvarlara asılan Hat yazıları vardı. “Bu da geçer, Ya Hu…” Biz de öyle diyeceğiz. O maddi sıkıntı da gelip geçici bir misafir, hastalıklar da… Asla şikâyet yok. Edeple, incelikle, onları karşıladığın zaman, bir müddet sonra onlar da gidiyorlar. Allah da kulunun teslimiyetine mukabil ona ecirler ihsan ediyor. Bu işler böyle yavrum.
— Efendim, bu yolda yürürken feyz almak gerekiyor sanırım. Nasıl feyz alınır?
— Feyz, Allah yolunda yürümek, Allah’ın emirlerini imkân nispetinde yerine getirerek, manen tekâmül etmek. Feyzin kaynağı Allah. Ancak gönlü temiz olanlar, Allah ve Peygamber aşkı ile dolu olanlar Feyz-i İlahiye ulaşırlar.
— Teslimiyet gerekli mi?
Sabri Tandoğan: Allah’a teslim olmak demek, her bakımdan teslim olmaktır. Teslimiyet halinde şikâyet yok. Hani bir türkü var, “Ne gelirse Haktandır.” Burada tam bir teslimiyet var. Kayıtsız şartsız… Sonra bunun arkasından bir neşe, mutluluk hali geliyor, “Şinanay yavrum, şinanay nay…”
— Teslim olabilmek, manevi neşeye erişebilmek için bazı çilelere katlanmak mı gerekiyor?
Sabri Tandoğan: Çile çekmeden tasavvuf yaşanmıyor. Bu çileyi hoş karşılamak, hatta teşekkürle karşılamak lâzım. Çile ya açlıkla oluyor, ya parasızlıkla oluyor, ya çevredeki insanlar sizi hor görüyor, itiyor, kakıyor. Ya uykusuzlukla oluyor. Ne diyor Yunus Emre, “Hak’tan gelen şerbeti, içtik Elhamdulillah.” Bazıları içmem diyor. Eee içme… O zaman olgunlaşamazsın. Hayatta lüzumsuz, sebepsiz hiçbir şey yoktur. Gök gürültüsünde de bir ikaz, bir alarm veriliyor. Kendinize gelin deniliyor.
---Efendim, bazen yaşadığımız çok güzel, durumlar oluyor. Bunu birine anlattıktan sonra o güzellik kayboluyor. Bu neden oluyor? O güzelliği kaybetmemek için ne yapalım?
Sabri Tandoğan: Yavrum manevi hayatın öyle incelikleri var ki… Bize bir manevi ikram verildiğinde, onu şükranla karşılamak ve hiç kimseye anlatmamak lâzım. “Sükût olsun sana tevhit.”
— Anlıyorum efendim.
(Değerli büyüğümüzün hayat karşısında duruşumuzla ilgili inci kıymetinde nasihatleri devam ediyor.)
Sabri Tandoğan: Bizi yolumuzdan hiçbir şey döndürmeyecek. Başkaları ne düşünürse düşünsün. Bazıları, başkalarının vereceği hükme göre kendilerine değer biçiyorlar. Demek bende iş yok ki benden uzaklaşıyorlar diyor. Bu çok yanlış. Başkalarına göre kendimize değer biçmeyelim. Ebu-Leheb Peygamberimizi görebildi mi? Bir manevi büyük bize ayna olmazsa, biz de kendimizi göremeyiz.
Kur’an-ı Kerim, “Biz yeryüzünü size musahhar kıldık.” diyor. Yani gezin, dolaşın, insanlarla tanışın. İnsan ünsiyetten kesilirse, insanlıktan da kesiliyor. Keşke mümkün olsa da yeryüzündeki bütün insanlarla görüşsek.
—Her insanla diyalog kurulabilir mi?
Sabri Tandoğan: Her insanla diyalog kurulabilir. Şartı şu, kendi benliğimizi bir tarafa koyacağız. Nefsler çarpışınca diyalog kurulamıyor. Ben kiminle konuşursam, çekiveriyorum kendimi. Yalnız o karşımdaki insan kalıyor. Bütün mesele nefsaniyetimizi kenara koymak, bunu yapınca geçinemeyeceğimiz kimse kalmaz. Bütün insanları kendimize dost, arkadaş, sevgili bilelim. İnsanları şu ırktan, şu dinden, şu milliyetten diye genel olarak gönülden çıkarmak, refüze etmek bize yakışmaz. “Elhamdulillahi Rabbül Âlemin”, “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd ederim” buyruluyor. Dikkat edin burada yalnızca Müslümanların denmiyor. İslâmı tekel altına almayalım. Ve kendi duygularımızı, kendi içimizdeki güzellikleri de daracık kafesler içinde sınırlamayalım. Evrensel bir boyuta ulaşalım. Öyle bir sevgiye ulaşalım ki, yeryüzündeki bütün insanlar, hayvanlar, bitkiler, bütün cemadat, eşya, o sevginin sınırları içine girsin. İşte o, ‘Muhammed-i Aşk’ oluyor. Allah cümlemize nasip etsin... Âmin...
Yeryüzünde ne kadar insan varsa hepsi bizim akrabamız, kardeşimiz. Bunların arasında azgınlık içinde olanlar var. Onlar da gene bizim kardeşimiz. Onlar için de yine biz dua edelim. “Allah’ım, onların içinden bu azgınlığı al, İslâmî inceliği, hassasiyeti ver.” diyelim. Kimseye kin, hınç beslemeden... Çünkü kin, bizim iç dünyamızdaki güzellikleri kurutur. Yok eder. Aşırı sıcaklar nasıl otları kurutur, ağaçları kurutur, insan gönlü de öyle... Kin ve nefret, kurutucu bir güneş gibi oluyor. Mümkün olduğu kadar kalbimizi, kafamızı temizleyelim.
(Huzursuzluğunun sebebini ailesine bağlayan bir gence, hocamın nasihati)
— Biz, mutsuzluklarımıza, başarısızlıklarımıza, öfkelerimize hep dışarıdan bahaneler arıyoruz. İşte benim babamın mesleği şu olsaydı ben başka olurdum, falan, filan... Bunlar, hep bizim cehaletimizi, basitliğimizi gösteriyor. Biz şu veya bu ailenin çocuğu olmuşsak, ailemizi hor, hakir görmeden onları aşmaya çalışmalı... Veya doğduğumuz milletin kusurları varsa, onları aşmaya çalışmalıyız. Yoksa beddua etmekle hiçbir şey olmaz. Huzursuzluğumuzun sebebi, Allah’tan, Kur’an’dan, Peygamber’den uzaklaşmamızdır. Bizim gerçek sevgilimiz Allah, Peygamber, Kur’an... Biz niye onlara gitmiyoruz. “
(İşyerinde sorun yaşayan bir kardeşimizin sorusu üzerine hocamızın verdiği cevap)
— Eğer bizler gerçek Müslümanlar olabilsek, kimse iş hayatında bizimle alay edemez. Kimse bize bir şey yapamaz. Biz her zaman pırıl pırıl, tertemiz yaşayalım. Her hareketimizde evrensel olalım. Dua ederken, bütün kâinattaki kardeşlerimize de gönderelim. Neden, Edison’un da, Beethoven’in de ruhlarına Fatiha göndermeyelim. Bu evrenselliği bütün hayatımıza teşmil edelim. Bütün insanlar kardeştir.
— Hayat karşısında nasıl tavır alalım?
Sabri Tandoğan: Yedi milyar ayrı görüş olabilir. Dört büyük imamın ortaya çıkışı, İmam-ı Âzam Ebu Hanife Hazretleri, İmam-ı Şafii Hazretleri, İmam Mâlik Hazretleri, İmam Hanbelî Hazretleri… Biz araştırma yapıp bu büyük imamların yaşayışını, ahlakını etüt edip onların yüz binde biri kadar olabilmeyi hayatımızın en büyük şerefi kabul edip çalışmamız gerekirken, onlara sırt çevirmek, hayat realitesine nefsin gözüyle bakmaktan başka nedir?
“Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan,
Şer’an evliya olsa, hakikatte asidir.”
(Kimin içinde ne var bilinmez)
Gece, nice hafız hanım horul horul uyurken, bazı genel evdeki kardeşlerimiz gece abdest alıyorlar, sabaha kadar namaz kılıyorlar. “Allahım bu rezil hayattan bizleri sen kurtar.” diye ağlayarak dua ediyorlar.
Hayat yalın kat değil. Her şey iç içe... Yunus diyor ki, “Seni deli eden şey, yine sendedir, sende”. (Mühim olan içimizi temizlemek)
— O içimizdeki ifriti bir gül haline getirebilmek... O iblis hepimizin içinde var. Onu Müslüman edebilmek, Hz. Peygamber’in istediği kimliğe kavuşturabilmek...
(Kibir, gurur bize yasak)
— Bizler zavallı, gariban insanlarız. Hele kibirli olanlar, ne kadar zavallı insanlar... Acizliklerinin farkında değiller. Allah onlara da, akıl, fikir, izan versin. Onlar da İslâmın güzelliğinin farkına varsınlar.
— Efendim, kazancımız nasıl bereketli olur?
Sabri Tandoğan: İşimiz ne olursa, biz hüsnüniyetle, aşkla, şevkle çalışırsak, kazancımız bereketli olur.
Karar verirken, sırtı terlemeyen, enine boyuna düşünmeyen hâkimin aldığı para haramdır.