subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt XIV                                                                          Sabri Tandoğan

 

Fenerbahçede Bir Yaz Akşamı

Yazmak, yaşadığımız  anı  geleceğe  taşımak  oluyor. Aldığım notları okuyunca, o anları tekrar yaşamış gibi oluyorum. Bu da insana ayrı bir mutluluk ve heyecan veriyor. Paylaşınca da mutluluklar çoğalıyor hâliyle… Dilerseniz şimdi birlikte, İstanbul’da, Fenerbahçe’de yaşanmış bir yaz akşamına gidelim.


Deniz alabildiğine mavi, gökyüzü mavi, sarı, pembe karışımı renklerde… Denizin açıklarında tekneler, motorlar, yelkenliler süzülüyor. Sarı ufuk çizgisinin ardından adaların silueti hayâl meyâl görünüyor. Fakat ne yazık ki, bu güzel mekânda artık huzur içinde oturup sohbet etmenin pek imkânı kalmamış. Çünkü etrafta adına müzik denilen, kulak tırmalayan gürültüler buna imkân vermiyor.


            Bir ara nasıl olduysa müziğin sesi kısıldı. Dalgaların kıyıya vuran sesini işitmeye başladık. Hatta denizin üzerinde uçuşan martıların kanat seslerini…


Sabri Tandoğan: İşte gerçek müzik bu dalgaların sesi. Gerçek müzik insan ruhunu arıtıyor, temizliyor, saflaştırıyor. Allah’a yaklaştırıyor. Beethoven öyle, Bach öyle, Mozart öyle, Itri öyle, Dede efendi öyle…


Efendim, doğadaki seslerin ilâhi bir yönü var mıdır?


Sabri Tandoğan: Vardır da, her insan onu algılayamaz. Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kutsi Tecer, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve daha birçok şair, çok güzel şiirler yazmışlar. Ama kaç kişi onların bir mısraını biliyor? Itri’yi, Dede Efendi’yi dinleyen kaç kişi var? Algılayabilmek meselesi… Herkes algılayamıyor. Görebilmek de ayrı bir şey… Herkes bakar, ama göremez. Ebu Cehil çok akıllı bir adamdı. Ama Peygamber Efendimiz’in güzelliğini görmek istemedi. Sürekli ona kötülük yaptı.


—Benlikten mi göremedi, içinde benlik olan bir kimse görebilir mi?


Sabri Tandoğan: Hayır göremez. Görmek için ayna olmak lâzım. Ayna silindikçe parlıyor. İç dünyamız da öyle.


—İnsan gayret ederse iç dünyasını temizleyebilir mi?


Sabri Tandoğan: İç dünyamızı temizlemek, şahsi gayretle olacak bir değil. Ancak manevi bir büyüğün himmeti, duası ile olur. Bir manevi büyüğün himmeti olmayınca arınma, temizlenme olmuyor. Manevi büyük dua edecek, Allah’tan, Peygamber’den onun için yardım isteyecek.


—Efendim, bir manevi büyükten, nasıl himmet istenir?


Sabri Tandoğan: Ona hizmet edeceksin. Onun dediklerini harfiyen yerine getireceksin. Can-ı gönülden, gece demeden, gündüz demeden, o ne vermişse onu yapacaksın. Çünkü o işi senin tekâmülün için sana vermiştir. İsterse başkasına da yaptırabilir o işi.


—Adam olmak öyle kolay olmuyor demek…


Sabri Tandoğan: Şu hayatı adam gibi  yaşamak çok ince bir sanat… Adam gibi yemek, içmek, kazandığın parayı adam gibi harcamak çok zor… Hepimiz bu yaşa geldik. Bundan sonraki hayatımızı saygılı yaşayalım. Yapacağımız tek şey Allah yolunda, Peygamber Efendimiz’in yolunda tertemiz yaşamak, kendimizi, yakınlarımızı korumaya çalışmak.


—Ümidimizi kaybetmeyeceğiz efendim…


Sabri Tandoğan: Hayatta en büyük günahlardan biri, ümitsizlikmiş. Son nefesimize kadar, biz ümit içinde yaşayacağız. Bugün şartlar kötü olabilir, ama yarın her şey değişebilir. Çıkmaza girdiğimizi hissettiğimiz an, Allah’a sığınıp, Onun yardımını beklememiz lâzım. Hiçbir şey imkânsız değildir. Yeter ki biz Allah’a sığınıp, çaba gösterelim. Allah’ın yardımı gelir.


—Efendim, sizce hayatta başarılı olmanın sırrı nedir?


Sabri Tandoğan: Hayatta başarının şartı, insanlarla güzel diyalog içinde olmaktır. Meselâ esnafsınız, müşteri ile diyalog kurarken para pul düşünülmeyecek. Sadece onu memnun etmek, tatmin etmek düşünülecek.


—İnsanları memnun edebilmek için de onları anlayabilmek, tanıyabilmek gerekir.


Sabri Tandoğan: İnsan dünyaya geliyor. Annesi, babası oluyor, eşi oluyor, komşuları, arkadaşları oluyor. Acaba biz çevremizdeki bu insanları anlayabiliyor muyuz? Atilla İlhan,


“Anladım imkânsız şey


Bir insanın bir başka insanı anlaması…”


diyor. İşte önemli olan bu… İnsan Allah’tan geldi, Allah’a gidiyor. İnsan sadece et ve kemik olan bir varlık değil. İnsan aynı zamanda duyan, düşünen, hisseden bir varlık. İnsan, daima çözülmesi gereken, halledilmesi gereken bir varlık. Hayata anlam veren de bu.


(Hocamız hayatın her alanında, karşılaştığımız her olayı, her durumu sorgular, bir ibret, bir sonuç, bir ders çıkarır. Bizlere bu şekilde neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, hayatın içinde, olayların içinde öğretir. Onunla geçirdiğimiz her an yeni bir şeyler öğrenme şansına sahip oluyoruz. Çok şükür.)


Hayatın getirdiği problemlere, acılara yaklaşım çok önemli… Demin bir çocuk yere düştü, anne panik içinde. Olabilir, çocuk düşebilir, dizi kanayabilir. “Olabilir.” Diyecek, çocuğu sakinleştirecek. Ama telaşlı yaklaşımı ile anne çocuğu daha baştan çok ürküttü. O yüzden çocuk ağlamaya başladı.


Gerçek kültür, hayat olayları karşısında doğru tavır almaktır. Her an hayattan bir ders alacağız.


—Aklı olan daima şükreder.


Sabri Tandoğan: Biz Allah’ın varlığına şükredince, huzur ve sükûn buluyoruz. Allah, herkesi inancında da, inançsızlığında da serbest bırakmış. İnsanların cennete gitme veya cehenneme gitme özgürlüğü var. Bu dünya adam olana, aklı olana bir cennet Ama aklı olmayana cehennem…


(Hocamızın eşyaya duyduğu saygı, sevgi o derece ileri ki, zaman zaman gardırobunu açar, elbiselerini okşar, onlara güzel sözler söyler. Hep bir düzen, tertip içinde onları muhafaza eder. Bu ihtimam sadece eşya için değil her zerre için de geçerli.)


Eşyaya saygı duymayan bir insan, hayatta hiçbir şey öğrenememiş bir kimsedir. Biz eşya diyoruz ama acaba o eşya mı? Hakiki mahiyetini bilmiyoruz. Bir gün Peygamber Efendimiz camide vaaz ederken, artık ayrılık vakti geldiğini ima etmiş. Peygamberimizin oturduğu kürsü ağlamaya başlamış. Demek o tahta kürsünün bir duyarlı yönü var.


Yunus, “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi.” diyor. O göz olmayınca her şey anlamını kaybediyor.


Biz dünyanın alâyişine kapılıyoruz. Maneviyattan uzaklaşıyoruz. Dünya hayatı bir oyun. Biz bu oyuna kendimizi kaptırmayalım. Dünya hayatı geçicidir. Nedir dünya? Mal, mülk, şehvet, şöhret, çocuk... Hepimiz imtihandayız. Kimisi sağlıkla sınanıyor, kimisi hastalıkla, kimisi fakirlikle sınanıyor. Kimisi varlıkla, bollukla... Biz bu imtihanlardanz akı ile çıkmaya çalışalım. Allah, cümlemize nasip etsin.


—Âmin.


(Güneş çekiliyor... Dalgalar sert vuruşlarla kıyıları dövüyor. Ufuk çizgisi yavaş yavaş kayboluyor. Deniz ve gökyüzü lacivert giysilerine bürünüyor. Koyu lacivert bir akşama girerken sohbetimiz şiirlerle devam ediyor.)

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]