subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt XIV                                                                          Sabri Tandoğan

 

Fıtrat Üzerine Sohbet

Hocamızla görüşmek, sohbet etmek, müşküllerini çözmek, kafalarındaki sorulara cevap bulmak isteyen dostlarla, değişik mekânlar da buluşuyoruz. Birlikte yemek yenir, çay içilir, sohbet edilir. Yine böyle bir günde Göksu Restoran’da bir sohbetten aldığım notlar…


-  Efendim, fıtrat nasıl korunur?


Sabri Tandoğan: Allah’ın Peygamber’in gittiği yoldan giderek... Elini, dilini, ayağını, gözünü, vücudunu günahlardan koruyarak İyi insanlarla, temiz insanlarla dost olacaksın, paranı dikkatli harcayacaksın. Kimseden ödünç almayacaksın. Gerekirse aç yaşayacaksın, yalan söylemeyeceksin. Biri seni kırdığı zaman ona mesafeli davranacaksın, ama kin, nefret duymayacaksın. Çünkü kin, nefret insanın içindeki güzellikleri alır, götürür. Hayatta en büyük günah, kin nefret intikam duygularıdır. Başkasının günahını biz niye taşıyalım. Allah’a havale edelim. Allah’ın bize verdiği tertemiz emaneti niye kirletelim. Dedikodu yapılan yerden uzaklaşacaksın. TV’de bir film seyrediyorsun. Açık bir sahne çıktı, derhal kapatacaksın. Şu içinde yaşadığımız hayat sırat köprüsü, her an sırat köprüsünden geçiyoruz. Evde, sokakta, yemek yerken, telefonla görüşürken…


-   Efendim, sırat köprüsü denince aklımıza sınavlar dünyasında yaşadığımız geliyor. İmtihan bilincine nasıl erişilir?


Sabri Tandoğan: O an ne yapıyorsak, onu en iyi yapmaya çalışmak... Eskiden keçeciler keçeyi, “Allah Allah!” diyerek göğüslerine vururlardı. Dünkü toplumda dikiş de öyle dikilirdi, ekmek de öyle yapılırdı. Her zikirle yapılırdı. Rânâ ile ben de bulaşıkları zikir ile yıkardık. Hiç yorulmazdık. Bir işi zevkle yapınca, manevi bir güç geliyor, insan yorulmuyor. Madde ile manâ birbirini tamamlar. İnsan dünya hayatında da işini en iyi yapmaya çalışacak. Tevhit olayı çok önemli. Yemeğin malzemelerini almak bir sanat, onu pişirmek bir sanat, onu güzel yemek de bir sanat. Yaşamak bir kompozisyon, bir bütün.


Meselâ şu yediğimiz pide, her zamankinden güzel yapılmış. (Hocam garsonu çağırıyor) Yavrum bu pideyi yapan ustaya teşekkürlerimizi iletir misin? O kadar güzel olmuş ki, onu candan kutluyoruz. Bir pide ancak bu kadar güzel olur. (Garsonun yüzüne tatlı bir tebessüm yayılıyor. “Peki efendim.” diyor. Tebrik mesajımız aşçıya iletiliyor. Biraz sonra pide ustası, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle hocamızın önünde beliriyor. O da yaptığı işten takdir görmüş olmanın mutluluğu ve hazzı içinde hocamıza teşekkür ediyor. Hocamız, güzel sözlerle bir kez daha memnuniyetini belirtiyor. Usta ve garson yanımızdan ayrılırken, sevinç ve mutluluktan gözleri doluyor.)


-   Efendim, güzel yapılan bir işi takdir etmek gerekli mi?


Sabri Tandoğan: Elbette yavrum, gördünüz nasıl mutlu oldular. Fırının sıcağında ayaküstü, zor şartlarda çalışıyorlar. Yavrum bu moral onların tüm yorgunluğunu aldı götürdü.


-     Efendim, bu iltifatlar, ustaya bir ay yeter… (Gülüşüyoruz…) Efendim, Yaşamak bir kompozisyon.” demiştiniz, o kompozisyonun idrakinde olmak için dikkatimizi nasıl geliştirebiliriz?


Sabri Tandoğan: Meselâ çay içerken bütün dikkatini o çaya vereceksin. Her yudumunda ayrı lezzet alacaksın. Yemek yerken, insanlarla görüşürken, sokakta yürürken, alış veriş yaparken…


-  Anı yakalamak mı gerekiyor?


Sabri Tandoğan: Evet. Ahmet Hamdi Tanpınar bir şiirinde, Ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel.” diyor. Meselâ bir kadındaki güzelliği görebilmek o kadar önemli ki, her yüz bir kitap yazar.


 


-  Yüzdeki bütün uzuvlar mı?


Sabri Tandoğan: Tabii. Her biri ayrı ayrı. Burun, ağız, gözler, yanaklar… Her insan bir âlem yavrum. Her insan her haliyle, her hareketiyle bize bir şey anlatır, okuyabilene, anlayabilene…


(Bir arkadaşımızın başından geçen bir hadiseyi anlatması üzerine ...)


Sabri Tandoğan: İmam-ı Azam’ın bir sözünü ilke olarak benimseyiniz. Söylediğiniz her söz doğru olsun, ama her doğruyu her yerde söylemeyiniz.


Yavrum, o saksıyı biraz öteye alır mısın? Kapı açılıp, kapandıkça çiçek inciniyor. Ben onun feryadını duyuyorum.


(Garson, saksıyı kapıdan uzaklaştırır. Çiçek rahatlar.)


İşte, mühim olan o saksıdaki çiçeğin feryadını duyabilmek. Hayat da öyle... Bazı şeyler ihtilaf konusu olabilir. Onu sezdirmeden, şöyle kenara iteceksin.


(Değerli Hocam zaman zaman duygularımızı, düşüncelerimizi net bir şekilde ortaya koymamızı, sözümüzle kalbimizdeki düşünceler arasında birlik olması gerektiğini tavsiye eder.)


        İnsan gönlündekini dile getirmeli, seviyorsa sevdiğini söylemeli veya sevmiyorsa kelleyi de ortaya koyarak, “Ben seni sevmiyorum, çünkü...” diyebilmeli.  Konuştuğunun ve yaptığının yanına yüreğini koymak, yürekten inanmadıkça konuşmamak gerekir. İnanıyorsak söyleyeceğiz. İnanmıyorsak inanmadığımızı söyleyeceğiz. Bu yürekliliği göstereceğiz.


Yapılan her hareketin, edilen her sözün faturasını insana ödetirler. Er veya geç, Allah’ın takdir ettiği zamanda.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]