subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt XIV                                                                          Sabri Tandoğan

 

Medeni İlişkiler Kurabilmek II

(Bir Gönül Dostu, gittiği bir yerde, asabi bir görevliye nazik bir yaklaşımla; işinin ağırlığını kastederek “sizi anlıyorum demesinden sonra görevlinin sakinleştiğini söylüyor.)


Sabri Tandoğan: Bir kimseyle yavrum, bir diyaloga girişeceğin zaman, evvela onunla müşterek bir şey tasarla. Müşterek bir fikir, duygu, düşünce, hatıra… Bir şey. Ama müşterek olsun. Meselâ “Sizi anlıyorum. Size saygı duyuyorum. Sizinle hemfikirim.” dediğin zaman tamam. Yani müşterek bir konuyla başlamak lâzım.


Efendim, iltifatla başlayabilir miyiz? Meselâ çok şıksınız gibi bir şey diyerek.


Sabri Tandoğan: Yavrum o biraz sosyetik, Nişantaşı işi. (Gülümsemeler) Halk işi değil yani. Anadolu’da köylü kadınlar birbirlerine, Ay şekerim, ne kadar şıksın!” demez. (Gülüşmeler) Düşünülürse, herkesle müşterek taraflar bulunabilir. Getirin siz bana bin kişi, sırayla dizin arka arkaya ip gibi, ben o bin kişiyle ayrı ayrı, müşterek taraflar bulabilirim. Meselâ ben artık yılların tecrübesiyle, bir kimsenin Fenerbahçeli olup olmadığını anlıyorum. Bir kimseyle, böyle bir diyalog kurmaya ilk başlayacağım zaman, “Sen de Fenerbahçelisin değil mi?” diyorum. “Hee” diyor. (Gülüşmeler) O zaman, “Biz akrabayız.” diyorum. Bitti işte, bağ kuruldu.


Efendim, müsaadenizle. Şimdi bu kadar güzel izah ediyorsunuz ki insanlar arası ilişkileri, sosyal münasebetleri... Meselâ diyelim ki bir akrabamız var veya arkadaşımız, komşumuz. Diyelim ki size tepeden bakıyor, sizi küçümsüyor, her şeyin iyisine kendini lâyık görüyor. Yani bu tür insanla ilişki sürdürülebilir mi?


Sabri Tandoğan: Bence sürdürülür yavrum. Ama ölçülü, mesafeli ve dengeli bir şekilde. Meselâ ben hayatımda hiç kimseyle merhabayı kesmedim yavrum. Merhaba kesilmez. Ama ben herkesi de evime getirip başköşeye oturtacak da değilim yani müsaadenle. Ama selâmı sabahı kesmem. İlişkimi sürdürürüm. “Merhaba.”, “Merhaba.” “Nasılsın, Fener’in maçları nasıl gidiyor?” filan.


(Konu hayvanların fark edilmeyen özelliklerinden açılıyor)


Efendim, bizim komşunun köpeği vardı. Diyordu ki ben ağladığım zaman o da ağlıyor.


Sabri Tandoğan: İnanırım yavrum, inanırım. Biz hayvanları kendimize göre yorumluyoruz. Çok büyük hata bu. Meselâ hepimiz çocukluğumuzdan beri duymuşuzdur, “Aman canım bırak şu kedileri, kedi nankördür.” Münir Bey diyor ki, “Kedi nankördür demek çok günahtır, kedi mukaddes bir hayvandır, nankör değildir. Kedi, rızkının Allah’tan geldiğini bilir.” Dikkat buyurun. “Rızkının Allah’tan geldiğini bilir.” diyor. Kedi, kendisini sevdirmek istediği zaman sana yaklaşır. Sen sevmek istediğin zaman sana yaklaşmaz. Yani kedi kimseye eyvallah etmez. Ama köpek öyle değil. Bir köpeğin iki kere karnını doyur, ondan sonra tekme at, tükür, küfret, köpek gene gelir sırnaşır. Çünkü iki kere karnını doyurdun ya, onu senden bilir.


Ama ona da yazık değil mi Efendim?


Sabri Tandoğan: Yavrum biz bir şey demedik ki. Tekmelemedik, zehirlemedik. (Gülüşmeler) Kedi diyor ki, “Benim rızkımı veren Allah’tır. Eyvallah etmiyor. “Sen vermezsen, Allah’ım verir benim rızkımı. diyor. Ancak çok dindar, çok mûtekit insanlardaki k halindeki inançla söyleyecekleri sözü, kedi, fiilen söylüyor. Meselâ rahmetli Rânâ anlatmıştı. Bir n onlara misafir gelecekmiş, karşı taraftan, Rânâ çocuk daha. O zaman İstanbul’da karşı taraftan misafir gelince birkaç n kalınırmış. Adet öyleymiş. Yemekler yapılırmış, yataklar hazırlanırmış filan. Büyükannesi hamur yapıyormuş. Artık herhalde börek yapacak, açma börek. Bir kedileri varmış. Simsiyah Gelmiş, şöyle kuyruğunu kaldırmış, büyük hanıma sürtünmüş. Yani o anda kedi sevilmek istiyor, okşanmak istiyor. O da misafir gelecek diye telaşlı, heyecanlı, “Hadi git pis Arap! demiş. Kedi çıkıp gitmiş, bir daha girmemiş içeriye. Ev halkını özlediği zaman karşı komşunun damına çıkarmış, oradan böyle bakarmış. Bunlar ellerinde et, ciğer, yalvarırlarmış, “Haydi Arap gel, haydi bizi affet, biz kabalık yaptık! Hayır. Bir daha gelmemiş. Çok kırılmış. Söylediği z de bu, “Haydi git pis Arap.”


Hayvan deyip geçiyoruz ama o hayvanların da öyle bir iç dünyası var ki. Onun için bence bir hayvanı kırmanın, incitmenin, üzmenin cezası da ahirette sorulur insandan yavrum. Hayvan deyip geçmeyelim. Çünkü hayatta hayvandan daha aşağı insanlar var. Kur’an’da onlara “Belhüm Adâl” deniliyor. Hayvandan daha aşağı demek…


Biz herkese karşı, bitki, eşya, hayvan, insan ayırımı yapmadan, hürmet, sevgi gösterelim. Yunus gibi, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.” diyelim.


           Bütün hayatını insanca, efendice, gül gibi yaşayanlara ne mutlu. Onlar hem bu dünyada, hem de ahirette cennet hayatı yaşayanlardır. Bizler de edep, incelik, zarafet içinde bir ömür yaşayıp, bütün günlerimizi aşkla, ihlâsla, güzelliklerle doldurup, iki cihanımızı cennet edelim.


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]