Değerli Hocamla geçirdiğimiz her an bir şeyler öğreniyor, bazen notlar alıyoruz. Öğrendiklerimizi, aldığımız notları, zaman zaman fırsat buldukça, değerli dostlarla paylaşıyoruz. İnşallah hayırlara vesile olur.
Saygıdeğer büyüğümüzle birlikte bir bayram sevinci daha yaşamayı Rabbim lütfetti. Bayramın ilk günü, öğleden sonra, Ayten Anne’ye gittik. Ayten Anne’nin Sağlık Sokak’taki evinin önünde arabadan inerken, değerli büyüğümüz dikkatimizi Ayten Anne’nin evinin penceresinden görünen, kuşların üzerine konduğu ağaca çekti. “İşte o ağaç bu!” derken, gözlerimize inanamadık. Çünkü kuşların üzerinde dolaştığı, kocaman yelpaze gibi açılan dallar ve yapraklar gitmiş, yerini gösterişsiz, kuru birkaç ince dal almıştı. İnşallah, baharda o ağacı muhteşem hali ile görmek tekrar nasip olur diye düşünmeden edemedim.
Ayten Anne, bizi yine her zamanki bayram coşkusu ile karşıladı. İçeri girerken herkesin yerine oturmasını bekledi. Ben bu kez farklı bir yere oturmak istedim. Ayten Anne’nin bu değişiklik gözünden kaçmadı. “Senin yerin orasıydı.” diyerek daha önceki gidişlerimizde oturmuş olduğum koltuğu işaret etti. Herkes yerine diyerek, beni eski yerime oturttu. Bu anımsamalar, insanda hoş bir duygu uyandırıyor. Sanki yerimiz bizi bekliyordu ve varlığımızla tekrar mutluluk duydular...
Sohbet sırasında Ayten Anne’den aldığım notlar:
—Müslüman hiçbir şeyi sahiplenmez. Her şeyin emanet olduğunun bilincindedir.
—Allah’ım, hesabını veremeyeceğim hiçbir şeyi bana nasip etme, hesabını soracağın hiçbir şeyi de bize ikram etme.
—Sev, affet, hoşgör, kanaatkâr ve sabırlı ol. Mutlu ol ve hür yaşa.
—”Çok seviyorum” kelimesini yanlız Allah için kullan. Ama sevgimizi gösterelim. Seviyorum de, hoşlanıyorum de...
—“Verirsen alırım, alırsam veririm, çağırırsan gelirim.” dediğimiz zaman olgun insan oluruz. Bizim kullarla işimiz yok. Her şey Allah için.
—Ya Rab! Sana kavuşursam, Senin hoşnut olacağın şekilde geleyim.
—Ne ekersek onu biçeceğiz. Buğday eken, arpa biçemez.
—Huzura tam manası ile gidemeyen huzuru bulamaz.
—Ya Allah, Ya Muhammed... Ver bize tez selamet... İlminle zengin eyle, hakikate ulaştır.
Etrafımızda gerek maddi, gerek manevi güzelliklerden bahis açılması üzerine:
—Allah her şeyin güzelini vermiş. Bizler kâni olmuyoruz.
Bir hanım konuk, Ayten Anne’yi ziyaret ettikten sonra ferahladığını, mutlu olduğunu söylüyor.
Sabri Tandoğan: Bir mübarek insanın yedi mahalleye yararı olur. Bir münafık insanın da yedi mahalleye zararı vardır. Tabiatta çiçeklerin, kuşların, kuzuların yanı sıra yılanlar da, akrepler de var.
Ayten Anne: Onlardan da ilaç yapılıyor. Onların da faydası var.
Sabri Tandoğan: Rahmetli babaannem, çok mübarek bir insan için,”Yavrum, o kırk puşttan, kırk muşta yemiş.” derdi. Kâinatta iyi de var, kötü de var. Herkes kendi fıtratının gereğini yerine getiriyor.
Bir ara, hanımlardan birinin gözleri dalıyor, mahzunlaşıyor. Değerli büyüğümüz fark ediyor. “Niye böyle daldın?” diye soruyor. Meğer geçen yılbaşı gecesi oğlu vefat etmiş. Yedi arkadaşı ile birlikte doğalgazdan zehirlenmişler. Çok acı bir olay, Allah sabır versin.
Sabri Tandoğan: Aman yavrum, olay üzerinde fazla düşünme, fikir de yürütme. Allah verdi, Allah aldı. Ömrü o kadarmış. Allah kendi emrine açık veya gizli itiraz edenlere... MaazAllah... Ben kaç tane evladını kaybeden anne baba gördüm. Üstünde fikir yürütmüş, yürütmüş... Aklını kaybetmiş, kafayı yemiş. Acaba biz, yarın sabah kalktığımızda çayımızı içebilecek miyiz? Her şey anlık. Azize Teresa’nın bir sözü beni daima ürpertiyor. Bazen ağlatıyor. Diyor ki, “Geliniz, bir anımızı imanlı geçirelim.”
Ayten Anne: Nefesi alırız, veremeyiz; veririz, alamayız. O kadar kısa.
Kuşlardan bahsettik. Ayten Anne, “Birazdan gelirler henüz yemek saatleri gelmedi.” demeye kalmadan, bir baktık tek tek gelmeye başladılar. Elektrik tellerine kondular.
Ayten Anne: “Onlardan bahsettiğimizi hissettiler, geldiler.” dedi. Değerli büyüğümüze soruyoruz:
—Efendim, kurbanlıklar kesilirken acı çekerler mi?
Sabri Tandoğan: Hayır, hiç acı çekmezler. Onlar Allah rızası için kurban edildiği için mutlu olurlar. Meselâ bir bayram yaşadığım bir anımı anlatayım. Hiç unutamıyorum. Yıllar önceydi... O zamanlar Selami Çeşme’de kurbanlıklar satılıyordu. Oraya kurbanlık almaya gitmiştim. Dolaştım, dolaştım. Bir kurbanlıkla aramızda bir iletişim oldu. Bana doğru yaklaştı. Sanki “Beni al” diyordu. Onu satın aldım. Herkes kurbanlığını zorla, çeke çeke götürüyor. Benimki kendi kendine yanıma geldi. Peşimden uslu uslu yürüdü. Onu okşadım. Biraz yem verdim. Az ötede, çukurlar açılmış, kurbanların kesilmesi için. Benim kurbanlığım kendiliğinden gitti, başını çukura koydu. Kurban edilmeyi bekledi. Şimdi şahit olduğumuz durumlar kurbanlıklara, hayvanlara kaba muamele edilmesinden doğuyor. Yoksa onlar bu hale razıdır. Kurban olayı, çok ince hikmetleri olan bir olay. Dünyada koyunların üremesi çok enteresan. Her gün milyonlarca koyun kesiliyor. Ama hiç eksilmiyor, Her yıl bir kere yavruladığı halde. Allah’ın lütfu, ihsanı...
Ayten Anne’den son bir kaç söz ile yazımı bitiriyorum:
—Hak de, gerisini bırak.
—Ruhu kemale, olgunluğa ne kadar yaklaştırırsak, beden o kadar sağlam olur.
—Nasibinde varsa gelir Hint’ten, Yemen’den... Nasibinde yoksa ne gelir elden…
Uyumadan evvel, Ayten Anne’nin ettiği dua:
—Ya Rab, ruhum, eğer sende kalacaksa, Refik-i Âlâ zümresine dâhil eyle. Eğer geri yollayacaksan, bilmediklerimizi öğret, öyle yolla...
Hürmetlerimle efendim…
Fatmagül Çuhadar