Çocuk Terbiyesi
Çocuk, anne ve babaya Allah tarafından verilen ilâhi bir emanettir. Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzere doğar, buyuruyor Resûlullah Efendimiz. İyi olan, güzel olan, temiz, asil, büyük ve yüce olan her türlü nakşın işlenmesine müsaittir, çocuk ruhu. Aile, okul, cemiyet üçlüsü bu işleme görevini en güzel şekilde yaparsa, ortaya harikulâde güzel bir varlık çıkar. O çocuk da böylece, dünya ve âhiret saadetine kavuşmuş olur. Resûlullah Efendimiz bir hadisi şerifinde “kim bir hayra delâlet ederse, o hayrı yapmış gibi olur.” buyuruyor. Çocuk üzerinde ömür boyu devam edecek güzel izler bırakanlara ne mutlu. Bir atasözümüz vardır, bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur. Küçük yaştan itibaren ailenin, okulun, toplumun ektiği tohumlar iyiye, güzele ve hayra doğru değilse, o çocuğun kişiliğinin nasıl bir şekil alacağını tahmin edebilirsiniz. Unutmayalım ki hepimiz, en yakınlarımızdan başlayarak çevremizdeki insanlardan mesulüz. Erkek hanımından, hanım da erkeğinden mesuldür. MesuIiyet hududu çok geniştir. Bunu yalnız, yeme içme, giyim kuşam olarak düşünmek, bizi ileride telâfisi mümkün olmayan hatalara götürür. “Sizden biriniz çocuğunu iyi terbiye ederse, bu durum kendisi hakkında her gün bir ölçek buğday sadaka vermesinden daha hayırlıdır” buyuruyor Resûlullah Efendimiz. Çocuk eğitimindeki en ince nokta, anne babanın ve aile büyüklerinin kişilikleriyle ve yaşantılarıyla bizzat örnek olmalarıdır. Kendisi sigara içen bir annenin evlâdına sigara içme demesi ne ifade eder. Kendi yapamadığımızı, başkalarından istemeye hakkımız olur mu? Bir diğer ince husus da, çocuklar arasında her an için eşitliği gözönünde tutmaktır. Sevgiden mirasa kadar, her konuda eşitlik gözetmeye mecburuz. O eşitliği çocuklardan biri aleyhine bozmak bizi dünyada ve âhirette sorumlu durumuna koyar. Peygamberimizin çocuklarınızı ayırmayın diye emri vardır.
Bilmeliyiz ki, çocuklarımızın terbiyesinde en büyük rehber, Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflerdir. Bir atasözü vardır. Ağaç yaşken eğilir, derler. Daha küçüktür, ufaktır, aklı bir şeye ermez deyip, onları hayta gibi sokaklara salıverirsek, daha küçükken dinimizin emirlerine uygun hareket etmelerini, onların anlayabilecekleri bir Iisan ve üslupla onlara telkin etmezsek, nasıl bir sonuç alınacağı ortadadır. Gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda her gün nice örneklerini görüyoruz. Detaylara inmeye lüzum görmüyorum. Bugün çok yanlış olduğunu, hayattaki örnekleriyle gördüğümüz, bir eğitim teorisi var. Buna eğitim faciası da diyebiliriz. Efendim diyorlar, çocuk okula gidinceye kadar, bırakın kendi haline, ilgilenmeyin, bir şey öğretmeyin, çocuk ne öğrenecekse okuldan öğrensin. Yaksın, yıksın, vursun, kırsın, aman ilişmeyin. Bu asla insanın fıtratına uymayan, doğasına tamamen ters düşen, yanlış, çok yanlış bir teoridir. Ben üç buçuk yaşında iken okuma yazma öğrendim. Günde bir kuruş harçlığım vardı, onu biriktirir kitap alırdım. İlkokula başladığım zaman, yüzlerce ciltlik bir kütüphanem vardı. Ne kaybettim, ne zararım oldu, soruyorum... Bir söz vardır. İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur derler. Yedi yaşına kadar sokaklarda haytalık yapan bir çocuğun, yedisinden sonra, efendi, güzel bir insan olmasına imkân var mı? Çocuk terbiyesinde yapılan önemli bir hata da, anne babanın farkIı tutumlar içinde olması, birinin yap dediğine, ötekinin yapma demesi, karşı çıkmasıdır. Bu çelişki çocuk ruhunu tahrip eder. Eğer anne baba arasında bir fikir ihtilâfı var ise, çocuk yokken bu ihtilâf halledilmeli, bir müşterek noktaya varılmalıdır. Anne babanın çocuklarına karşı yaptığı en büyük kötülüklerden biri de aile münakaşalarının çocuk önünde yapılmasıdır. Çocuk bu münakaşaları asla unutmaz ve bir ömür boyu dinmeyen bir sızı gibi onu içinde hisseder. Bunlar telâfisi mümkün olmayan durumlardır. O yaralar ömür boyu kanayacak, silinmesi asla kabil olmayacaktır. Çocukta büyük bir enerji vardır. Her çocuk başkalarında olmayan farklı yeteneklerle dünyaya gelir. Önemli olan o istidatların hayat içinde vücut bulması, gerçekleşmesi için gerekli olan ortamın hazırlanmasıdır. Çocuk terbiyesinde bence en önemli nokta, çocuğun içindeki o müthiş enerjinin kanalize edilebilmesi, iyiye, doğruya, güzele harcanabilmesidir. Çok küçük yaşta okuma yazma öğretmek, onu resim yapmaya yönlendirmek, zekâ açıcı oyuncaklarla oynamasına imkân hazırlamak bunların başında gelir. Çocuk çok küçük yaşta, kendi kendine yetinmeyi öğrenmeli ki, ileride başkalarının başına dert olan problemli bir insan olmasın. Peygamberimiz, “hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz” buyuruyor. Çocuğa verilecek İslâmi terbiye de çok önemlidir. Sadece bazı kuralları ve şekilleri öğretmekle dinî görevlerinin bittiğini sanan ana babalar, nasıl yanılıyorlar, bir bilseler. Onlar son nefeslerine kadar, İslâm’ın inceliğini, zarafetini, edebini, tevâzuunu, ihlâsını kendi hayatlarından verecekleri örneklerle, çocuklarına rehber olmak görevlerinin idrakinde olsalar, ne güzel olurdu. Haramdan meydana gelen sütle beslenen çocuktan hayır gelmez. Zira ileride o da harama mütemail olur. Kıyamet gününde insanın yakasına ilk olarak yapışanlar, onun maiyetindekiler ve çocuklarıdır. Hazreti Ali, “çocuklarınızı yalnız bu günler için değil, yarınlar için de yetiştiriniz. Zira ileride öyle bir gün gelecek ki, o gün siz hayatta olmayacaksınız ama çocuklarınız var olacaklar. Hayatın güçlükleri ile siz olmadan mücadele edecekler. Şimdiden çocuklarınızı o günlere hazırlayınız” buyuruyor. Çocuklarımızı kendi zamanımıza değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirelim. Onları kendimize benzetmeye çalışmamız nafiledir. Çünkü hayat geriye adım atmaz. Peygamber Efendimiz “Babanın yavrusuna şefkatle bakması ibadettir, evlâd kokusu cennetin kokusundandır” buyuruyor. Çocuklara güzel isim vermek de çok önemlidir. Bugün bazı ana babaların çocuklarına Nalan, Hicran, Savaş, Kaya gibi isimler verdiklerini görmekteyiz. Söylenen sözün vücut bulacağını, o ana babalar bilse idi, böyle isimler koyarlar mıydı? Ailesi için, yurdu için ve bütün insanlık için dürüst, temiz, çalışkan, edepli ve saygılı evlât yetiştiren ana babalara ne mutlu. Allah onların iki dünyalarını cennet etsin.
|