Tevâzu, Hakk’ın azâmeti karşısında aczini bilmek, idrakine varmaktır. Kibirli olmamak, kendini yok bilmektir. İnsanın hayatta benimdir diyeceği nesi var? Hiçbir şeyi... Şu dünyada misafir olarak yaşıyoruz. Vakti, saati gelince, her şeyi bırakıp gideceğiz. Bırakın malı, mülkü, şu bedenimiz, şu canımız dahi bize emanet. Bazı kimseler eskiden benim malım, benim servetim, benim evim dahi demeye çekinirler, sorulduğu zaman, edeple, incelikle başlarını eğer, efendim misafireten oturuyoruz derlermiş, emaneten oturuyoruz derlermiş... Her şey Allah’ın lütfu ile oluyor, Allah’ın izni ile oluyor. Her sabah kalktığımızda Allah’a şükretmek lâzımdır. Görebildiğimiz, işitebildiğimiz, yürüyebildiğimiz, hatırlayabildiğimiz için, o gün hayatta olduğumuz için... Her biri Cenâb-ı Hakk’ın ayrı bir lütfu. O lütfa lâyık olmak gerekir. Allah’la her an beraber olanlar ne güzel insanlardır. Allah’la bir olan kendi aczinin idraki içindedir.
Gerçek tevâzuda, insan kendinde bir varlık görmez, her şeyi Allah’tan bilir. Herkese saygı gösterir, her zerrede zikredenin Allah olduğunu bilir. Tevâzu gösteriyorum bile demez. Ben büyük adamım, tevâzu gösteriyorum demek bile kibre girer. Nefsini hiç görüp, “var olan Hak’tır, gayrısı yoktur” deyip, kulluk idraki içinde AIlah’ı görmek lâzımdır.
Allah’ın gani oluşunu görüp, kendinin fakir olduğu, âciz olduğu bilincinde olan, kibirden, gururdan kaçıp, Allah’a sığınanlar tevâzu kapısından girenlerdir. Kim ki Hak’tan gayriyi görürse, onun kıymeti yoktur. Mü’min Allah’ı metheder, fakat bu methini Allah’tan bir şey istediği için değil, Allah’ı sevdiği için yapar, Allah’ı Allah ile sever ve senâ eder. Allah için ibadet eden Allah’ın kuludur.
Yüce Resulümüz “Yâ Rabbi, ben cenneti ve beni cennete yaklaştıran sâlih ameli isterim. Siz Allah’ı sevmek isterseniz, bana tâbi olunuz.” buyuruyor. Kâinatın Efendisi, bütün hareketlerini Allah için yapardı. Gerçek Allah âşıkları, bir şey beklemez, menfaat gözetmezler. Bütün varlıklarını Allah’a vermişlerdir. Hakta fâni olanlar yalnız Allah’ı ve O’nun rızasını isterler. Başka bir şey istemezler.
Nefisten kurtulmadan Hakk’a vâsıl olunmaz. İnsan nefsiyle yaşadığı kadar Hak’tan uzaktır. Unutmayalım, şeytan uzakta kalanların sırrıdır. Kendi varlığını Allah’tan bilen âriftir. Varlık Allah’ındır. Varlığını kendinden bilmek şirk-i hâfi, Allah’ı inkâr etmek şirk-i celîdir.
Maddî ve fâni vücut insanı dünyaya bağlar, mânevî ve ebedî ruh Allah’a yükselmek ister. Kibir, gurur ile tevâzu da böyledir. İnsanoğlu neyi severse onun peşinde koşar. Yunus, “Neyi sever isen, imanın oldur” der. Dünyayı sevenler, dünyayı ele geçirmeye çalışırlar.
Daima yukarılardan bakan kibirin sembolü dağ, tevâzuun sembolü sudur. Kibirli kimselerin başlıca özelliği kendilerini beğenmeleridir. Yunus, böyleleri için,
Özünden gayri kimseyi beğenmez
Yüce yerde durur aşağı inmez.
der. İnsanoğlunun mağrur olması ölümü bilmemesinden ileri gelir. Ölüm en mağrur insanları bile yok etmiştir. Kibirli insanlar rahat değildirler. İçlerinde daima bir sıkıntı, bunalım, huzursuzluk hissederler. Kendilerini aşamazlar. Allah’a ulaşamazlar. Kendilerine yabancı hissederler. Kendilerine şahdamarlarından daha yakın olanı bilmezler. Yalnızlığa mahkûmdurlar.
Sonuçta kendi kendilerine düşman olurlar. İnsanı Hakk’a götüren tevâzudur. Sembolü sudur. Su yüksekten aşağıya akar, başka sularla birleşir, ırmak olur ve aka aka denize ulaşır. Deniz ilâhi aşkın simgesidir. Kendini aşan insan, kendini değil, başkalarını düşünür. Kendi için istediğini başkaları için de ister. Müsbet bir varlık olur. Alçakgönüllü olmayanlar, hiçbir zaman, tevâzuun tadını alamazlar. Tevâzu kapısından girmeyenler, ne mutlu, ne de huzurlu olurlar. Ömür boyu sevmeden, sevilmeden yaşamaya mahkûmdurlar. Edebin başı kişinin haddini bilmesidir. Asıl sultanlık gönül tahtına geçenlerindir. Gönül gam ile, kibir ile kirlenir, edep ve tevâzu ile temizlenir. Tevâzu her kapıyı açan gizli bir anahtardır.