subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt X                                                                          Sabri Tandoğan

 

Tevhidin Vazgeçilmezliği

Tevhit Arapça bir kelimedir; birleşmek, birlemek, biraraya getirmek demektir. Bazı bilim adamları tevhidi, Allah’ın zatını, akılla tasavvur olunan, zihnî olarak hayal edilebilen her şeyden uzak tutmak diye tarif ederler. Tevhit Resûlullah Efendimizin ve onun çizdiği yoldan gidenlerin yoludur; kulun ve AIlah’ın ira­desinin bir noktada birleşmesidir. Bu şekilde kulun iradesi Allah’ın iradesinde erimektedir. Tevhitte kesrette vahdet olayı gerçekleşmekte, yani kalp Hak’la kalıp, halkla meşgul olmak­tadır. Bu durumda insan namaz-ı dâimun içindedir. Kul her an, her yerde Rabbi ile beraber olmakta, her zaman onu kalbinde anmakta ve Resûlü Ekrem’in izinden ayrılmamaktadır. İnsan bu güzel, bu harikulâde güzel, bu inanılmayacak kadar güzel hâli yaşarken, aynı zamanda ekmeğini kazanmakta, eşi dostu ile çoluk çocuğu ile beraber toplum içinde yaşamaktadır. Ana­dolu’da bir söz vardır. Dağ başında ermek kolaydır derler, iş şehir içinde insanlarla beraber yaşayarak, onların ezâ cefalarına tahammül ederek, onların kötülüklerini iyilikle karşılayarak ol­gunlaşmakta, tekâmül etmektedir. Günümüzde böyle insan var mı deme. Var ya, inanmıyorsan gel göstereyim. Hayat rengini, ışığını, güzelliğini o insanlardan almakta. Resûlullah Efendimiz bir hadis-i şerifinde “Mü’minin kalbi AIlah’ın evidir. O eve, sahibinden başkası giremez” buyuruyor. Tevhit keskin bir kılıçtır, kötü amel üzere kurulan nefs-i emmârenin başını ancak bu kılıç keser. Bu kılıcı kullanmak için de özel bir eğitime ihtiyaç vardır. Zira cahilin sofusu şeytanın maskarasıdır.


Tevhidin ışığı güneş ışığı gibidir. Güneş battığında her taraf karanlık içinde kaldığı gibi, tevhit ışığından yoksun olan gönüller de zulmet içinde kalırlar. Nitekim yarasa ruhlu kimseler de tevhidi sevmezler. Çünkü karanlıktan hoşlanırlar. Tevhit ehli ateş içinde kalsalar da yanmazlar. Hazreti İbrahim “Ateş içinde duyduğum hazzı hayatımda hiç duymadım” buyurmuştur. Ateş yakıcıdır ama, yak emrini almış ise... Hüccetül İslâm İmam Gazâli “Tevhit ehli olmayanların dimağlarında hiçbir lezzet yoktur. Bunların dünyadan istifadeleri hasta olan kim­selerin yemek yemesine benzer.” buyurmuştur. Tevhidin mükâfatı dünyada ve ahrette cennet hayatı yaşamaktır. İlâhi emirleri hakkıyla yerine getirmeden Allah’tan bir şey istememek hayâdır. Hayâ makamında iken kul, İlâhi Saraya girebilir. Peygamberimizin ahlâkı buranın âdabıdır. Onun için duaların başında Resûlullah Efendimize salavat getirmek icabeder. Rahmetenlil Âlemin olarak gönderilen Peygamber Efendimiz, Allah’ın rahim esmâsının pınarının musluğu gibidir. Şefaat dilemek aslında rahim esmâsının Resulde tecelli eden acımak lütfundan yardım istemektir. Esmâlar kuldaki tecellilerine göre tezahür eder. Hangi esmâ daha ziyade tecelli ederse, kul o şekilde bir insan olur. Cenâb-ı Allah’ın her şeyle teması vasıtalı murad etmesi, canlı cansız bütün kâinat ve mevcudatın ta­hammülsüzlüğü nedeniyledir. “Biz insana tahammülünün üstünde yük yüklemeyiz” âyeti budur. Yâ Rahim esmâsının mazhariyetine nail olmak için, kulun Rahim ve Şefik olması lâzımdır. İnsanlara, hayvanlara, bitkilere, eşyaya, cemâdata Rahim ve Şefik olmayan kimse, bu esmâdan yardım ve iltifat göremez. Rahim ve Şefik olan kimse, bunlardaki sırrın farkında olandır. Allah’ın kapısına ancak bu sıfatla yaklaşılır. Aksi müm­kün değildir. Ateş her şeyin hakikatını ortaya koyan bir nimettir. Amber ateşe atılmazsa güzel kokusu çıkamaz. Ateşin içinde nur, ateşin içinde gül bahçesi, ateşin içinde·nimet, ateşin içinde rahmet vardır. Her perde·Rahim ve Şefik esmâsıyla açılır. Her makama bu haslet ile çıkılır. Huzur cemalde erimek demektir. Su azizdir. Eriyeni de aziz eder. Cemalde eriyen cemalli olur. Hâl sahibi bir velînin huzurunda sohbet dinlerken farkına var­madan bir huzur, bir güzellik bütün benIiğimizi kaplar. Sıkın­tılarımızı unutur, mutluluk içinde kalırız. Sebebini hiç düşündün mü? Zahirî ameller daima gönüllerin bâtınî hallerine bağlıdır. Bir gönül sohbetinden en çok istifade edenler, en fazla huzur ve mutluluk duyanlar, orada tevâzu, edep, sessizlik ve zarafet içinde oturanlardır. Daimî şüphe edenler, sürekli hata ve yanlış arayanlar hiçbir zaman o muhitlerden istifade edemezler. Hak kapısından hiç kimse münakaşa ederek, benlik taslayarak, kendini göstermek için fırsat kollayarak girememiştir. İnsanı mutmaine mertebesine çıkaran sükûtudur, edebidir, inceliğidir, temiz ahlâkıdır. Cenâb-ı Hak Hazreti Musa’yı Firavun’u Hakk’a davetle görevlendirir ve sonunda “Yâ Musa, Firavun’la ko­nuşurken yumuşak ve tatlı söyle” buyurur. Kulun AIlah’a karşı olan şükrünü ifa etmemesi ve bunda devam etmesi, edep dışı bir iştir ki, ona günah diyoruz. Hakikat ortaya çıktığı gün, kul kendi cezasını kendi verecektir. Sevap, Allah’ı her yerde görür gibi hareket etmekle kazanılan bir durumdur. İbadet insanı olgun, kâmil ve ârif duruma yükselten en kıymetli âmildir. İbadetle güzel huylar kazanılır, insanı ihsan ve kereme ka­vuşturur. İhsan ve kereme kavuşamayan insan, Allah’ın seçkin ve güzel kulları arasına giremez. Sâkin ve mesut bir hayat, ancak AIlah’ın ve Resûlullah’ın buyurduklarını uygulamakla mümkündür. Hayatta ilim kadar, bazen ondan da üstün bir güzellik var ki, o da edeptir. Peygamberimiz “edep ilmin yarısıdır” buyuruyor. Sedef aza kanaat ettiği için, Allah içini inci ile doldurdu. Hayatında ibadet etmemiş insan, ruhunun yurdunu hiç ziyaret etmemiş gibidir. Peygamber Efendimiz gece ya­tarken “Allah’ım bana eşyanın hakikatını göster” diye dua edermiş. Hayatı tek yönüyle değil, bütün yönleri ile olduğu gibi kavrayabilmek, özümleyebilmek ancak tevhidin ışığıyla müm­kündür. Gerek düne, gerek bu güne bakalım, istisnalar dışında hep bir ikilem içinde bocalıyor insanlar... Dünya âhiret, ruh madde, zâhir bâtın, materyalizm idealizm, maddî zenginlik mâ­nevî zenginlik, akıl gönül, insanlara bir türlü rahat huzur ver­meyen, onları bunalımlara götüren ikilemlerden bazıları... İn­sanoğlu tevhidin ışığında bu ikilikIerden geçmedikçe, “yalnız madde” veya “yalnız ruh” değil, insan… “yalnız iman” veya “yalnız ilim” değil irfan… demedikçe tartışmaların, kavgaların, dargınlıkların, küskünlüklerin sonu gelmeyecek. İnsanoğlu tev­hidin nurlu ışığında her şeyi birlediği zaman görecek ki bütün müşküller çözülecek, bütün sorular cevaplanacak. İşte o zaman ışık gelecek, karanlık gidecek. İşte o zaman yaşamak, bir gülün üzerindeki yağmur tanesi gibi güzellik ve intizam kazanacak; insanlar “sevmek devam eden en güzel huyum” diyecekler, “aşk gelicek cümle eksikler biter” diyecekler Yunus gibi. O zaman günümüz insanlarının pek çoğu gibi, madde ve ruh davaları arasında çırpınmayacak, ilim ve iman kutuplarında bocala­mayacak, Hak katında kayırılmışlardan olacaklar...


Bir pilin iki ucu var. Transistörlü radyonuzun çalışması için aldığınız pilin bir ucunun artı, bir ucunun eksi olması lâzım. İki ucu da artı veya eksi olursa radyo çalışmaz. Demek ki pilin artı ve eksi uçları birbirine zıt değil, birbirinin tamamlayıcısı. Artı ve eksi uçların tevhidi ile radyonuz çalışır hale geliyor. Aynı şekilde soğuk sıcak, yaz kış, madde mânâ, ruh beden, zâhir batın birbirinin zıddı değil tamamlayıcısı. Hayata ve olaylara tevhidin ışığı açısından bakmadıkça hiçbir zaman memnun, mes’ut ve bahtiyar olamayacağız. Huzur içinde yaşayamayacağız. Allah cümlemize tevhidin güzellikleri ve incelikleri içinde yaşamayı nasip etsin...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]