subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt X                                                                    Sabri Tandoğan

 

İslâm ve Sanat

İslâm ve sanat birbiriyle çok ilgilidir. Bugün bazı Müs­lümanlar İslâm’la sanatı bağdaştıramamaktadır. Bu çok yan­lıştır. Örneğin Mevlânâ bir sanatçıdır ve büyük bir İslâm âlimidir.


İslâm tamamıyla estetik, âhenk ve güzellik içerir. Birçok yerde Kur’an’ın tanımladığı değil, bazı insanların yaşadığı İslâm vardır.


            Allah (c.c) güzeldir, güzeli sever.


            Peygamber Efendimiz de çok zarif, çok kibar bir insandı.


Peygamber Efendimiz eşine “Ya Hümeyra”: “Ey güzel ya­naklı” diye hitap etmiştir. Böylesine bir incelik, heyecan ve ruh göstermiştir. Bir mezarın içinde gördüğü taşı, sırf gözü rahatsız etmesini istemediği için çıkarttırmıştır.


            Hz. Aişe Validemiz (R.A) hanımlara “Çocuklarınıza kü­çükken şiir öğretiniz. Şiir, konuşmayı ve dili güzelleştirir” diye tavsiyede bulunmuştur.


            Dinden sevgiyi, felsefeyi, estetiği çıkarırsanız geriye hiçbir şey kalmaz. Fakat ne yazık ki bir kısım Müslümanlar bunu kabul etmiyor. Bu da sanki dinin kırıcı, vurucu olduğu izlenimini bırakıyor ki bu tamamen yanlıştır. İslâm baştan başa bir estetik ve güzelliktir, bir güzel sanattır. Bunun aksini iddia edenler büyük bir yanılgı içindedirler.


Sanata “günah” diyen bazı kimseler, asıl günahı işlemiş oluyorlar.


            Müslümanlar tarihin hiçbir döneminde sanatın hiçbir ko­lundan ayrı kalmamışlardır.


Bir binayı, bir şehri güzelleştirmek, bir ruha ışık vermek neden kötü olsun ki? Bilâkis bu gereklidir.


“Allah (c.c) güzeldir, güzeli sever.”


Güzel deyince tek bir anlayış değil, farklı farklı anlayışlar içerilmektedir.


Batı sanatı dış dünyayı göründüğü gibi tuvale yansıtır. Bir de Doğu sanatı vardır. Bu mistik bir sanattır. Dış dünyayla oya­lanmayıp, bunun arkasındaki ebedî gerçeği yakalamaya, dış dünyayı aşmaya çalışır. Soyuta yönelir. İslâm sanatının meyli de bu yöndedir.


Kâinatta mevcut olan âhenk ve muazzam düzen de büyük bir güzelliktir ve sanattır.


“Allah ölçtü, bir ölçüye göre yarattı.” Kur’an-ı Kerim


Demek ki güzel olan şeyde bir ölçü vardır!


Kimyager de bir sanatkârdır: Kimyanın güzelliklerini ortaya koyar.


Minareler yapılırken mânâ yönünden en güzele götürecek şekilde tasarım yapılmıştır. Fizikçi, hekim, biyokimyacı, mate­matikçi hepsi kendine göre bir sanatı, bir muazzam yaratılışı ortaya koymaktadır.


Yeryüzündeki her şey birer Âyettir aslında.


Allah-ü Teala Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Musa’dan Firavun ile konuşmaya gitmesini istediğinde “Ona yumuşak ve tatlı söyle” buyuruyor. Yoksa zorba bir ifadeyle, sert bir dille konuş den­memiştir.


Hüsn-ü muhafaza: Güzeli koruma demektir. Sanat, yeryü­zünde hüsnü muhafaza içindir.


Türklerin göçebe bir topluluk olduğu, sanat birikimlerinin olmadığı iddia edilmiştir. Ancak bu doğru değildir.


Peygamber Efendimiz (SAV)’in evinde üzerinde at figürü olan bir perdeden yapılmış yastık vardı. Eğer resme karşı olsa, buna izin vermezdi. Bu perde aynı zamanda caminin girişini de örtüyordu. Sahabelerin yüzüklerinde de hayvan figürleri vardı. Mabud haline getirmedikçe bunlarda bir sakınca görülmemiştir.


Bir söz vardır, “Kur'an-ı Kerim Mekke’de nazil olmuş, İs­tanbul’da yazılmıştır.” diye. Türkler hat sanatında üstaddırlar ve bu sanatın en müstesna örneklerini vermişlerdir.


“Allah (c.c) yaratıcıların en güzelidir.” Kur’an-ı Kerim


Bir Müslüman ahlâken de güzel olmalıdır, giyimi, huyu, hâli, hareketleri, her şeyi güzel olmalıdır. Her hâlinde bir ölçü ol­malıdır.


Bir günebakan çiçeğinin çiçek tohumları bile bir spiral şekilde sıralanarak estetik bir güzellik oluştururlar. İşte insan da etrafındaki bütün bu güzellikleri görmeye çalışmalı, kendisi de hep güzelliklere yönelmelidir.


            Fuzulî, Peygamber Efendimizi en güzel beyitlerle anlat­mıştır. Oysa bugün “Tanrım beni baştan yarat” gibi insanı ka­ramsarlığa götüren, iç huzurundan ve güzellikten uzaklaştıran sözler söylenmektedir.


            Müslümanın giyim ve kuşamı da güzel olmalıdır. Pey­gamber (S.A.V) Efendimiz bir gün kendisiyle konuşmaya gelen üstü başı sefil, dağınık bir adamı geri yollamış, ancak kendine çeki düzen verip geri gelince görüşmeyi kabul etmiş, eski hâlinin şeytana yakın olduğunu belirtmiştir.


Bütün bunların yanında insan her şeyden önce düşüncesini güzelleştirmelidir. Her hâliyle güzelliği yansıtmalı, Allah’a giden yolda olmalıdır.


İnsan önce geçmişi önyargısız bir şekilde incelemeli, sonra kendini yenilemelidir.


            Estetiğin kanunları keşfedilmelidir.


            Diyanet işlerinde bir sanat müşâvirinin olması gerekir.


           İnsan cenneti sadece âhirette beklememeli, bu dünyasını da cennete çevirebilmelidir.


            Gençleri korumak için de sanata yöneltilmeleri gerekir. (Uyuşturucu vs’den korumak için)


            Psikologların bir cümlesi vardır: “Yaşamak, bir sanattır” derler. Yaşamayı sanat hâline getiren şey, fikirleri güzelleş­tirmekle başlar.


Önce iç dünyamıza yönelelim, tabiata bir bakalım, kendimizi, iç dünyamızı güzelleştirelim. İşte o zaman stresten kurtulur, hayatımızı şiir gibi, sadece âhenk ve güzelliklerle doldurmuş oluruz.


Allah bunu cümlemize nasip etsin.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]