Sohbetin İncelikleri
Sohbet Arapça bir kelimedir; arkadaşlık yapmak, karşılıklı konuşmak, görüşmek anlamlarına gelir. Sohbet insanı Allah’a ulaştıran yollardan biridir. Hizmet gibi sohbet de iki temelden biridir. Hak yolcusunu mânevi tekâmülün yüceliklerine ulaştırır. Sohbette anlatanın ruhundaki güzellikler, dinleyenin ruhuna yansır. Bazen yüzlerce kitapla anlatılamayacak incelikler, bir sohbette dinleyene aktarılır. Sohbetin sonunda, dinleyenin kalbinde aydınlanma denilen o nur dolu, ışık dolu hâl meydana gelir. Bu yüzden Allah dostları sohbete çok önem verirler. Bir mânâ büyüğü “yolumuz sohbetledir.” der. Peygamberimizin arkadaşlarına ashab denilir ki, bu kelime “suhbe” mastarından türemiştir. Resûlullah Efendimizin sahabe-i kiramı sohbet yolu ile yetiştirmesi, sûfiye yolunda vazgeçilmez, gözardı edilemez bir metod olarak kabul edilmiştir. Çene çalmak, gevezelik etmek, lâf olsun diye konuşmak sohbet değildir. Sohbette bir edep, bir ciddiyet, bir efendilik vardır. Saygının, kibarlığın, olgunluğun, zarafetin olmadığı yerde sohbet olmaz. Belirli bir kültüre, ruhî kıvama gelemeyenler, sohbet edemezler. Yerinde ve zamanında konuşabilmek son derece önemlidir. Resûlullah Efendimiz “ya hayır söyle, yahut sus” diyerek bu gerçeği kısa ve özlü olarak ne kadar güzel ifade buyurmuşlardır. İnsan hayatı boyunca bir bu hadisi yaşayabilse, günlük hayatında, gerek iş, gerek aile hayatında uygulayabilse, inanılmayacak değişiklikler olur. İçinde yaşadığımız şu mübârek Ramazan ayında, bir gece kalksak, iki rekat namaz kılsak, sonra ellerimizi açıp dua etsek, Allah’ım desek, bizi kıran, inciten, üzen ne kadar insan varsa, senin rızan için, hepsini bağışladık, hakkımızı helâl ettik, Sen de af eyle ya Rabbi desek ve bundan sonra, Peygamberimizin emri gereğince, ya hayır söyleyip, yahut susacağımıza söz versek, son nefesimize kadar bunu uygulayabilsek, neler kazanmayız ki..
İnsanın başına ne gelirse, olumsuz düşünmekten, olumsuz konuşmaktan geliyor. Böyle yapa yapa bir gün geliyor, sadece eksi elektrik üreten bir insan olup çıkıyoruz. Böylelikle ne kendimiz rahat ediyor, ne başkalarına rahat veriyoruz. Oysa, Yüce Peygamberimiz “hayırlı mü’min başkaları ile güzel geçinen, başkalarının da kendisi ile güzel geçindiği insandır.” buyurmamış mı idi? Eskiden Mevlevîlerde çok güzel bir âdet vardı. Işığı yak demezlerdi, ışığı uyandır derlerdi. Işığı söndür demezlerdi, ışığı dinlendir derlerdi. Yakmak ve söndürmek kelimeleri yangın imajını hatıra getirdiği için bu kelimeleri kullanmaktan dikkatle kaçınırlardı. İnsan ruhu çok hassastır. Çabucak kırılabilir, incinebilir, müteessir olabilir. Sert ve kaba ses tonları kadar bazı kelimelerin kullanılışı da insanı ürkütüp rahatsız edebilir. İnsanın bir ânı, başka bir ânına uymaz. İnsan ruhen ve bedenen sürekli bir değişim, başkalaşım içindedir. Kur’an-ı Kerim’de “Allah her an yeni bir şe’n üzeredir” buyrulmakla, bu gerçek ne güzel anlatıIıyor. İki insan arasındaki ilişki bazen ufak bir ihmal, minicik bir dikkatsizlik yüzünden, renk gibi uçar, duman gibi dağılabilir, artık hiçbir gayret ve fedakârlık onu geriye iade edemez. İshak Peygamber “yol uzun, yük ağırdır, bu yükle bu yola katlanamazsınız, yüklerden kurtulunuz.” buyuruyor. Yerinde konuşmak o kadar önemlidir ki. Yunus bir şiirinde, dikkatlerimizi bu noktaya çevirir:
“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı.
Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ide bir söz.” der.
İnsanın mânevi hayatını dedikodu kadar karartan, kirleten ne vardır? Peygamberimiz “Gıybet otuz zinadan şiddetlidir.” derken olayın önemini ne güzel belirtir. İnsanoğlu için en acı şey, kendi hayatında mahpus kalmasıdır. Gerçek bir sohbet bu kapıyı açan bir anahtar gibidir. Her insan kendisinde, bütün insanlığın ve kâinatın sırlarını taşıyor. Bir gönül dostu “kapı kapı dolaşma muratlar sendedir.” diyor. Nice insanlar var ki, günümüzde yalnızlıktan, sessizlikten kaçıyorlar. İnsan patırtı gürültü içinde bir şey düşünemez, idrak edemez, hiçbir şeyin farkında olamaz. Düşünce, ancak yalnızlık ve sessizlik içinde gelişen beyaz bir güldür. Resûlullah Efendimizin zaman zaman yanına ekmeğini ve suyunu alarak Hira Mağarasına çekilişindeki sırrı düşünmek gerekir. Okumak ve düşünmek hayatın en önemli fonksiyonlarıdır. Yunus “bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” der. Mevlânâ’ya aşk nedir demişler, ben ol da bil demiş. Bazen sohbet sırasında insan yıllardır kafasında taşıdığı, yükünü çektiği soruların çözülüverdiğini, içini saran karanlıkların birden aydınlanıverdiğini hisseder. İşte o an insan ne kadar mutlu olur. Ekmek kavgası, günlük hayatın tasası, tozu dumanı, kiri pası çok zaman bizi hayatın gerçeklerinden ve güzelliklerinden, inceliklerinden uzaklaştırıyor. Hayret duygumuzu da, hayranlık duygumuzu da kaybeder gibi oluyoruz. İşte gerçek sohbette biz yeniden bu değerlerle karşılaşıyoruz, sanki yeniden doğuyor, var oluyoruz. Varlığın özü ile temasa geliyor, içimiz temizleniyor, pırıl pırıl oluyoruz. Asırlarca önce büyük Yunus, “Yunus bir haber verir, işitenler şâd olur” sözünü bunun için söylemiş. Eğer gönlümüz “şâd” değilse, beyhude yere kabahati kimsede aramayalım. Kabahat bizdedir. Hayatta, kötü ve çirkin insan yoktur. Çeşitli nedenlerle içindeki güzellikleri ortaya çıkaramamış insan vardır. Sohbette insanın içinde zaten var olan güzellikleri ortaya çıkaran bir ortam oluşur. O ortam içinde yetişmek isteyen insan hatalarını anlar, kusurlarının farkına varır.
Mevlânâ, “sen ne anlatırsan anlat, karşındaki insanın anlayabileceği kadar söz söylemiş olursun” diyor. Cahillerle sohbet ederken çok dikkatli olmak ve merâmı onların anlayabileceği ifadelerle anlatmaya çalışmak lâzımdır. Bu da çok zor bir iştir. Sohbetler adeta tarlaya ekilen tohumlar gibidir. Bu tohumları gönül tarlasına ekenler, bir gün o sohbetlerdeki fikirlerin yaşantıya dönüştüğünü görünce mutlu olurlar. Sohbetlerde bulunanların kazançları öğrendiklerini yaşamaları ile doğru orantılıdır. Kur’an-ı Kerim’de “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur” buyrulmaktadır. Sohbetler derinleştikçe, insanın düşünceleri de derinleşir. Sohbetlerden beklenen sonuç, dinleyenlerin iyi, temiz ve güzel insanlar olmalarını sağlamaktır. Sohbetler çağlara ve kişiden kişiye pek çok farklılıklar göstermesine rağmen, temelde aynıdır. İnsanı insan yapan yine insandır. Söyleyenin diline hikmet, dinleyenin bakışından gelir. Önemli olan sohbetin sonunda, içimize inebilmek, ebedî gerçekleri ve sonsuz güzellikleri kendi içimizde yakalayabilmektir. Sohbet meclislerinde bu tarzda konuşabilenler ve onları dinleyenler ne güzel insanlardır. Allah bizleri de onlara dahil etsin.
Âmin.
|