Sayın Hakan Akgül,
19.2.2009 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, yazdıkların beni dehşete düşürüdü. Kusura bakma belki on kere okudum. İnanılacak gibi değil. Bu sokak isimlerini yazanlar her kimse acaba dedim bunlar deli mi, çılgın mı, mecnun mu? Diğer maillerinden senin ne kadar dürüst, temiz, efendi bir insan olduğunu bilmesem inanamazdım. Ama gerçek ortada. İnanır mısın yüzüm kızardı, utandım, yerin dibine geçtim. Memleketimizde aydın geçinenlerle halk arasındaki uçurumu daha iyi gördüm. Oturup hıçkıra hıçkıra ağladım. Yarabbi, parklara çıplak heykeller yapan zihniyet ne yazık ki günümüzde medeniyet oluyor. Aklıma ister istemez Necip Fazıl’ın mısraları geliyor:
“Utanırdı burnunun ucu görünse ninem
Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem”
Belki bana kızacaksın, darılacaksın, ama belediye başkanına acıdım. Yarabbi, bir insan düşünün. Okuyor, yetiştiğini sanıyor, belediye başkanı oluyor, profesör oluyor. Ama ne yazık ki biz bu kimseye “edep nedir, “haya nedir”, “iffet nedir”, “ruh temizliği nedir”, “Ruh kirliliği nedir” kavramlarını bir türlü verememişiz. Zavallı, bütün bu inceliklerden, nezahetten, zarafetten, edepten, hayadan mahrum olarak büyümüş. Ben ağlamayım da kimler ağlasın. Bir sokağa nasıl firavun ismi verilir? din kültüründen bu kadar mahrum bir insan nasıl yetişebilir? Firavun, alçaklığın, şerefsizliğin, nefsaniyetin simgesi değil midir? O sokakta oturan bir hanımefendi , bir beyefendi nasıl ben firavun sokağında oturuyorum, azgın sokağında oturuyorum, despot sokağında oturuyorum, arsız sokağında oturuyorum, çıyan sokağında oturuyorum diyebilir? Allah’ım, Allah’ım Sen aklıma mukayyet ol. Yarabbi, bu isimleri koyanlar nasıl bu kadar küçülebilir, insanlık dışı kalabilir? İnanamıyorum, hafsalam almıyor. Bu satırları yazan insanın dürüstlüğüne, temizliğine inanmasam bir türlü kabul edemem. Olamaz, olamaz, insanlık, kültür, beyefendilik, hanımefendilik bu kadar ayaklar altına alınamaz. Bunu dost değil düşman bile yapmaz.
Değerli yavrum, kusura bakma daha fazla yazamayacağım. İçimden sürekli ağlamak geliyor. O mübarek büyükannelerimizi düşüyorum, dedelerimizi düşünüyorum. Onlar ne güzel insanlardı. Onlar ne edepli, ne hayalı, ne iffetli insanlardı. Şimdi onların torunlarına bakın, tanıyamazsınız. Düşman nasıl içimize girmiş, aynen bir truva atı gibi. Şimdi o düşmanlar ellerine kılıcı almış iyi adına, temiz adına, güzel adına ne varsa yıkıyorlar ve bunun adı “aydın”, “çağdaş”, “ilerici” insan oluyor...
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Utanç verici olaylar Yazan Hakan Akgül
Cvp: Utanç verici olaylar Yazan Sabri Tandoğan