Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Cvp: “Bir çeşmeden akan su acı, tatlı olmaya”
Gönderen : Sabri Tandoğan
Tarih : 2/23/2009 7:51:51 AM


Sayın Mukarreb Hanım,


22.2.2009 tarihli mailinizi aldım.


Kıymetli yavrum, mailinizi okurken ağladım. Ama bu sevinç gözyaşlarıydı. Allah’ım, karşımda ne muhteşem bir insan vardı. Şu maili keşke yeryüzündeki yedi milyar insan okusa dedim. Sanki tasavvufun özetiydi. İnşallah sitemizin mensupları bu mailden bir “çıktı” alırlar ve bir nüsha evlerinde, bir nüsha işyerlerinde bulundurarak müsait zamanlarında, dinlenme zamanlarında her gün okurlar. Yarabbi, ne kadar temiz, nezih bir dille tasavvufun özü veriliyor.


Yıllarca önceydi. Komşumuz Necla Hanım’ın oğlu Anıl bir gün bana geldi, dedi ki: “Sabri Amca, ben Antalya’ya gideceğim. Herkes yüzme biliyor, ben bilmiyorum, denize giremiyorum. Bana öğretir misin?” “Yavrum,” dedim, “çok basit. Deniz kenarına git, Besmele de, kendini sulara bırak. Ama batmayı, çıkmayı düşünme. Deniz seni taşıyacak. Sen gökyüzünün maviliğini seyret.” Ve Anıl’dan o gün telefon aldım. “Müjde Sabri Amca” diyordu, “yüzmeyi öğrendim.” Anıl, tertemiz, nur gibi, gül gibi bir çocuktu. Ve hep öyle kaldı. Allah, iki dünyasını cennet etsin.


Hayat da öyle. Biz, minicik aklımızla herşeyi çözeceğimizi sanıyoruz. Sonuç ne oluyor,  hüsran, sıkıntı, bunalım. Arkasından kaçış mekaniizmaları başlıyor. Sigara, onun arkasından içki, onun arkasından uyuşturucu. Bugün adına sanat dünyası denilen gerçek sanatla uzaktan, yakından ilgisi olmayan o pislik, o iğrençlik, o mezbele içinde uyuşturucu almayan kaç kişi var? Onların hepsi aslında dünyaya bir melek gibi geldiler. Onlar, çocukluklarında bir gül yaprağı gibiydiler. Ama bir taraftan aile, bir taraftan okul, bir taraftan sosyal hayat onların o tertemiz, o gül gibi dünyalarını sararttı, soldurdu, kirletti. Sonra onları bu duruma soktu. Oysa hepimizin önünde ne güzel imkanlar vardı. Hep ışığa, nura, güzelliğe gidebilirdik. Ama bize aşılanan önyargılarla hep güzelliklere sırt çevirdik. Gazetelerle kirlendik, televziyonlarla kirlendik, sinemalarla kirlendik, modalarla kirlendik. Bundan birkaç yıl önce Devlet Tiyatrosuna gitmiştim. Sahnede rol alan beş altı hanım mütemadiyen küfrediyorlar, argo konuşuyorlar, müstehcen espriler yapıyorlardı. Tiyatroda seyirci olarak kız lisesinin öğrencileri de bulunuyordu. O kadar üzüldüm ki o gece uyku uyuyamadım. Başrejisöre bir mektup yazdım, piyesten utandığımı, kız öğrenciler adına da kahrolduğumu anlattım. İki gün sonra bir cevap geldi, deniyordu ki “Verdiğin paraya üzülüyorsan gel biz sana başka bir tiyatronun biletini verelim.” Bu cevap da beni ağlatmıştı. “İşte böylece yitirdik kendimizi. 20. belki 40. yüzyılı bulduk. Siz hangi zamandasınız?” diyordu Fazıl Hüsnü Dağlarca. Olay bu.  Artık temiz yaşayabilmek için, temiz ölebilmek için bir tek yol var, o da tasavvufun güzellikleri, teslimiyet, Hakka teslim olmak, bütün hayatı tek istisna olmadan insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, eşyasıyla, cemadatıyla Muhammedi bir aşkla kucaklayabilmek. Başka bir yol göremiyorum.


Sayın Mukarreb Hanım, bu gerçeği ne kadar güzel anlatıyor. Allah ondan razı olsun. Allah bir gününü bin etsin...


Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

“Bir çeşmeden akan su acı, tatlı olmaya” Yazan Mukarreb
Cvp: “Bir çeşmeden akan su acı, tatlı olmaya” Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]