Selamun aleyküm
Hz Hüseyin der ki:
Babama, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin evdeki halini sordum; şöyle dedi:
Evine haber vererek girerdi. Evine girdiğinde zamanını üç kısma ayırırdı; bir kısmını Allah'a, bir kısmını ailesine, bir kısmını da kendisine. Sonra da insanlara ayınrdı. İleri gelen kimselerle de, sade vatandaşlarla da eşit şekilde konuşurdu. Onlardan hiçbir şeyi saklamazdı. Onlarla ihtiyaç ve maslahatlarına göre meşgul olurdu. Kendilerine gerekli olanı onlara bildirirdi. Şöyle derdi: "Burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın! Bana ihtiyacını ulaştırmaktan aciz olanların ihtiyaçlarını bana ulaştırın! Çünkü hacetini arz edemeyenlerin hacetini yetkiliye ulaştıranın Allah kıyamet gününde ayaklarını kaydırmaz."
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ancak insanları birbirine sevdirecek, birbirleriyle kaynaştıracak şeyleri konuşurdu.Onları ürkütmez, kaçırmazdı. Güzel ahlakıyla ahlâklanmalarınI tavsiye ederdi.
Ashabını özler, göremediği zaman sorardı. İnsanların durumlarının nasıl olduğunu, işlerinin ne âlemde olduğunu da sorardı. Güzele güzel, çirkine çirkin derdi. İşi daima dengeli idi. Tutarsız değildi. Bezerler, usanırlar diye lüzumundan fazla söz söylemezdi. Daima hazırlıklı ve temkinli olurdu. Hak ve hakikatten ayrılmaz, diğer insanların hakkı çiğnemelerine de müsaade etmezdi. Nezdinde en üstün ve en iyileri, ihlas ve samimiyet bakımından en ileri olanlarıydı. Katında mertebe bakımından en büyükleri, insanlarla iyi geçinen ve yardımlaşmayı başaran kimseler olurdu.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem herhangi bir fayda söz konusu olmadan ne otururdu, ne de kalkardı. Kendisine özel yerler edinmezdi. Belirli oturma yerleri edinmekten insanları nehyederdi. Bir kavmin yanına geldiğinde, meclisin bittiği yere ilişip otururdu. Böyle yapılmasını da emrederdi.
Oturduğu kimselerin her biriyle ilgilenir, farklı muamele ettiği izlenimini vermezdi. İhtiyacını gidermesi için onunla oturan veya onu ayakta tutan kimseye karşı sabırlı olur, o kişi ayrılmadıkça kendisi onu terkedip ayrılmazdı.
Biri kendisinden bir şey istediğinde ya onu verirdi, ya da tatlı sözler söyleyerek onu savardı. Onun güler yüzlü oluşu ve herkese nazik davranışı adeta onu halka bir baba yapmıştı. Herkes onun katında ve nazarında eşit idi.
Onun meclisi; bir hilim, sabır, emanet ve haya meclisiydi. Onun meclisinde sesler yükselmez, namus ve ırzlar çiğnenmez, kimseye sataşılmazdı. Gayet dengeli ve hayâlı idiler. Birbirlerine takva tavsiye ederlerdi. Son derece mütevazi' idiler, küçükler büyüklere saygı gösterirlerken, büyükler de küçüklere sevgi ve şefkat gösterirlerdi. İhtiyacı olanları kendi nefislerine tercih ederler, garibe yardım elini uzatırlardı.'
Dedi ki: 'Kendileriyle oturduğu kimselere karşı nasıl davranırdı?'
Şu cevabı verdi:
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem daima güler yüzlü, yumuşak huylu idi, sert ve kaba değildi. Gürültücü ve hayâsız değildi. Kusur arayan, gereksiz yere insanları öven değildi. Arzulamadığı şeylere kulak asmazdı. Kimseyi umutsuz yapmazdı. Herkese ümitvar davranırdı. Üç şeyden uzak dururdu:
Tartışmak, fazla konuşmak ve kendisini ilgilendirmeyen şeylere ilgi duymak. Kimseyi kötülemez, kimsenin kusurunu, mahremiyet ve ayıbını araştırmazdı. Ancak fayda umduğu şeyleri söylerdi. Konuştuğu zaman, yanındakiler sanki başlarında kuş varmış gibi başlarını eğerlerdi. Ancak O, sükût buyurduğu zaman konuşurlardı. Yanında söz düellosu yapmazlardı. Yanında biri konuştuğu zaman herkes susup onu dinlerlerdi, sözünü bitirinceye dek müdahalede bulunmazlardı. Onların konuşmaları da bir başka idi. Onların güldükleri şeye o da gülerdi, hayret ettiklerine o da hayret ederdi. Gelen yabancının aşırı ve mantık dışı davranışlarını sabırla karşılardı, onu azarlamazdı. Ashâb bazen buna kızarlardı da o onları teskin eder, şöyle derdi: 'Böyle kimseleri gördüğünüzde, onu irşad edin!'
Ona: 'Peki suskunluğu nasıl idi?' diye sordum. Cevab verdi:
'Onun sükûtu şu dört şeyi hedeflerdi: Hilim, çekingenlik, takdir ve tefekkür. Takdiri; Fark gözetmeksizin, insanlara bakmak ve aynı şekilde dinlemekti. Tezekkürü ya da tefekkürü hem fani (dünya) hem baki (ahiret) hakkında idi. Hilmi ise sabrında idi. Zira onu dünyevi hiçbir şey kızdırmaz ve ürkütmezdi.Çekingenliği dört şeyde tecelli ederdi: Kendisine uyulması için en güzel olanı almak, vazgeçirmek amacıyla kötüden uzak durmak, ümmeti için yararlı olan hususlarda ictihad etmek, dünya ve âhiret hayatlarını temin edecek hususlarda onlar için çalışmak'."
Allahü Teala hepimizi sevgili Peygamberi sallallahu aleyhi vesellemin, O'nun ali ve eshabının ve ehli sünnet alimlerinin yolundan ayırmasın.
Selametle
Muharrem