Osmanli tarihinin en çok tartisilan padisahi olma ünvanini elinde bulunduran II. Abdülhamit hakkindaki tartismalar, ölümünün 91. yilinda devam ediyor. Tarihçi yazar Mustafa Armagan, dünya tarihçilerinin de hakkinda en çok yazdiklari Osmanli padisahlari arasinda yer alan II. Abdülhamid hakkinda en çok kullanilan '10 iddia' konusunda bazi seyleri yanlis bildigimizi savundu.
1. Kizil Sultandi: Bu iddia, Albert Vandal adli bir Fransiz yazar tarafindan ortaya atilmisti. Atilis sebebi de, Abdülhamid'in Ermeni isyanlarini bastirtmis olmasidir. Basta Ingiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa kamuoyunda Abdülhamid'in kan dökücü bir padisah oldugu propagandasi baslatildi. Iste "Kizil", yani kan döken Sultan lakabi bu sirada asildi boynuna. Hadi Ermenilerin böyle demesini anladik; iyi ama bir tekini bile idam ettirmemis olan Abdülhamid'e Jön Türkler neden "Kizil Sultan" dediler? 1915'te yüzbinlerce Ermeni'yi tehcir ettirecek olanlar, 25 yil önce Ermeni propaganda ordusunun neferleri olmakta sakinca görmemislerdi.
2. Mesrutiyet düsmaniydi: 93 Harbi'nde Osmanli topraklarinin üçte biri kaybedilmisti. Bu çapta bir toprak kaybi karsisinda meclisteki farkli milliyetlere mensup üyeler panige kapilmis, her biri kendi milletinin topraklarini kurtarma telasina düsmüstü. Birlestirici olacagi ümidiyle kurulan meclis, tam tersine bölücü bir meclis olmustu. Iki seçenek vardi: Ya parçalanmaya seyirci kalmak ama mesrutiyetten taviz vermemek ya da mesrutiyeti askiya almak ama ülkeyi parçalanmaktan kurtarmak. Abdülhamid ikincisini seçti ki, ayni durumda devlet refleksi zaten baskasini yapmasina müsaade etmezdi.
3. Milleti cahil birakti: Bilinenin aksine, Osmanli tarihinin en canli egitim hamlesi, Abdülhamid dönemine rastlar. Sevan Nisanyan'in hesaplamalari na göre Türkiye, Abdülhamid dönemiyle kiyaslanabilecek bir okullasma düzeyine yeniden ancak 1950'li yillarda ulasabilmistir. Mesela 1895'te TC sinirlarina tekabül eden bölgede bine yakin (835) ortaokul ve lise bulunuyorken 1923'te bu sayi 95'e düsmüstür. 1895'teki yüz bine yakin ögrenci sayisi (97.837), 1950-51 sezonunda asagi yukari ayni seviyede seyretmektedir (90.356). Öncesiyle kiyasladigimizda Abdülhamid dönemindeki egitim patlamasi daha görünür hale gelir. Tahta geçtigi yil 250 olan rüsdiye sayisi 1909'da 900'e, 6 olan idadi sayisi 109'a çikmistir. 1877'de Istanbul'da sadece 200 tane modern ilkokul varken 1905'te 9 bine çikmisti. Her yil ortalama 400 ilkokul açilmistir ki, bu, Cumhuriyet döneminde bile kirilamamis bir rekordur.
4. Denizcilige düsmandi: Abdülaziz döneminde dünyanin 3. büyük deniz gücü olmustuk ama bu donanmanin sadece yillik boya parasi bile Denizcilik Bakanligi'nin bütçesini asiyordu! Abdülhamid "karaci" idi, kabul. Ama Atatürk de, Inönü de karaci idi. Demek ki, Türkiye'nin etrafi denizlerle çevrili bile olsa böylesine büyük bir deniz gücünü besleyebilecek ekonomik altyapisi mevcut degildi. Savas gemisi alip yeniden disariya bagimli kalmaktansa Abdülhamid tercihini kara ve demiryollarindan yana kullandi. Ittihatçilar da, Atatürk de, Inönü de demiryoluna öncelik vermediler mi?
5. Keyfî sansür uyguladi: Sansürün elbette savunulacak tarafi yok. Ancak PKK ile mücadele döneminde basinin nasil agir bir sansür altinda çalistigini unutmadik. Sansür vardi, evet. Fakat siyasi konulara girilmemesi ayni zamanda edebiyatimizin görkemli eserlerinin ortaya çikmasi gibi hayirli bir sonuç da vermemis midir? Hem Takrir-i Sükûn döneminde uygulanan "cellat sansürü"yle hiç mi hiç kiyaslanamaz Abdülhamid'inki.
6. Hafiye teskilati zararliydi: Hafiye teskilatinin topluma nefes aldirmadigini iddia edenler, aksi halde ne yapilmasi gerektigini de söylemelidirler. Meydani Ingiliz, Rus, Fransiz ajanlarina mi birakmaliydi? Hafiyesiz, ajansiz, casussuz bir devlet olur mu? Unutmayalim ki, Fransa'nin Istanbul büyükelçisi, Abdülhamid'in tahta geçtigi yil sokaklarda Fransiz Krali'nin posterlerinin Ermeni hamallari tarafindan satildigini yaziyordu. Devlet Londra, Paris ve Petersburg'dan yönetiliyor, "Hasta Adam"in kimin kucaginda ölecegi tartisiliyordu. Abdülhamid, iktidarin dizginlerine asilabilmek için hafiye teskilatini kurmak zorundaydi. Elbette suistimaller olmustur ama yakinlarindan biliyoruz ki, Sultan her jurnali okuyor ama mutlaka yazanin adam olma niteligine göre degerlendirmeye tabi tutuyordu.
7. Despottu: 'Istibdad' kelimesini 'despotizm' diye çevirmek yanlistir. Hele totalitarizm hiç degil. Kaldi ki, Islam siyaset düsüncesinde "istibdâd" mesru yönetim sekillerindendi. Mesela Ibn Haldun 'istibdâd'i tek adam yönetimi, yani otokrasi anlaminda kullanir ve mesru yönetim sekillerinden biri kabul eder. Kaldi ki, önüne gelen idam cezalarini sürekli affeden birinin istibdâdin yetkilerini hangi yönde kullandigini da pekala görmüs oluyoruz.
8. 31 Mart'i tertiplemisti: 31 Mart isyaninda en ufak bir katkisinin olmadigi kesin olarak ortaya çiktigi halde asirlik Ittihatçi propagandanin etkisi hâlâ sürüyor. Isyani arastirma komisyonu baskani Yusuf Kemal [Tengirsenk], 31 Mart'in Abdülhamid'in eseri olmayip Ittihatçilara karsi yabanci casus sebekeleri ile mürtecilerin tesebbüsleri oldugunu yazmistir. Riza Tevfik ise mahkemede sunlari söylemistir: 31 Mart uydurma ihtilali hazirlandigi zaman ben Talat Bey'e beyhude yere kardes kani dökülmesinin büyük bir cinayet oldugunu anlattim. Aldigim cevap su oldu: "Ne yapalim, Cemiyetin paraya ihtiyaci var, bunu da ancak Yildiz Sarayi'nin hazinesi karsilayabilir. "
9. Hamidiye Alaylari gereksizdi: Hamidiye Alaylari sunlara yaramisti: 1. Askerlik yapmayan Kürtlerle kolluk kuvveti eksikligi giderildi. 2. Rus istilasina karsi caydirici oldu. 3. Kürtler ve konar göçerlerin dis güçlerce kullanilmasina engel oldu. 4. Asiretlerin yerlesik hayata geçmelerini hizlandirdi. 5. Çocuklar Istanbul'daki Asiret Mektebi'nde egitilerek Osmanlilik bilinci edindiler. 6. Asiret kavgalarinin önüne geçildi. 7. Sükûnet saglaninca Dogu ve Güneydogu Anadolu'nun imarina çalisildi...
10. Korkakti: Namik Kemal'in oglu Ali Ekrem Bey'in dedigi gibi "Abdülhamid'in korkak oldugunu sananlar yanilirlar. Korkak olmak söyle dursun, tam tersine cesurdu." Dolmabahçe Sarayi'ndaki bir bayramlasma sirasinda deprem olmus ve tavana asili 1,5 tonluk bir avize yere düsmüstü. O kargasalikta salonda kili kipirdamayan tek kisi, Abdülhamid'di. Keza yani basinda bomba patlarken bile metanetini yitirmemis, ögleden sonra elçilerle mutad görüsmelerini dahi aksatmamisti. Kizi Ayse Sultan'a söyledikleri karakterini iyi özetler: "Kalbimde yalniz Allah korkusu vardir. Bir hadise olmadan evvel onu önlemek için telas ederim. Ama tehlikenin içinde bundugumu hissedersem icabinda atese atilmaktan bile çekinmem."
Resmi tarih ile gerçek tarihi ayirmak için çok yönlü arastirmak ve düsünmek gerekiyor.
Saygilarimla
Osman Kanat