Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : “Söz uçar, yazı kalır, insan ölür eseri kalır”
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 3/25/2009 9:50:07 AM



 


 


Aziz Büyüğümüz ve Kıymetli Dostlar,


 


Sizleri bugün de selamların en güzeli ile selamlıyorum...


 


Sevgili büyüğüm, inşallah sözü sohbetlerinize bırakırken ellerinizden bütün sevgilerimle öpüyor, hepinize her deminde taze doğulacak en güzel zamanları diliyorum.


 


Hoşçakalın...


 


 


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


 


 


              · ··¨ SOHBETLERDEN SEÇMELER ¨·· ·


 


 


“Yaradılanı hoşgör, Yaradan’dan ötürü”
Yunus Emre


 


 


Hayatta her insanın bir yaratılış amacı, bir rolü ve bir yeri vardır. Bu nedenle kimseyi bir başkasıyla kıyaslamak doğru değildir. Bir gün Hz. Süleyman Peygambere hanımı bir liste verir, bunları der pazardan al da yemek pişireyim. Hz. Süleyman gider. O esnada tamamen Allah aşkıyla doludur. Esnafa bakar kimi mal satıyor, kimi para alıyor, veriyor. “Allah’ım,” der, “bu adamların aklı fikri malda, parada. Ne olur bunların kalbine bir aşk ver de Senden başka bir şey düşünmesinler.” Aradan bir hafta geçer. Hanımı yine bir ihtiyaç listesi yapar, eline verir. Hz. Süleyman kasaba gider. Bakar ki kasap kendinden geçmiş bir şekilde ibadet halinde. Bekler, bekler... Kasap farkına bile varmaz. Manava gider aynı durum, ekmekçiye gider aynı durum... Sonra ellerini açar: “Allah’ım,” der, “beni affet, bir kere işine karıştım, hanımın listesi havada kaldı, tövbeler tövbesi”. Bu duadan biraz sonra hepsi işlerinin başına geçerler.


 


İşte hayatın özünü açıklayan bir hikaye... Demek ki hayatta her insanın bir yeri var, Ebu Leheplerin de yeri var. Ortaokulda talebeydim, dediler ki, artık öğrenciler ücretsiz olarak tiyatroya gidebilirler. Maksat gençlere tiyatroyu sevdirmek. Bir oyuna gitmeye karar verdik okulca hep birlikte. Sahnede dekor olarak bir büro var. Üç hanım, bir erkek memur çalışıyorlar. Kadınlardan şef olanı adama aşık. Ama aslında adam evli ve çocuğu var. Şef olan kadın o gün diğer iki hanım memura izin verip gönderiyor. Kendisi de eve gidiyor, saçlarını yaptırıyor, açık bir kıyafet giyiyor. Sonra işyerine geliyor, adamı çeşitli yollarla tahrik etmeye başlıyor. Nihayet adam da kadına meyletmeye başlayınca tam o sırada seyircilerin arasında oturan gri mantolu bir hanım kendinden geçmiş bir halde ayağa kalktı, hepimizin şaşkın bakışları arasında bağırmaya başladı. “Hanım, hanım,” dedi, “o adam evli, barklı. Utanmıyor musun elin adamını baştan çıkarmaya?” Hemen tiyatro görevlileri geldiler, kadını salondan dışarı çıkarmak istediler. Kadını götürürlerken hâlâ bağırıyordu. “O adam evli” diye. İşte o gri mantolu teyzeyi hiç unutmadım ve hep bu olay üzerinde düşündüm. Gri mantolu teyze kendini oyuna o kadar kaptırmıştı ki hayatla tiyatroyu karıştırmıştı. Biz de insanlara öyle bakıyoruz. Aslında bizim eleştirdiğimiz kimseler de hayat sahnesinde rollerini oynuyorlar.  O nedenle bizim için de önemli olan olaylar değil, olaylar karşısında takınmış olduğumuz tavırlardır.


 


***


 


Genç bir delikanlı idim. Cinsel duygularım çok kuvvetli idi ve bu beni çok rahatsız ediyordu. Doktora gittim, dedim ki “Efendim, benim cinsel duygularım çok yoğun. Bana bir ilaç verin de normale dönsün.” Doktor güldü, “İlacı filan boşver, genç delikanlı adamsın, geneleve git” dedi. Bir fikirdi onunki tabi. Bir şey demeden çıktım, çok üzülmüştüm.  Eve dönerken bir sinemanın önünden geçiyordum, bir film dikkatimi çekti. Girdim. Filmin bir yerinde deli dolu akan, etrafını yıkıp, deviren bir nehrin üzerine büyük bir gayretle baraj yapılıyordu. Sonra o barajdan etraftaki şehirlerin elektrik ihtiyacı karşılanıyordu. Bu bölüm kafamda şimşek gibi çaktı. Neden dedim, cinsel enerji de bu şekilde süblime edilmesin? Bir başka enerjiye dönüşmesin.


Ondan sonra her vesileyle deliler gibi kitap okumaya başladım. Gece demedim, gündüz demedim, mütemadiyen okudum. Bu suretle içimdeki enerjiyi kültürel enerjiye çevirdim. Hem sıkıntılarımdan kurtuldum, hem de çok yönlü bir kültüre sahiboldum. O günden sonra içimdeki bu enerjiyi kendimi yetiştirme aşkına dönüştürdüm. Bu cinsel enerjinin süblime edilmesiyle kültürel enerjiye dönüşmesi idi. Bunu bu tür sıkıntıları olanlara da her zaman tavsiye ettim, onlar da çok güzel sonuçlar aldılar. Önemli olan cinsel enerjinin yok edilmesi değil süblimasyon yoluyla kendini yetiştirme aşkına dönüşmesi yani yüceltilmesi idi.


 


 


***


İşyerinde uğradığım bir haksızlık üzerine çok üzülmüş ve kolit olmuştum. Bağırsaklarım yapışmış, çalışmıyordu. Ankara ve İstanbul’da pek çok doktora gittim. Hiçbirinin faydası olması. Başka bir doktor tavsiye ettiler. Muayenehanesinden içeri girdiğimde adam kalemine mürekkep çekiyordu. Durumu anlattım. Asık bir yüzle “İmkansız” dedi, “bu durumda iyileşme ümidiniz yok”. “Yüzde bir de olsa mı?” dedim, “Hayır” dedi, “binde bir de olsa?” dedim. Yine “hayır” dedi. Çok öfkelenmiştim, bağırdım, “göreceksiniz” dedim, “on beş gün içinde kendimi iyileştireceğim. Sizi de lokantaya yemeğe davet edeceğim”. Ve hızla masaya yumruğumu vurdum, mürekkep şişesi masaya devrildi. Adam çok korkmuştu. Oradan çıktım. Sonra kendime sürekli telkinde bulundum, “iyileşeceğim” dedim. Hiç moralimi bozmadım. Onuncu güne doğru iyileşme başladı. On dördüncü gün bir lokantaya gittim, doktoru aradım, “Ben iyileştim” dedim. “Sizi de filan yerde bekliyorum. Gelin birlikte yemek yiyelim”. Adam korkudan telefonu hemen kapattı.


 


 


 


Sabri TANDOĞAN


 


 


 


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

“Söz uçar, yazı kalır, insan ölür eseri kalır” Yazan Çiğdem Seçkin Gürel
Cvp: “Söz uçar, yazı kalır, insan ölür eseri kalır” Yazan Sabri TANDOĞAN

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]