20.05.1995
Allah’ın izniyle yazmaya başladık.
AÇILAN YOLLAR
Ruhumdan üzgünüm kalpten hastayım
Elem güllerinden sarı desteyim.
Her gönül bin telin aksiyle dem saz
Bir hazin güfteye yalnız besteyim.
Üfler dudaklarım onun sazını
Vurur parmaklarım aşk mızrabını
Ağyara söylemek bu işli teller
Gönüldür anlayan çünkü razını
Yürü ey âşık açıldı yollar
Bak dalların üstün kuşlar fısıldar
Rabbinin sana bir armağanıdır
Hazanı olmayan bu sonsuz bahar
Azize Emrem
29.11.1943
Hayırdır inşallah! Dün gece rüyamda bana bir tablo hediye ettiniz. 3 kısımlık bir tablo bilhassa kendiniz yaptırmışsınız. Birinci kısımda ben de ayaktayım kendileri de ayakta. İkinci kısım divana uzanmış yatıyorum kendileri de oturuyorlar. Üçüncü kısım bana sarılmışlar ah! O tablo o kadar canlıydı ki elimi uzatsam kendilerini tutacaktım. Ve ben ne kadar güzeldim çok muhteşem bilhassa elimle yaptım ve yaptırdım diyorsunuz.
14.12.1943
Başıma Fikriye Hanımın başlığını giydim. Parlak yeşil demirden bir başlık önünde iki tane dürbünü var. Kâh gözlük oluyormuş kâh dürbün. Alnımda pek muhtemel duruyordu. İki adet yıldız pencereme doğdu. Yıldızlar o kadar büyük ki ikisi de Merih yıldızına benziyor artık ben bunları hep seyrederim diyorum.
21.09.1983
Hayırdır inşallah!
Manâmda Kenan Rifaî Hazretlerini gördüm. Evvelâ Kâinat’ı görüyorum. O sultana makam verilmiş. Ve onu manevî terbiyeye almışlar. Kâinat Sultan diyor ki büyük imtihana girdim dayanabilirsem dayanamazsam çekilirim diyorlar. Ben de sultanım bu yol hakaret yolu ne yapalım diyorum. Hayırdır inşallah diyorum.
Sonra yanımda efendimi görüyorum. Evelâ ellerine bir çengelli iğne alıyorlar saçlarımı kenara çekiyorlar ve çengelli iğne ile sıkıca bağlıyorlar. Saçlarını boyamayacaksın diyorlar ve odanın içinde yürümeye başlıyorlar ve her yürüdüğü yerden sular fışkırıyor bileklerine kadar odanın içi su doluyor. Ve senin yönünü çizdim diyorlar. Bu yoldan gideceksin diyorlar ve bana kudret helvası yapıyorlar. Büyük bir aliminyum leğen içinde elleriyle helvayı kavuruyorlar krem rengi bir helva oluyor. Beraber avuçlarımızla o helvadan yiyoruz. Kimseye söyleme sana hilâfet verdik hazırlan diyorlar bana. Herkes benim peşimde ve bana bakıp beni gösteriyorlar işte efendimiz onu seçti diyorlar. Azize sana beş makam verdim diyorlar. “Süslenmek yok, daîmi murakabe, nefsinle mücadele, az konuşacaksın, ibadet” diyorlar.
Ben biraz hazin oluyorum. Kâinat Hanım bana diyor ki: “Beyaz saç esmere yakışır” diyor. Mukaddes Hanıma bana hilafet verildi diyorum, çok kıskanıyor yüzü bir hoş oluyor. Hayırdır inşallah!
26.12.1983
Hayırdır inşallah!
Pazartesi sabaha karşı. Seher Abla, Münire Hanım Saide Hanım ve ben beraber oturuyoruz. Birden içeriye Sâmiha Ayverdi Ablamış teşrif ettiler. Üzerinde siyah örme bir elbise vardı. Hepimiz ayağa kalktık. Elini öptük yanımıza oturdular. Ben diyorum ki Sâmiha Ablacığım sizi sıvazlayarak okuyarak müsaade eder misiniz diyorum. Tabii Azize Hanım diyorlar. Ayağa kalkıyorum Bismillâhirrahmanirrahîym diyerek kendi elime üflüyorum. Sağ kolunu sol kolunu sonra başını ayaklarını hep okuyarak üfleyerek sıvazlıyorum. Ellerime öyle teslim oluyorlar ki çok memnun oluyorlar. Ben elimi midesinin üstüne koyduğum zaman elimi alıp karaciğerinin üstüne götürüyorlar. Ve ben uyandım. Ömer Bey’e telefon ettim. Sâmiha Abla çok hasta idi. Ben bu gece rüyamda onu okudum. Acaba kendilerine telefon etsem rûyayı söylesem geleyim okuyayım mı efendim dediğim zaman peki derlerse beni İstanbul’a götürür müsünüz diyorum. Ömer Bey de tabiiki götürürüz dedi. Sonra telefonu tekrar Kâinat Hanım bana Azize Hanım 11.00’de aç dedi. Peki efendim dedim. Saat 11’de telefon ettim. İstanbul’a Suzan Hanımla konuştum. Kendilerine söyleyeyim efendim dedi ve cevap bekledim. 11:15’de Kâinat Hanımdan cevap geldi. Azize Hanım kendilerine söylediklerinde: “Bu gece gelip bana okudular buraya kadar zahmet etmesin kendilerine teşekkür ederim” demişler. Ve bundan sonra iki sene yaşadılar.
Yaşanan Hal Üzerine…
Tahminen bundan 29 sene evvel şöyle bir hal içindeydim. Evimizde olumsuz haller olduğu zaman, ailemden biri hasta olduğunda veya bir bunalım geçirdiğim hal üzerine hemen bir iyilik yapma sevdasına düşerdim. Nedendir bilmiyorum, günahlarımın kefareti için mi? bir hayır yapmak, bir hastayı ziyaret etmek veya bir fakire sadaka vermek çocuk sevindirmek, ihtiyarları ziyaret etmek, hastalara ufak bir hediye, kolonya veya çiçek götürmek için hayırlı işlere koşardım. Bu hal uzun müddet devam etti ve bende âdet halini aldı. İçimdeki sıkıntıyı huzursuzluğu defetmek için bu tür hallere başvururdum. Bu hali ne bir kitaptan okumuş ve ne de nâsihat olarak başkasından duymuştum. Tamamen insiyakî idi ve içimden geldiği gibi…
O günlerde bir rüya gördüm:
Hayırdır inşallah!
Beyaz bir mermer türbenin önündeyim. Türbeye bakarak: “Ya Hz. Mevlâna!” diye seslendim. Türbenin üstünde görünmeyen bir el peydah oldu. Ben seslendim cevap verdiler ve ben de satır satır okuyordum. Üstünü esiresi yoktu. Görünmeyen bir el yazı yazıyordu.
Yollara düşerim muhabbet diye
Dolaşır gezerim keramet diye
Azıcık sevabın işiler isem
Lütfuna kaçarım selâmet diye
Yazı bitti. Türbenin yanından siyah mantolu başörtülü bir hanım çıktı. Bana dönerek: “Celâlinden cemaline kaçıyorsun değil mi Azize Hanım?” dedi ve kayboldu. O da benim geçirdiğim hallerin manâsını söyledi. Hayırdır inşallah!
Kalbini ver Allah’a
Dilini zikrullaha
Giden gitsin
Dönmeyecek bir daha bu dünyaya.
Hak kanunu kurulmuş
İnsanlar boş yorulmuş
Maksat bir iken bin olmuş
Lâ ilahe illâllah.
Hayırdır inşallah!
Efendimden bir gece rûyamda dervişlik senin zannettiğin gibi değil:
“Lisan üzerinde çalışmak, olumlu kelamlar kullanmak. İkincisi gizli lisan yani Allah ile konuşmak. Üçüncüsü lisan-ı asfer ise büyük kitapları okumak. ……………
Hayırdır inşallah!
Rûyamda dar bir sokaktan gidiyordum. Önümde kıvrılmış bir ekmek kabuğu yerde duruyordu. Eğildim ekmek kabuğunu elime aldım: “Ah Bu nimeti yere atmışlar.” Dedim ve öptüm başıma koydum. Yanımdaki bir duvarın boşluğuna koydum. “Teşekkür ederim” dedi. Bu seda nimetten geliyordu. Aa nimet konuştu dedim, öyle şaşırdım ki ben nimete sual sorarım dedim: “Sana bu lîsanı kim öğretti” dedim. “Bana bu lîsanı Rabbim öğretti.” Dedi. Tekrar bir sual sordum: “Söyle Rabbim beni seviyor mu?” dedim. Nimet sustu baktım ki arkadan bir adam geliyordu o adam geçtikten sonra nimet konuştu demek ki gözü de vardı. “Rabbim seni çok seviyor.” Dedi ve uyandım. Hayırdır inşallah!
Hayırdır inşallah!
Ben bir tarih kitabiyem. Topuklarını tıkırdatarak geçen sokak kadını değilem. Şut Peygamberin zamanındaki derin kuyuların manalarını bize yazdıracaklar.
20.04.1992
Sabah
Hayırdır inşallah!
Yemekler pişirmiştik. Tuncay’ı bekliyorduk. Tuncay geldi. Fakat Tuncay ne kadar güzel ve öyle güzel ki tıpkı Muhammed’e benziyor. O kaşlar o gözler o tavır bambaşka “Ah!” diyorum: “Tuncayım ne kadar güzelleşmişsin!” Tuncay bir sıçradı önümüzdeki duvarın üstüne çıktı: “Hadi gel anne!” diyor. “Ben bu yükseğe çıkamam ki oğlum!” diyorum. Ben bu taraftan gideyim sen de o taraftan gel ilerde buluşuruz diyorum. Karnımda acıkmış elimi cebime soktum iki para çıktı. Paralar bakırdandı. Dört köşe bakırdandı. Ortasında toparlak bir yen vardı. O toparlağın üstünde Haticetü’l Kübra yazıyordu. “Aa bu para geçmez ki!” diyorum. Simit alacağım ama bu paraya vermezler diyorum. Hayırdır inşallah! Uyandım bu şiiri yazdım:
Sana benim gözümle seni görenler gelsin.
Sana benim aşkımla bağrı delenler gelsin.
Bir ahını bin zikre bedel edenler gelsin.
Sana senin yolunda canı verenler gelsin.
05.05.1992
Hayırdır inşallah!
Bir zat rûyamda vaaz-ı nasihat ediyor. Tuncay’da var. Muammer Hanım kocamın ablası. Nasihat şöyle: “Aman her hadise zaptediliyor dikkatle konuşun meselâ tövbeyi çok yapın!” Ben de söze karışıyorum: “Canım ben hep sofada düşündüğü odaya geliyorum hadise zuhur ediyor! Allahımıza şöyle duâ edelim diyorum: Ya Rabbi inşallah öbür âleme gelirken hayırlarla gelmiş olalım. Bakın ben Celâl ile evlendim cemal tecellisi oldu diyorum. Tuncay’a çok tesir ediyor. Konuşmalarımıza dikkat edelim hep hayır söyleyelim bu dünya baş değil.
Aldım alacağım kadar
Daldım dalacağım kadar
Kadir Mevlâm böyle yazmış yazımı.
05.10.1992
Hayırdır inşallah!
İlk Tecellî
Her şeyde Hak’kın tecellisini göreceksin. Hakkın tecellisini görerek ispat edeceksin.
İkinci Tecelli
Kimseye sırrını izhâr etme. Sakın belli zira zat-ı Hak’tandır bu tecelli.
(Devam edecek...)