Sevgili babacığım,
Sizi ve tüm gönül dostlarını saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Efendim, geçen hafta Erzurum’a görevli olarak gittim. Erzurum, gerek coğrafi konumu, gerek tarihin her döneminde oynamış olduğu önemli rolü, gerekse yetiştirmiş olduğu müstesna şahsiyetleri nedeni ile, görmeyi çok arzu ettiğim bir şehrimiz olmuştur her zaman. O yüzden böyle bir imkan doğduğunda çok mutlu oldum. Şehirde görevimi tamamladıktan sonra, merkezdeki tarihi ve kültürel mekanları görmeden evvel Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin doğup büyüdüğü yer olan Hasankale, şimdiki adıyla Pasinler ilçesi’ne gitmek istedim. Orada Hazret’in adını taşıyan bir cami ve külliye olduğunu öğrenince de çok sevindim. Vakit kaybetmeden şehir merkezinde, Çifte Minareli Medrese’nin önünden kalkan otobüse bindim. Yarım saat süren yolculuk boyunca içim kıpır kıpır, mutlulukla doluydu. Hatta yol boyunca Gönül Sohbetleri ikinci Ciltteki Hazret’in hayatını anlatan yazınızı okudum. Dağların arasındaki güzel ilçeye gelince, otobüsten indikten sonra bir iki dakikada külliyenin olduğu yere geldim. O anda yaşadığım tam anlamıyla bir düş kırıklığı oldu. Dışından bakımsız bir cami ve etrafında da yine bakımsız ve alakasız dükkanlar… Caminin üzerindeki “İbrahim Hakkı Hazretleri Camii” yazısı dışında Hazret’i hatırlatan hiçbir şey yoktu. Halbuki, külliye denince aklıma O’nun eserlerinin satıldığı dükkanlar, hepimizin bildiği ve “Mevlam görelim neyler/Neylerse güzel eyler” dizeleriyle biten meşhur “Tefvizname”nin yazılı olduğu levhalar, Hasankale’nin ve Erzurum’daki tarihi yapıların maketleri vs…. gelmişti. Hürmeten, küçücük bile olsa böyle bir mekan düzenlenemez miydi acaba? Neden değerlerimize sahip çıkamıyoruz?
Bu yaz İstanbul’da çok kıymetli Elif kardeşimiz bir anısını anlatmıştı. Hatırladığım kadarıyla şöyle idi: Geçtiğimiz yıllarda iş için Çin’e gidiyor. İş görüşmeleri yapılırken oradaki bir Çinli, dostlarımızın müslüman olduğunu öğrenince, şehrin epeyce dışında bir Müslüman mezarlığı olduğunu söylüyor ve dostlarımızı oraya götürüyor. Meğer o mezarlıkta, her nasıl olmuş ise iki tane sahabe yatmaktaymış. Ve aynı dinden olmadıkları halde onların mübarek insanlar olduklarını öğrenen görevliler kabrin etrafını gül bahçesine çevirmişler. Özel bir mekan hazırlamışlar. Sevgili Elif kabirlerin bakımını ve güzelliğini uzun uzun anlatmış idi.
Bunu, bağrımızdan çıkan insanlara biz neden yapamıyoruz? Yüzyıllar önce yazmış olduğu eserlerindeki sırlar daha bugün çözülen ve hatta daha çözülemeyen, manevi ilimlerde olduğu kadar dünyevi ilimlerde de ileri giden, dünyayı kendine hayran bırakan, öğrenciler yetiştiren bu kadar büyük bir zata neden sahip çıkmıyoruz? Sadece;
“Sen Hak’ka tevekkül kıl
Teslim olup rahat bul
Her işine razı ol
Mevlam görelim neyler
Neylerse güzel eyler”
Dizeleri bile nice umutsuz anımızda imdadımıza yetişmemiş midir?
Yine büyük zatın ilçenin içindeki doğduğu, büyüdüğü ve yaşadığı evin de aynı bakımsızlıkta ve kapısının da kilitli olduğunu görünce üzüntüm katmerlendi. Keşke bir an evvel orijinal yapısı bozulmadan restore edilse ve ziyarete açılsa…
Duygularımı anlatacak kelime bulamıyorum. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
Saygılarımla.
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Tarihimize karşı bu kadar saygısızlık görülmemiştir Yazan "Hüsran"
Cvp: Tarihimize karşı bu kadar saygısızlık görülmemiştir Yazan Sabri Tandoğan