Çok saygıdeğer büyüğüm, Sabri bey.
Bugün son birkaç günün maillerine baktığımda bazı ortak fikirlerin bir araya toplandığını gördüm ve bu konuda birkaç şey yazmak geldi içimden. Hayatın tadı, hayata Allah aşkı ile sarılmaktan geçiyor. Bizler Dünya’ya neden geldik? Ruhumuzun ihtiyacı olan gıdayı vermek için mi? Yoksa nefsimizin isteklerini son haddine kadar doyurmak mı? Yapmamız gereken ne? Peygamber Efendimizin dediği gibi Bedenleriniz sizin birer bineklerinizdir demekte. Ruh bakidir, nefis bedenle yaşar. Varış Allah’adır. O halde Şeriat gemisinde yol alalım o gemi zamanı geldiğinde bizi limana çıkarır. Yok yüzmeye cesaretimiz ve becerimiz varsa biz de Yunus gibi hakikat denizindeki o güzellikleri anlarız inşallah ... Bize de nasip eder yüce rabbim inşallah… Tasavvufta istiğrakın anlamı, ayrılık sınırını aşıp, muhabbet denizinin içine dalmak, sevgide boğulmaktır. İbrahim A.S bu sevgi uğruna, öz oğlunu dahi yatırıp bıçağı boğazına dayamıştı. Böylece Allah’ın emrine teslim olup sevgi ve teslimiyetini en güzel biçimde göstermiştir bizlere. O’nun rızasına ermek, her şeyden büyük bir nimettir. (Tevbe-72) Yüzler var ki o gün sevinçten ışıl ışıl parlar, Rabbine bakar. (Kıyamet-22-23).
Allah’ım cemaline bakmanın lezzetini bizlerede nasip etsin. Gönül dostlarına sevgi ve saygılarımı sunar, Sizin de ellerinizden öperim.