Aziz Büyüğümüz ve Sevgili Dostlar,
Hepinize güzel bir pazartesi gününden Merhaba...
Bugün de siz sevgili büyüğümüzün bir başka yazısını paylaşırken, hepinize bütün günlerinizin sadece güzelliklerle dolması dilekleriyle, selamlar, sevgiler...
Çiğdem Seçkin Gürel
Tevhidin ışığından uzaklaştıkça bir balçığa saplanıyoruz. Öyle bir balçık ki, her gün bizi daha derinlere çekiyor. Ya o, ya öbürü ikilemi, aklın sınırları içinde bütün kainatı açıklamak hamakati, bizi karanlık uçurumlara götürüyor. Aklın yeri ayrı, gönlün yeri ayrı. Shakspeare, “Aklınızla gönlünüzün arasına fesat sokmayınız.” diyor. Cebrail AS, Miraçta, bir noktaya geldikten sonra, “Ben buradan daha öteye gidemem, yanarım” demişti. Biraz düşünelim, acaba o durduğu nokta neresi idi? Neden yanarım demişti? İnanma olayı aklın idrak edemediği, kavrayamadığı meçhulden başlar. Aklın idrak edemediği, aciz kaldığı yerde, ilahi vahyin ışığı yol gösterir. İslam, gayba inananların dinidir. Bulunduğunuz asrın fen, tecrübe, müşahede ve buluşları ile İslamiyet’i incelemek ve bu zihniyet ile hakikate varma değil de bu asrı İslamî zihniyet ile incelemek gerekir. Kaptan, denizde yol alırken nereye gidiyoruz diye pusulaya bakar. Sadece kuru aklın feneriyle İslam’ı incelemek bizi karaya oturtur. Bütün hayatı, varoluşu, insanı, sadece akılla izaha kalkıp da, güzel bir hayat yaşamış, huzuru ve mutluluğu yakalamış kimse görmedim. Kuşun iki kanadı var; tek kanatla nasıl uçsun. Zavallı insanın bir aklı, bir yüreği var. Ancak onların sentezi ile, aklın ve vahyin beraberliği ile yaşamak bir anlam, bir güzellik, bir ışık ve renk kazanıyor. O zaman bütün kainatı Muhammed’i bir aşkla kucaklıyor, “Sevmek devam eden en güzel huyum” diyoruz, “Seviyoruz, güzelliğimiz bu yüzden” diyoruz.
İnsan en güzel surette yaratılmıştır. Aklın ermediğini akla sokmaya çalışmak, akla hakaret olur. Akıl bize verilen ne güzel bir nimet, ne güzel bir hediyedir. Allah’ın yarattıklarında nice akıl almaz güzellikler, incelikler vardır. Onları algılamaya çalışmak, Yunus gibi, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” diyebilmek, hayret edebilmek, hayran olabilmek ne güzeldir.
Allah, yavaş sesle konuşanları sever. “Sesini Peygamberin sesinden fazla çıkarma,” buyruluyor. Derdini Allah’tan başka kimseye söyleme. Yan ama tütme. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. Her şey Hakk’ın takdiri ile cereyan eder. İçini sevgi ile, saygı ile, edep ile doldur. Nefret, tuzlu su içmek gibidir. İçtikçe susuzluğun artar. İnsanı insan eden yine insandır. Ama hangi insan? Bulunca kadrini bil. Aynanın kadrini dilber bilir.
Sabri TANDOĞAN
19 Haziran 1998 Cuma
Yeni Mesaj Gazetesi