Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım'ın sunumu
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 6/7/2009 11:53:42 PM



 


Çok Değerli Büyüğüm Ve Sevgili Dostlar,


Hepinize güzel bir günden sevgi ve saygıyla Merhaba...


 


Efendim, sizin de çok sevdiğinizi bildiğimiz, bazen hem güldüren, hem düşündüren fıkra ve nüktelerden bir demeti bugün bütün dostlarla paylaşalım istedik.


 


* *  *


 


Seçim öncesi bir politikacı kafilesini taşıyan uçak yüksek bir dağ köyüne düşer.  Arama ekipleri köye ulaştıklarında bakarlar ki uçaktan hiç sağ çıkan olmamış, köylüler hepsini gömmüş. Merakla köylülerden olayı sormaya başlarlar.


 


-Hiç mi kurtulan olmadı kazadan?


 


Köylüler cevap verirler, “Ağam, doğrusunu isterseniz bazıları biz ölmedik, yaşıyoruz diye iddia ettiler ama biz nasıl olsa bunlar politkacı, yalan söylüyordur diye hepsini gömdük.


 


* *  *


 


Camide namazı bitirmiş ve ortalarında imam efendi olduğu halde sohbet eden cemaatin arasına kapıdan hışımla bir adam elinde bir kasap bıçağıyla dalar ve  bağırır:


 


-Aranızda Müslüman olan var mı?


 


Cemaat şaşkın ve korku içinde birbirlerine bakışırlar. Kimseden ses çıkmaz. Neyse biraz sonra yaşlı bir amca ayağa kalkararak


 


-Ben, der, Müslümanım.


 


Adam bunun üzerine


 


-Sen, gel biraz benimle diyerek adamı camiden dışarı çıkarırır ve dışarda otlayan bir koyun sürüsünü göstererek


 


-Bak amca, der, benim bu koyunlardan şu kadarını hemen kesmem gerekiyor, sen bana yardım eder misin?


 


Yaşlı adam kabul eder, ancak birkaç koyunu kestikten sonra


 


-Evladım, der, ben çok yoruldum, sen istersen içerden başka birini çağır.


 


Adam tekrar camiye dalar, bu sefer elinde kanlı bıçak olduğu halde yeniden bağırır,


 


“Aranızda Müslüman olan var mı?


 


Bütün cemaatin korkudan faltaşı gibi açılmış gözleri imam efendinin üstünde toplanmaya başlayınca durumu anlayan imam efendi gürler:


 


-Yahu, der, iki rekat namaz kıldırdık diye Müslüman mı olduk?”


 


* *  *


 


 


Bir işyerine eleman alımında ön elemeyi geçenler tek tek sözlü sınava alınır. İçeride patronun sorusu


 


-“İki kere iki kaç eder?” dir.


 


Adaylardan kimi cevap olarak 4 der, kimisi uyanıklık yaparak bu işin içinde bir iş var diyerek 22 derler. Nihayet içeriye bir başka genç girer, ona da aynı soru sorulunca genç hafifçe patronun kulağına eğilerek fısıldar:


 


-“Afedersiniz efendim, ama acaba siz kaç etmesini istiyorsunuz?”


 


 


* *  *


 


Akıl hastanesinde doktor rutin kontrol için içeri girince bakar ki deliler kendi aralarında bir rakam söylüyor, sonra gülmekten yerlere yatıyorlar.


 


-Ne oluyor burada, diye sorar.


 


Delilerden birisi,


 


-Efendim, der, biz kendi aramızda beğendiğimiz fıkralara bir numara verdik, uzun uzun anlatmamak için o rakamı söylüyoruz, sonra da gülüyoruz.


 


-Ha, der, doktor, anladım. Ve bir deneme yapmak ister, “sekiz” diye bağırır.


 


Ama bakar, etrafta hiç gülen yok. Sorar,


 


-Peki ama niye hiç gülen olmadı?


 


-Aman efendim, der, deli, anlatmadan anlatmaya çok fark var.


 


 


* *  *


 


 


 


Temel bir iş gezisi için yurtdışına gidecektir. Ama İngilizce bilmediği için çok dertlidir. Onu düşünceli gören Dursun sorar. Temel de derdini anlatınca, 


“Uşağum, niye derdediysun, onlar her cümlenin sonuna -ing getirürler, sen de öyle yaparsun, olur piter”,


 


 der. Bunun üzerine iyice rahatlayan Temel, Londraya iner inmez hemen bir lokantaya gider. Gelen garsona


 


“Bana bir çorba getirebiliring?”


 


deyince garson memnuniyetle koşar çorbayı getirir. Sonra Temel tekrar garsonu çağırır, bu defa da aynı şekilde başka birşey ister, o da memnuniyetle getirilir. Nihayet sıra hesaba gelir, Temel hesabı öderken garsona gururlu bir şekilde bakarak


 


“Gördün mü seninle ne güzel anlaşabilding”


 


deyince, garson gülümser:


 


“Eğer ben,” der, “Türk olmayayiding, sen benimle biraz zor anlaşır iding”.


 


 


* *  *


 


 


Şapka satarak geçimini sağlayan bir adam birgün şapkalarını bir sepete doldurarak kasabaya satmaya giderken geçtiği ormandaki bir ağacın altında biraz dinlenmeye karar verir. Bir süre uyuduktan sonra bazı sesler duyarak uyanır. Bir de bakar ki tepesindeki ağaçta maymunlar daldan dala atlıyor, hepsinin başında da birer şapka. Ne yapsam da şapkaları geri alsam diye düşünürken birden dikkatini çeken birşey olur, bakar ki maymunlar o başını kaşıyınca başlarını kaşıyorlar. Elini sallar, bakar onlar da el sallıyor. Hemen başındaki şapkayı fırlatıp yere atar. Bunu gören bütün maymunlar da şapkalarını yere atınca hepsini toplar ve sepetini alarak hemen yola koyulur.


 


Aradan yıllar geçer. Adamın torunu da dede mesleğine soyunur. Aynı ormandan o da birgün şapka sepetiyle geçerken dedesi gibi uyuyakaldığı ağacın dibinde bir de bakar aynı şekilde maymunlar başlarında şapkalarla ağaçta geziyorlar. Bunun üzerine dedesinin sözleri aklına gelir. Denemek için el sallar, bakar ki maymunlar da el sallıyor. Hemen şapkasını fırlatır. Ama o da ne, ağaçtaki maymunlardan birisi yere atlayıp şapkayı kaptığı gibi adamın yanağına bir fiske vurarak ağaca çıkarken 


 


“Ne yani,” der “sadece senin mi deden var?”


 


 


* *  *


 


 


Temel yurtdışında trafik polisi olarak işe başlar. Amiri “Bol bol ceza yaz” der. Ama Temel bir türlü kimsede suç bulamaz. Ertesi günü bakar bir adam bisikletle geliyor. Bari der şuna ceza yazayım. Adamı bir bahaneyle durdurur. Adam o şehrin rahibidir. Temele “Bana” der “ceza yazamazsın. Çünkü benim sağımda İsa, solumda Meryem var.” Bunun üzerine Temel bağırır, “Ula” der “utanmayi misun pir pisiklete üç kişi pinmeye?”


 


 


* *  *


 


Temel askerdir. Birgün komutan bütün erlere birer soru sorar. Temelin sorusu “İslamın şartı kaç?”dır. Temel  iyice düşünür ve “40” cevabını verince komutan Temel’i azarlayarak “Git der, cevabı öğren öyle gel.”


 


Temel ağlayarak nöbetteki arkadaşı Cemal’i bulur, olayı anlatır. Cemal der ki “Yahu niye bu kadar üzülüyorsun, git komutanın elini öp, özür dile. Komutanum, ben yanilmişum, İslamın şartu 5’tür de.” Temel bunu duyunca köpürür, “Yahu, adam kırka razi değildur, sen peşten bahsedeyisun.”


 


 


* *  *


 


 


Efendim, hepinize bu vesileyle bir kez daha güzel bir gün ve devamında başlayacak çok verimli, çok feyizli, sevgiler ve dostluklarla dolu bir hafta diliyor, selam ve sevgilerimi sunuyorum.


 


Hoşçakalın...


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]