Çok Sevgili Güzel Babacığım,
Bütün gönül dostları adına, yeryüzünde sevgiyle kucakladığınız bütün zerreler adına babalar gününüz kutlu olsun. Siz dünyanın en iyi babasısınız. Çünkü kendi öz evlatları için iyi bir baba olmayı herkes başarabilir ama sizin gibi yeryüzündeki bir kum tanesinden gökyüzündeki samanyoluna kadar bütün varlığı sevgiyle kucaklayabilmek, hiçbir görüş ve düşünce ayırmadan onlarla sevinip, ağlayabilmek, geceleri herkes uyurken onlar için niyazda bulunabilmek kaç kişinin harcı olabilir...
Efendim, hürmetle, sevgiyle ellerinizden öpüyor, hayırlı uzun ömürler diliyor ve Gönül Sohbetleri’nizden notları sizlerle paylaşırken herşey için sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum...
Allah’a emanet olunuz...
Çiğdem Seçkin Gürel
GÖNÜL SOHBETLERİ’NDEN NOTLAR
Biz bu dünyaya şikâyet etmeye, başkalarının noksanlarını araştırmaya gelmedik. Sevmeye geldik, sevilmeye geldik. Aslımızı aramaya geldik. Özümüzü bulmaya geldik.
İçinde sevgi ve anlayış bulunan bir dünya, tek bir ailedir.
Bütün sevgiler hoşgörü ile başlar, büyür, yücelir. Katılığın egemen olduğu gönüllerde ne sevgi vardır, ne saygı... Ne edep vardır, ne incelik.
Hoşgörüden uzaklık, kendimize ve davamıza güvenemediğimizin bir işaretidir.
Hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi küçümseme. Kül’e zerreden gidilir. Unutma!
Nefis bataklığında yaşadıkça, nefis gönül ülkemizin sultanı olunca, bir gün dahi güzel gün göremeyiz. “Ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel” diyemeyiz. “Seviyoruz, güzelliğimiz bu yüzden” diyemeyiz. “Sevmek, devam eden en güzel huyum” diyemeyiz.
İnsan demek göz demektir. Görmek aşktır, Yunus “Şu gözümden gören nedir?” diye sorar. Görme yeteneği görendedir. Göz sadece bir dürbündür, dürbün görmez.
İnsan kalbi başkalarının duygularına ancak kendi tecrübeleri nispetinde açıktır.
Her eser, bir derstir.
Dünyanın en zor işi, insanın kendini ve başkalarını çözebilmesidir.
Ödev, içinde bulunduğumuz anın bizden istediği şeydir. Ne kadar güçsüz de olsak yine de yapabileceğimiz bir iyilik mutlaka vardır.
Bir iş özenle, itina ile, saygı ve aşk ile yapılırsa, dağ başında bile olsa, insanlar o kimseyi arar, bulurlar.
Bizi Hak’ka götürecek yolculukta tek bir adım atmak ne kadar önemlidir. Tren raya girince yol alması çok kolaydır.
Bir adım, iyiye, güzele, doğruya doğru atılacak bir adım, hayatımıza renk getirecek, ışık getirecek muhteşem bir yolculuğun başlangıcı olabilir. İnsan isterse herkesten, her olaydan birçok şey öğrenebilir.
Bazen bir insan kalbine aşılanan nezih, temiz, asil duygular, bir milleti kurtarabilir.
İnsanlar, dağların zirvelerini, denizlerin dalgalarını, büyük ırmakları ve engin okyanusları görmek için seyahat ediyorlar. Ama ne yazık ki, pek çoğu, en büyük mucize olan kendi varlıklarını göremeden bu dünyadan göçüyorlar.
Her olay, arkasında bir dünya gizler.
Görülen şey üzerinde daha derine inip, sonuç çıkarmak her babayiğidin kârı değildir. Bakışlarımız bir röntgen ışını gibi derinlere sızmalı, perdeyi aralamalı. Küçük bir şer içinde çok şerler gizlendiği gibi, küçük bir hayır da, çok hayırları gizler.
Bir adamı iyilik yaparken görüyorsan, bil ki, yaptığı iyiliğin benzerleri de o adamda mevcuttur. Eğer bir kötülük işlerken görüyorsan, o adamın, benzer kötülükleri de işlediğini bilmelisin.
Her şey zincirleme birbiriyle ilgilidir. Biri diğerine tohum oluyor, sonra, o tohumlar meyvelerini veriyorlar. Etkiler aralıksız birbirine ekleniyor.
Kaleyi fethetmek için küçük bir menfez yeter. Küçük bir çıkar duygusu, küçük bir hesap gelir, hayatın asıl amacı önünde durur, bakışları kör, kulakları sağır eder. Bir tek masum tebessüm yerine göre bir kalbi fethe yeter.
Bazen bir dikkatli, hayret dolu, hayranlık dolu bakış, aniden insan fıtratını harekete geçirir. Bir bakış, bir ses tonu, bir zarif hareketle düğüm çözülüverir.
İçimizde uyuklayan ve uyanmak için bir temas, bir ses, belki bir kelime bekleyen nice gerçekler vardır. Bunların yanında kafa ile öğrendiğimiz, hafıza yardımı ile saklamaya çalıştığımız bilgiler ne kadar sönük kalır.
Bir gece uyumasak; herkes uyuduktan, el ayak çekildikten sonra başımızı kaldırıp gökyüzüne baksak... Aya baksak... Samanyolu’na baksak... Yıldızlara baksak... Hayretle, aşkla, ürpererek baksak ve sonra oturup sessizce ağlasak...
Her yere Allah ile git. “Allah’ım dilerse, bu adam bana yardım eder” de. Eğer o kişi işini yapmazsa ona darılma. Çünkü ona yaptırmayan Allah’tır.
Olan, olması gerekendi diye yola çıkmak ne güzeldir.
Varolan, yaratılan her zerre, kendi hâl dili ile konuşur. İnsanda görecek göz, işitecek kulak, hissedecek kalp varsa, her zerre, bizi Hak’ka götürecek bir melek gibidir.
Kendine yardım etmeyene Allah da yardım etmez.
Sabri TANDOĞAN
GÖNÜL SOHBETLERİ