Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sayın Çiğdem Hanım'dan aldığımız sunum
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 7/4/2009 6:50:05 AM


 


Sevgili Büyüğüm ve Gönül Dostları,


 


Hepinize bu güzel Cuma gününün sonsuz güzellikler sunmasını diliyor ve sözü yine sayın büyüğümüzün yıllar önceki bir yazısına bırakıyorum.


 


Hoşçakalın...


 


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


 


.


Bir Güzelliği Yaşamak (1)


Ömer Hayyam bir şiirinde,


“Sevginle gireceğim toprağa,


Sevginle çıkacağım topraktan”


diyor. Bir gün sormuşlar kendisine, “Kemâl nedir, olgunluk nedir?” diye. Cevap vermiş, “Hayatın karşımıza çıkardıklarını geri çevirmemek, eyvallah diyerek kabullenmek, ama bizden esirgedikleri için de gözyaşı dökmemek, feryad ü figan etmemek, koşulsuz sevmek, hayatı, koşulsuz kabullenmek. Hayatı dolu dolu, aşkla, heyecanla yaşamak. Bir yudum suyu aşkla içmek, bir lokma ekmeği aşkla yemek. Havayı aşkla solumak. Hayatı, insanları, olayları sükûnet içinde, edep ve saygı içinde, aşkla görebilmek, aşksız bir an yaşamamak, tepeden tırnağa aşk kesilmek… Vücudumuzun bütün hücrelerini aşkla doldurmak... Biz aşktan doğduk, bizim anamız aşktır. Biz aşkın kendisiyiz…”


Yunus, “Aşk gelicek cümle eksikler biter” diyor. Algı kapılarını sonuna kadar açabilsek. Sevdiklerimizle bir olurken, evrenle de bir olabilsek. Tek istisna olmadan, yeryüzündeki bütün insanları, hayvanları, bitkileri, camedatı Muhammedî bir aşkla kucaklayabilsek. Hayatı doruklarda yaşayabilsek.. En ince, en hassas düzeyde, bütün ayrıntıların farkındalığı ile yaşayabilsek. Küçük hesaplarla, küçük çıkar düşünceleri ile yaşamı küçültmek, daraltmak kadar insanın kendine yapacağı zarar ne olabilir? Doğanın ve evrenin içinde sakladığı giz, yaşamın ve ölümün gizi, hep sevenle sevilenin bir araya gelmesinden doğan sonsuz mutluluğun içinde değil midir? Bu birliktelikte algının kapıları sonuna kadar aralanıyor, insan kendi özü, aslı ile, gerçekle yüz yüze geliyor…


Aslında, hayatta hiçbir şey can sıkıcı değildir, eğer her zerredeki harikulâdeliği görebiliyorsak. Yunus gibi, “Cümle yerde Hak nâzır, göz gerektir göresi” diyebiliyorsak, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” diye ürperebiliyorsak… “Sevdiğimi demez isem, sevgi derdi boğar beni” diyen bir insan ne güzeldir. Eğer hayata kara gözlüklerle bakıyorsak, mutlu ve huzurlu değilsek, “Her dem taze doğarız, bizden kim usanası” diyemiyorsak, kabahatı hayatta değil, kendimizde arayalım. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Bilimin bütün bulduğu, bütün bulacağı sende” diyor. Yunus, “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” diyor. Peki, bizim yaptığımız ne? Sürekli kendimizden kaçmak… Sürekli kendimizden uzaklaşmak… “Bir ben vardır bende, benden içeri” gerçeğini yaşamak için, kendimizi sürekli olarak, içkinin, sigaranın, uyuşturucunun, kumarın, dedikodunun kucağına atmak, gazetelerdeki ıvır zıvır yazılarla, aptal kutusu önünde geçireceğimiz saatlerle kendimizden, özümüzden, aslımızdan kaçmak. Sonra da ben niye mutlu değilim, niye bu kadar huzursuzum, niye stres içinde yaşıyorum diye sızlanmak.


Niye hayret ediyoruz bilmem ki? Ne ektik de ne biçeceğiz?


 


Sabri TANDOĞAN


29 Aralık 1997, Pazartesi


Yeni Mesaj Gazetesi


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]