Konu : Sayın Çiğdem Seçkin Gürel Hanım’dan aldığımız sunum
Gönderen :
Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih :
7/10/2009 3:52:00 PM
Çok Sevgili Büyüğüm ve Değerli Gönül Dostları,
Hepinizi neş’e ve ferahlık dolu zamanlar dilekleriyle selamlıyor ve sayın büyüğümüzün dört bölümden oluşan yeni bir yazı dizisinin ilk bölümüyle başbaşa bırakıyorum.
Hoşçakalın...
Çiğdem Seçkin Gürel
İnsanın dünyaya gelişinin, varoluşunun bir anlamı olmalı… Tesadüf, rastlantı yalnız lügatlarda var, hayatta yok. Her şey öylesine iç içe, öylesine ince ipliklerle birbirine bağlı ki. Göremediğimiz, anlayıp sezemediğimiz zaman işin kolayına kaçıyor, tesadüf deyip işin içinden sıyrılıyoruz. Ne de kolay kendimizi aldatıyoruz. Bir bilinmeyeni, başka bir bilinmeyenle izah edince, iş yaptığımızı sanıyoruz…
İnsanın asıl görevi, varoluşunun nedenlerini araştırmak, bulmak, yaşantısını ona göre kurmak değil mi? İşte insan yanlız o zaman mutlu, sağlıklı ve huzurlu olabiliyor; hayatına bir renk, bir ışık, bir anlam, bir güzellik geliyor. Fıtratın kanunlarına göre yaşamakla insan gerçek anlamda tekamül ediyor, gelişiyor. Unutmayalım, insanı insan eden yine insan oluyor. İnsanı anlayabilmek, öğrenebilmek, son derece zor, karışık, girift bir olay. Bir aşk işi. Uzun yılları gerektiriyor. Olağanüstü bir çaba, gayret ve çalışmak, sabretmek, beklemek, tahammül etmek, nice zorluklara göğüs germek var. Bütün bunlardan sonra insanı, o meçhulü, o bilinmeyeni, o kainatın en büyük sırrını bir nebze olsun belki anlayabiliyoruz. Bu bir maraton, son nefese kadar devam ediyor. Beşikten mezara kadar sürüyor.
Andre Gide’e sormuşlar: “Efendim, seksen yaşına geldiniz. Nobel dahil, en büyük ödülleri aldınız. Neden hala, sabahlara kadar çalışıyorsunuz?” Andre Gide gülmüş, “İnsanları tanımak, anlamak istiyorum” demiş. Eski Yunan felsefe okulunun kapısında “kendini tanı” diye yazıyordu. Kainatın Efendisi, “Nefsini bilen, Rabbini bilir” buyuruyor. Her insan kendi içinde bir alem. Yunus, “Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu” der ve ilave eder. “Seni deli eden şey, yine sendedir sende”. Onda hiçbir varlıkta olmayan bir ruh var. Kâinatın sırrı belki de insanoğlunun içinde. Bir Kudsi Hadiste, “Ben insanın sırrıyım, insan benim sırrım” buyruluyor. İbadet etmeyen insan, ruhunun yurdunu ziyaret etmemiş demektir. J.P. Sartre mana aleminin güzelliklerinden, inceliklerinden uzak olduğu için çevresinde hep pislik gördü, çirkinlik gördü. Daha dünya hayatını yaşarken, kendi cehennemini yaşadı. Oysa içi Allah aşkıyla dolu bir İslam Velisi bütün kainatı gül bahçesi gibi görüyordu.
“Gül alırlar, gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar”
diyordu. Ona göre hayat, varoluş öyle bir pazardı ki, alan güldü, satan güldü, terazi güldü, dirhem güldü. Alemde manasız ne vardı? Manasızlığın bile manası yok muydu? Çiçeklerdeki güzellik Yaradanın kullarına bir tebessümü değil miydi? Kokusu bile ayrı bir mana güzelliği değil miydi?
Çiçekteki tebessümü görmeyen göze, göz denir mi? Olup bitenlerdeki manayı kaç kişi görüyor?
Sabri TANDOĞAN
Yeni Mesaj Gazetesi
|